bugün

halihazırda "sözde" kelimesi ile geçiştirmek istesek de kuzey ırak'ta fiili var olan kürt yapılanmasının yakın bir gelecekte resmiyet kazanmasıdır. saddam zamanında kuzey ırak'a uçuş yasağı getirilmesi ile özerkliğin temeli atılmış, abd'nin ırak'ı işgali sonrası kürtlerin özerk konumu güçlendirilmiştir. Son aşama olan bağımsızlık için adımlar atılmaya devam edilmektedir.

bazılarımız kızsa da türkiye; israil ve abd ile birlikte kuzey ırak'taki kürtlerin hamisi konumundadır.
kuzey ırak'taki kürtlerin ırak cumhuriyeti'nden bağımsız olarak petrol ihraç ettiği ilk ülke biziz. Ayrıca siyasilerimiz ırak cumhuriyeti'ne haber vermeksizin kuzey ırak'a geziler düzenliyor iş anlaşmaları yapıyor.

ırak Cumhuriyeti'ndeki siyasiler tarafından Türkiye'nin ırak'ı bölmeye çalıştığı yönünde eleştiriler geliyor.

Kurulacak bağımsız kürt devletinde bu devletin petrol sahaları üzerinde olması, imar sürecinde türk inşaat şirketlerinin görev alacak olması, ihtiyaç duyduğu bir çok ürünün türkiye'den ihraç edilebilecek olması, kürtlerin kültürel olarak araplardan daha fazla türklere yakın olması fırsatlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

peki bunlara rağmen halk tarafından bağımsız kürt devletinin kabul edilmek istenmemesinin sebebi ne?
sebebi ırak, iran, suriye ve türkiye'ye yayılmış olan kürt nüfusu. bağımsız bir devlet kurulduktan sonra bu devlete ülkemizden yapılacak olan göçler ve bu ülkenin türkiye'den toprak talebi olacağına (toprak savaşlarına) dair korkular.

Konuyla ilgili diğer yazılarm:
(bkz: türkiye nin kürdistan ı ilhak etmesi/#18560654)
(bkz: kürtler kürdistan a/#18453393)
(bkz: abdullah öcalan ın milletvekili olması/#18466768)
(bkz: kurt devleti kurulursa olacaklar/#18577254)
(bkz: kamuoyu oluşturma/#18467003)
(bkz: kamuoyu oluşturma/#18560147)

Not: iş bu entry trollük amacı ile girilmemiştir. konuyla ilgili düşünceleri ve geleceğe ilişkin öngörüleri açıklama içindir.

lütfen birileri çıkıp
1 - kürdistan orospu çocuklarının hayalidir.
2 - kürdistan, orospu çocuklarının hayal olduğunu düşündüğü yerdir.

gibi birbirlerine küfretmesin. düşüncelerinizi medeni bir şekilde de aktarabilirsiniz.
unutmayınız ki siz formata uydurarak küfredebiliyorsanız karşınızdaki de size edebilir.
kuzey ırak'teki petrol ve ekonomideki karşılıklı bağımlılığa ilişkin gazete haberi ektedir.

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/22493523.asp

görünen köy kılavuz istemez.
atamızdan alıntı ile başlayalım
----------alıntı----------
Kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız savaşı tamamlamak ve Tanrı'nın milletimize doğuştan verdiği yetenek ve kabiliyeti en yüksek derecede geliştirmek ve memleketimize bağışladığı bütün kuvvet ve servet kaynaklarından en iyi biçimde faydalanarak zayıflığımızın sebeplerini yok etmek için, bundan böyle hiçbir fırsat ve zamanı ziyan etmeyerek çalışmaya mecburuz. Hayat demek ekonomi demektir. Çünkü millet yoksul kaldıkça hiçbir şey yapamaz. ilk önce zengin olmalıdır. Çünkü herşeyi yapan paradır. Öncelikle ekonomiye önem vermek lazımdır. Ekonomide faydalı olabilmek için ise teoriler ve kavramlar ile vakit geçirecek zamanımız kalmamıştır.

istiklalin tamamiyeti ancak istiklal-i mali (ekonomik bağımsızlık) ile mümkündür.

