bugün

özgürlük, kimsenin sömürüsü olmama, kimseye bağlı olmama, kendi içinde bütün olma, ülkelerin uğruna savaş verdikleri en büyük değer.
ilk önce birey bazında, sonra genisletilerek ulke bazında olmazsa olmaz yegane kavramdır, lakin bagımsızlık kavramının gostergeleri öznel yorumlara göre degisebildigi icin kimine gore bagımsız olan bir ulke kimine göre olmamaktadır
bağımsızlık, türk milletinin ve milliyetçilik anlayışımızın en önemli, en vazgeçilmez unsurudur. 'amerikan emperyalizmine hayır' diyen, lakin buna karşılık 'rus veya çin emperyalizmine evet' diyen sahte bağımsızlıkçıları iyi tanıyınız. Türk milleti bağımlı yaşayamaz. bağımlılık, türk soyuna, türk misyon ve kaderine uymaz. tarih yapmış, çağlar değiştirmiş bir millet ebediyen bağımsız yaşayacaktır. her türlü emperyalizme hayır.
alparslan türkes, 9 ışık ve türkiye *
slogan: "yaşasın tam bağımsız gerçekten demokratik türkiye"
söyleyen: deniz gezmiş, yusuf aslan, hüseyin inan
sonuç : idam
(bkz: ortak payda)
(bkz: independent)
(bkz: istiklal)
bence, dananın kuyruğunun koptuğu kavram.
bağımsızlık, yarı bağımsızlık, tam bağımsızlık peki kimden, neden? ve nasıl bağımsızlık?
istenen ya da vaad edilen bağımsızlık gerçekten bağımsızlıkmı? yoksa yeni bağımlılık ilişkilerimi?
bu ayırımları yapacak iyi bir ölçü aleti'ne sahip değilseniz, varacağınız nokta farkında olarak ya da olmayarak bağımlılığın kabulüdür.
problem buradaki ölçü aletinde yatmaktadır. yani, dünya ya bakış açınız, insanlık tarihi ve sosyal-politik cereyanlar karşısında konumlanışınızla, daha doğrusu bu konumlanışı belirleyen düşünce sistematiğinizle ilgilidir herşey.
genel insanlık çağırımları, dinsel motifli olanlar, heteredoks olanlar ya da olmayanlar bir başka toplumsal kurgu tarifidir. on emir le hz. isa şöyle iyi insan olunur, islam davetinde hz. muhammed, putlara tapmayın, şunları yaparak doğru insan olunur vb. sınırsız, evrensel çağırışımlarda bulunmuşlardır. ya da karl marx'taki gibi sınıfsız toplum önermeleri de bu genel çağırımlar içerisinde yer alabilir. bu da farklı bir toplumsal kurgudur.
burada merkezi imparatorluk lar ve bunların bağımsızlık ya da işgal savaşlarından değil ama yakın tarih olan ve sanayileşme ile burjuvazi tarafından örgütlenen ulus devletler arasındaki bağımsızlık mücadelerine baktığımızda, ortada gerçekten bir bağımsızlık olduğunun söylenmesi tam bir safdillik olurdu inancındayım.
en bağımsız görünen, "en büyük" ulus devlet abd 'nin 11 eylül de aldığı ceza bağımlılığın direkt bir göstergesidir. nereye bağlıdır bu büyük ulus devlet, elbetteki diğer ulus devletlerin durumunda da olduğu gibi dünya egemeni sermaye güçlerine. bu güçler ki ulus devletleri örgütleyenler ve ona hayat öpücüğü verenlerdir. dolayısıyla görünümsel olarak güçler dengelerinden ya da coğrafi büyüklüklerinden kaynaklı birilerinin birilerinden bağımsız olduklarını söylemek ve ya birilerinin birilerinden bağımsızlığını istemek aslında gerçek bir bağımsızlık, evrensel bir bağımsızlık çağrısı değildir. bu bağımsızlık olgularının tümü, egemenlik işleyişleri içinde farklı bir rengi temsil eder ki bu bizim gerçeğimizin yani insan olma gerçeğimizin perdelenmesinin bir aracıdır. yani bağımsızlık değil, sisteme ve onun egemenliğine bağlanmanın bir aracıdır.
burada sistem, en hafif ve "temiz" yanıyla kullandığı miliyetçi, dinci, ırkçı motiflerle bu bağımlılığı gerçekleştirmiş olur. birinin bir diğerinden benzer gerekçelerle bağımsızlık talebi her bir surette egemenliğin yeni tezahürü ya da sürdürülebilirliğinin garantisidir.
işte bu noktalar dan yola çıkarak insanın bağımsızlaştırılması ve insanlık üzerindeki kölelik zincirlerinin koparılması gerçek bağımsızlığı ifade eder ki bu da, insanın bağının zorunlu olduğu doğayla gerçek bağının kurulması demektir ki bunun da kendisi ulusal bağımsızlıklar ötesinde ya da tali bağımsızlıklar ötesinde gerçek bir bağımsızlık olgusunun ifadesidir.
bizler, tali bağımsızlık çağırımlarının ötesinde genel, evrensel bağımsızlık çağırımlarına kulak vermediğimiz sürece, farklı bağımlılık ilişkilerini egemenlik lehine üretir ve yaşatırız.
suni bağımsızlıklar kulvarından çıkıp gerçek bağımsızlık kulvarına, insanın kölelik zincirlerinden kurtarılıp bağımsızlığına taşınacak bir bağımsızlık kavrami gerçek anlamına kavuşabilecektir.
"Türkiye halkı asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı hayatın şartı kabul etmiş bir milletin kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır." ( 1922, izmit) (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 38)
hakkında yazılmış ta yazılmış lakin, saltık bağımsızlk olanaksızdır. biz, düşünürken bize verilmesi gereken görüşe bağlıyız, varoluşta da kendileriyle karşılıklı yardımlaşmalarla yaşmımızı olanaklı kıldığımız başkalarına bağlıyız. ben, kendim olarak, kendisiyle iletişim içinde, her ikimizin de kendimize geldiği başka bir bene bağlıyız. soyutlanmış bir özgürlük yoktur. nerede özgürlük varsa, orada, özgürlükten yoksunlukla savaşır, onu yenilgiye uğratırsa, bütn direnir durumda olanlar yok edildiğinden, özgürlüğün kendi de ortadan kalkmış olur - değil mi?
irade serbestliği, başka bir gücün egemenliğine bağlı kalmamak. *
benim karakterimdir der Mustafa Kemal Atatürk.
iki şeyin birbirinden tamam bağımsız olması imkansız olacağı için, yaklaşılmaya çalışılan ama gerçekten gerçek olmayacak sözcüklerden bir tanesi.
(bkz: bağımsız devlet safsatası)
bazıları bağımsızlık uğruna canını verir; bazıları ise kömür, para, beyaz eşya vs. uğruna özgürlüğünden vazgeçer ... ve ölenlerin ideallerini, satılık şerefsizlerin anlaması beklenilmez!
kara sevdadan daha güzeldir.
bağımsızlığın ne kadar önemli olduğunu tarihe bakınca ne savaşlar yapılmış. o yüzden önemini tarif edilmez.
bağımsızlık inancı olmayan ve başka bir milletin hakimiyetini özleyen ve benimseyen insan fikir sahibi değildir.
eskimiş bir kafiyedir.
yarı bağımsız çeyrek bağımsız diye tarifinin yapılamayacağı güç durumudur.
bağımsızlık mücadelesi verdiğini sanan başta Barzani, katanlar olmak üzere diğerleri, gerçek bağımsızlık mücadelesi nasıl oluyor görmek istiyorlarsa (bkz: kurtuluş savaşı)'na bakmalarını öneririm.
insan, bağımlı bir varlık. insanın tam ve nihai özgürlüğünden söz eden dinler, inançlar ve düşünce sistemleri, sonuçta, çoklukla farkında olmayarak, insanın insanlığını yitirmesine yol açmaktan kendilerini kurtaramazlar. o yüzden, insanın bu ontolojik özelliğini göz ardı ederek tam bağımsızlığından söz etmek, önce onun körleşmesine, sonra da körleşen ve köleleşen insanın başka insanları ve başka varlıkları “körleştirmesine” ve “köleleştirmesine yol açar, kaçınılmaz olarak.