Mustafa Kemal atatürk
--------------- alıntı----------

taner yıldız'ın açıklamaları 04.12.2012
Türkiye'nin dünyanın birçok petrol şirketinin kayıtsız kalmadığı bir yere kayıtsız kalmasının beklenmemesi gerektiğini belirterek, yaşanılan hadisenin Irak'taki anlaşmaları etkilemeyeceğini düşündüğünü vurguladı.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25403396/

Irak Kürt Bölgesi'nden tankerlerle yapılan petrol alımının yeniden başladığı konuşuluyor, neler söyleyeceksiniz sorusuna:

Enerji bakanı taner yıldız: "Kuzey Irak'la alakalı, biz Irak'ın tamamının, merkezi Irak hükümetinin hassasiyetleri dikkate alınarak yapılan çalışmalarda şu anda tankerle bu tür ticaretler başladı. Şu anda uluslararası piyasalarda kullanılan 3,5 milyon ton civarında TÜPRAŞ'ın kullandığı bir petrol var. Türkiye'nin petrol ihtiyacının önemli bir bölümünü Merkezi Irak Hükümeti'nden aldığımız petrolle tamamlıyoruz. Aynı zamanda Irak'ın güneyinde 25 milyar dolarlık konsorsiyumla beraber aldığımız bir 4 adet büyük kuyu var. TPAO'nun hissesine yaklaşık 5,5 milyar dolarlık bir pay düşüyor. Bu parayı harcayacak. Irak'ın normalleşmesine olan katkıyı devam ettirecek. Petrol ürünleriyle alakalı ihtiyacın sağlanması açısından bu ticaret yapılıyor."

ırak cumhuriyetinin hassasiyetleri: adamlar türkiye'nin kürtleri destekleyerek ırak'ın bölünmesine yol açtığı için aylardır köpürüyorlar.

kuzey ırak'tan tankrle petrol alımı: ırak'ın yer altı kaynaklarının tüm ırak halkı yerine, kuzey'den çıkan petrol'ün gelirinin sadece kürtlere kalmasını sağlayacak girişim.

çoğu kuzey'de olmak üzere ırak'ta petrol işi alıyoruz. 14.02.2013

http://ekonomi.haberturk....-petrol-ihracati-basliyor

yorum: halihazırda kuzey ırak'ta bulunan kürt devletinin bağımsızlığını sağlamasına yönelik en büyük katalizörlerden biridir türkiye.
(kuzey ırak kürt yönetiminin ırak cumhuriyetinden bağımsız olarak ilk petrol ihraç ettiği ilk ülke biz olduk. ırak cumhuriyetinden bağımsız kuzey ırak kürt yönetimi ile petrol anlaşması yaptık.türk siyasilerin bağdat'a uğramadan kuzey ırak'a gitti. barzani akp kongresinde "türkiye seninle gurur duyuyor" nidaları ile karşılandı. dış işleri bakanımız davutoğlu barzani'ye "Irak Kürdistanı Bölgesi Başkanı Sayın Başkan Mesud Barzani" şeklinde hitap ediyor. http://haber.mynet.com/da...istan-dedi-523401-guncel/)

türkiye stratejik planını ırak'ın ve suriye'nin bölüneceği bu süreçte bağımsız kürt devletinin kurulacağı yönünde yapmış. bu bağımsızlıktan ekonomik fayda beklentisiyle kartlar bu yönde oynanıyor.

tanım: ekonomi ve askeri alanlarda fiiliyatta bağımsızlığı kazanan kuzey ırak kürtlerinin siyasi olarak bağımsızlığı kazanması ile oluşturulacak devlettir.

yıkarız, ederiz, yoktur böyle birşey demeden önce biraz düşünün lütfen...
emperyalizmin denetiminde olunabildiği kadar bağımsız olacaktır.

konuya ilişkin Ahmet Cem Ersever'in ses kaydı yayınlanmıştır.

----------alıntı -------
Önderlik sorunu değil mi orada 2 tür 3 tür öneriler vardır.

Birincisi hangi parçanın bağımsızlığa bölünerek geleceği konusu, burada Türkiye Kürdistan'ı seçilmiştir. Diğer bölgelerin kurtarılmasına Kürdistan'ın büyük Kürdistan'ın bağımsızlığına kavuşmasına Türkiye Kürdistan'ı önderlik edecektir.

Şimdi önderlik, parçadaki önderlik değişti. Şu anda o ipleri elinde tutanlar parça önderliğindeki Türkiye'nin rolünü değiştirdiler, Kuzey Irak'a verdiler. Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti emperyalizm denetiminde kurulacaktır daha sonra Türkiye'de çıkan kargaşalıklara iran'da çıkacak olan kargaşalıklara ve hatta hatta giderek zamanla Suriye'de çıkacak olan kargaşalıklara Kürdistan diyecektir ki, işte ben Kürt devletiyim size yardımcı olacağım

----------alıntı -------

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22714761.asp

Bundan 20 yıl belki de daha öncesinden yazılmış olan oyun şimdi sahneleniyor!

oyunu o zamandan görenler ve milletin geleceğini düşünüp muhalefet edenler şehit oldu.

o zamandan yanaşanlar ise şimdi baş oldu.

edit: imla

konuya ilişkin diğer yazılarım

(bkz: bağımsız kürt devleti/#18466008)
(bkz: kürtler kürdistan a/#18453393)
(bkz: kurt devleti kurulursa olacaklar/#18577254)
(bkz: türkiye nin kürdistan ı ilhak etmesi/#18560654)

(bkz: abdullah öcalan ın milletvekili olması/#18466768)
(bkz: kamuoyu oluşturma/#18467003) öcalan'a yönelik
(bkz: kamuoyu oluşturma/#18560147) öcalan'ın milletvekili olması
Merkezde başkanlık/yerelde özerkilik pazarlığı ile adım adım kurulmaktadır.

konuya ilişkin cüneyt ülsever yazısı aşağıdadır.

----------alıntı -------

imralı Tutanakları'nı birileri Milliyet'ten Namık Durukan'a verdi ve o da mesleği gereği kaynak göstermeden tutanakları yayınladı. iyi de yaptı. Zira, tutanaklarda göz açan bir sürü ayrıntı var.

Başbakan adına "sahibinin sesi"ni oynayan Yalçın Akdoğan istediği kadar tutanakları yok sayarak milleti körebe oynamaya davet etsin, Ekrem Dumanlı istediği kadar derin MiT jargonu uydursun, tutanaklar ortada ve Apo içindekileri red edene dek, söylediklerinin ne kadar gerçekleri yansıttığına aldırmaksızın, sözlerin kendisine ait olduğunu kabul etmek zorundayız.

Söylediği bazı sözler o kadar ilginç ki, bu hafta "Pazar yazıları"mı meşrebinden koparıp, maalesef bu konuya ayırmak zorunda kaldım.

Tabii ki, tutanakları kimin sızdırdığı önemli. Ama, iddia ediyorum bu konu tıpkı Oslo sızdırması, tıpkı Başbakan'ın ofisinin dinlenmesi gibi muallakta kalacak ve cevabı hiç öğrenemeyeceğiz. Gördüğümüz odur ki T.C. kevgir gibi bir devlettir!
***
Ben bu yazıda tutanakları kim sızdırdı. spekülasyonu yapmak yerine somut olarak Apo'nun sözlerinden çıkardığım anlamları açıklayacağım:

1) Apo 14 yıllık tecridin ardından Türkiye'de son yıllarda olup biten her şeyi kendisinin belirlediği/engel olduğu zahabına kendisini iyice kaptırmış.

2) Değil bir kedisi, düne dek TV'si bile olmayan tecritteki Apo'nun sahip olduğu bazı gerçek bilgiler ise görünmez yollarla dışarıdan sürekli beslendiğini açıkça gösteriyor.
***
3) Apo (daha önce de yazdığım gibi müzakerlerde eşitlik prensibi açısından muhatabının da adını kısaltıyorum) RTE'yi MiT soruşturması sonrası darbeden kurtardığını beyan ederek kendisini onun üstünde bir hiyerarşiye yerleştiriyor.

4) Bir punduna getirip Başkanlık sistemine RTE'yi aday göstererek kendisine "sen neyin peşindesin, farkındayım" mesajı veriyor, ancak Başkanlık sisteminin nasıl olması gerektiğini detaylı anlatarak "ipler benim elimde" deyiveriyor.

5) Geçen hafta "demokratik özerkliğin" yerine geçeceğini ilan ettiğim Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı hakkında Türkiye'nin Şart'ın 12. Maddesi çerçevesinde koyduğu çekinceleri kaldırması ile tatmin olacağını söyleyerek "al gülüm/ver gülüm" pazarlığının diğer ucunu gösteriyor: "Merkezde başkanlık/yerelde özerkilik!"
6) Birdenbire vatandaşlık tarifini yazdırmaya başlıyor ve "özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti"ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır diye buyuruyor. Belli ki dersini bu konuda tam çalışmamış. Türkiye Cumhuriyeti Medeni Kanunu'nun 11. maddesine göre en azından bugüne dek kendisine Türk denilen kişiler ancak 18 yaşında reşit olurlar ve özgür iradeye kavuşurlar. Tavuğa bile tavuk olmadan önce piliç ve sonra yarka dendiğine göre özgür iradelerine kavuşmadan önceki safhalarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ne denecek? Örneğin: Türkiye Cumhuriyeti yarkaları uygun düşer mi?