insanın bağımlılığı, her şeyden önce, ontolojik bir hakikat. yaratılışı itibariyle de insan bağımlı bir varlık. bizatihi bu cümlede de gözleneceği gibi, insan yaratılmış, yaratan değil, yaratılan bir varlık.

var olması, bizatihi kendi iradesi ve eylemi olmayan bir varlığın, tam olarak bağımsızlığından söz etmek, insanı tanımamak ve dolayısıyla yanlış tanımlamak demek.
öte yandan, insan, yaratılmışların tek bağımsızı. insana bahşedilen aklı, iradesi ve ihtiyarı, insanın diğer varlıklara kıyasla, en fazla bağımsız varlık olma özelliğine sahip olmasını mümkün kılıyor.

ancak insanın bağımsızlığını, mutlak anlamda bağımsızlık olarak algılamak ve zannetmek, insanı, tahmin ve tahayyül bile edemeyeceği büyük felaketlerin eşiğine sürüklemekle sonuçlanıyor. bireyin kendisini her şey katına yükseltmesi, kaçınılmaz olarak insanın “hiçbir şey” leşmesi sonucunu doğuruyor. insanın, mutlak bağımsızlığını ilan etmesi, ona verilen bütün aklî, iradî ve ihtiyarî özelliklerini zorunlu olarak yitirmesine yol açıyor. bu durum, insanın, başka varlıklar üzerinde hükümranlık kurma arzularını ve hırslarını kışkırtıyor. sonuçta, insan sadece kendi varlığını değil, bütün varlıkların varlığını da tehlikeye sokacak yok oluş felâketinin kapılarını sonuna kadar açıyor.
kendi kendini yönetebilme durumudur.
güncel Önemli Başlıklar