7) Apo MiT Müsteşarı Hakan Fidan'ı koyacak yer bulamıyor. Onu kayıtsız şartsız seviyor.
***
8) Bence Apo'nun bu tutanaklarla RTE'ye yolladığı en önemli mesaj şudur: "Ya ben, Ya Cemaat!"
RTE'yi en çok zorlayacak konu budur!

2002'den beri ne kadar sevmese de Cemaat ile ittifak yapan RTE, Emniyet ve Adalet sistemini Cemaate kaptırdığı zehabı ile son zamanlarda bir kaçış yolu arıyor. Çelişki MiT krizi ile ayyuka çıktı. Zaten, Apo'ya göre Fidan'ın kellesi (Cemaat tarafından) alınsaymış RTE'nin kellesi ardından alınacakmış, kendisi engel olmuş!

9) Apo çok açık bir şekilde Cemaat'i Florida ve sonra Utah ile ilişkilendirerek, bazılarının açıkça telafuz etmediği halde şüphe ile karşıladığı Cemaat-CIA ilişkisine açıkça parmak basıyor. Yine genel kabul görmüş Emre Uslu ve Mehmet Baransu'nun gazetecilik dışı görevleri hakkında açık tavır koyuyor. Nedense Kürtlerin hiç sevmediği (Kürt) Mehmet Metiner'i aşağılamak ihtiyacı duyuyor.

10) Apo'nun bu iddialarının gerçek olup olmadığı tartışma götürür. Kendimi tekrar ediyorum, burada esas olan RTE'nin muhatap aldığı Apo'nun ne düşündüğüdür, gerçeklerin ne olduğu değil!

işte bu noktada Apo RTE'yi çok zor durumda bırakıyor. RTE ya "terbiyesiz Apo! Sen benim dostlarıma hangi hadle ithamda bulunuyorsun!" diyecek ve müzakereler başlamadan bitecek, ya da şu ana dek yaptığı gibi sessiz kalarak "yeni müttefikim Apo istediği hakkında istediğini söylemekte serbesttir!" tavrını sürdürecek. Akdoğan Efendi'nin tutanaklar hakkındaki keenlemyekün fetvası bu yol ayrımını ortadan kaldırmaz.

Eğer, Cemaat de benim tanıdığım Cemaat ise, haklı olarak, bu ithama RTE'nin tepkisizliğini hazmetmez!
***
Velhasıl kelam; bu güne dek yalanlanmayan tutanakların ifşa edilmiş olması RTE'yi köşeye fena sıkıştırmıştır.

Ben tutanakları böyle okuyorum!

----------alıntı -------

http://www.odatv.com/n.ph...-ben-ya-cemaat-0403131200
dış basına konu olmuştur. ağzımıza parmak parmak bal çalınmaya devam ediliyor. 1 koyup 3 alacağızcılar ellerini avuşturuyor ama inşallah üçün birini almayız!

---------- alıntı -----------
Financial Times yazarı Dan Dombey, Kürt sorununun çözümüne yönelik müzakere sürecini değerlendirdiği makalesinde olası bir uzlaşmanın Türkiye'yi petrol zengini Kuzey Irak'ta nüfuzunu artırma hedefine yaklaştırabileceğini yazıyor, "Diyarbakır iç ve dış siyaseti tersine çevirebilir".
Arap devrimleri bölgeyi sarsarken Türkiye'nin jeopolitik konumu değişti. Bir zamanlar komşularıyla sıfır sorunu hedefleyen Sünnilerin çoğunluğundaki ülke, Şiilerin ve Alevilerin ağırlığındaki iran, Irak ve Suriye'yle çekişme halinde...
Bu bağlamda, içeride barışı sağlayıp stratejik bir zafiyetten kurtulmak daha da zorunlu hale geliyor ve eski bir hayal yeniden canlanıyor; Türklerin zengin gaz yataklarının bulunduğu Kuzey Irak topraklarında nüfuzunu artırması. Bu, enerji ihtiyacı sürekli artan Türkiye'nin Rusya'ya yakıt için ayda 2 milyar dolar ödediği bir dönemde Türklerin iştahını kabartan bir hedef. Kürt azınlıkla anlaşmaya varılması bu süreci hızlandırabilir, Kuzey Irak'taki geniş özerkliğin Türkiye'de ayrılıkçı talepleri güçlendirme riskini azaltabilir. Kuzey Irak'taki her iki yabancı işletmeden biri Türklere ait. Fakat ekonomideki karşılıklı bağımlılık daha da ileri gidebilir...

Bağdat'ın itirazlarına ve ABD'nin uyarılarına rağmen Türkiye'nin bölgedeki gaz ve petrol sahalarında daha aktif olmaya çalıştığını kaydeden yazar, şöyle devam ediyor: "PKK'yla barış bir başka zayıf noktayı daha ortadan kaldırabilir. Ankara, PKK'yla bağlantılı bir grubun Suriye'nin kuzeyinde güçlü bir varlığı olduğunun farkında. Bu durum Türkiye'yi ana örgütle anlaşmaya daha da iten nedenlerden biri olabilir. içeriye gelince. Erdoğan Abdullah Öcalan'ın Kürtlerin ana dillerini kullanabilmeleri ve siyasi hakları karşılığında güçlü bir başkanlık sistemi içerecek yeni bir anayasayı kabul ettiğini ima ediyor. Ki bu başkanlık makamına Erdoğan'ın geleceği neredeyse kesin"

Eski ittifaklar çözülüyor. Erdoğan Gülen hareketiyle ters düşmüş durumda. Kürtlerle görüşmeler gerginliği daha da artırıyor. Yazar Kadri Gürsel'e göre Türk siyasetinde üç ana aktör var: Başbakan, mahkum ve vaiz. Önünde bir birçok engel olmasına rağmen Kürt barış süreci Johnson'u bile hayran bırakacak çok büyük bir hedefin parçası.
---------- alıntı -----------

http://haber.gazetevatan....ers-dustu/523363/1/gundem

daha önce konuyla ilgili görüşlerimi bu başlık altında ve çeşitli başlıklar altında dile getirmiştim.

Bu başlık altındakiler;
(bkz: bağımsız kürt devleti/#18466008)
(bkz: bağımsız kürt devleti/#18479027)
(bkz: bağımsız kürt devleti/#18668669)
(bkz: bağımsız kürt devleti/#18842323)
(bkz: bağımsız kürt devleti/#18877932)
(bkz: türkiye nin kürdistan ı ilhak etmesi/#18560654)
türkiye'nin kuzey ırak'taki bölgesel yönetimini bağımsız bir devlet olarak tanımasıyla kurulmuş olan devlettir.

önceki adımlar sembolik (kuzey ırak kürt yönetiminin ırak cumhuriyetinden bağımsız olarak ilk petrol ihraç ettiği ilk ülke biz olduk. ırak cumhuriyetinden bağımsız kuzey ırak kürt yönetimi ile petrol anlaşması yaptık.türk siyasilerin bağdat'a uğramadan kuzey ırak'a gitti. barzani akp kongresinde "türkiye seninle gurur duyuyor" nidaları ile karşılandı. dış işleri bakanımız davutoğlu barzani'ye "Irak Kürdistanı Bölgesi Başkanı Sayın Başkan Mesud Barzani" şeklinde hitap ediyor) olarak başlamıştı ama artık resmen tanımış olduk.

aşağıda arslan bulut'un yazısının tamamı var ama altı çizilmek istenen yerleri vurguluyorum.

Türkiye, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile Meclis'ten geçirilmemiş bir anlaşmayı fiilen hayata geçirmiş durumda
...petrol sevkiyatına cevaz veren anlaşmanın niteliğinin 'devletten devlete' olduğunu ....
Yani Türkiye, Barzani yönetimi ile anlaşma imzalamak suretiyle, bölgesel yönetimi bağımsız bir devlet olarak tanımış oluyor.

--------yazının tamamı ----------

Tayyip Erdoğan, bir taraftan PKK ile görüşmeleri sürdürürken, diğer taraftan, Kuzey Irak'taki petrol ve doğal gazın çıkarılması ve Türkiye üzerinden pazarlanması konularında önemli adımlar attı. CHP izmir milletvekili Aytun Çıray, AKP iktidarının, Barzani yönetimi ile gizli bir anlaşma imzaladığını, petrol ve doğal gaz sevkiyatında, Powertrans ve Siyah Kalem adlı iki şirkete imtiyaz verildiğini söyledi.

***

Habertürk gazetesinde Serpil Yılmaz, Delta Petrol Başkanı Mehmet Habbab'ın, "Kürt yönetimi taşıma lisansını Çalık Grubu'na ait Powertrans'a verdi. Biz bir-iki tank tahsis etmeyi önerdik, ancak onlar dolum garantisi veremediler. Powertrans da Toros ile anlaştı. Günde 100 tonla başladılar, sonra 1000 tona kadar çıktılar" dediğini yazdı.

Reuters'e göre, Powertrans'ın ana alıcısı Trafigura ve Vitol şirketleri.. Birgün gazetesinden Gülşah Karadağ'ın haberine göre Powertrans, Singapur merkezli bu iki şirkete ait.

Powertrans, güç iletimi demek. Enerjinin iletimi de denilebilir. Powertrans adıyla dünyanın her ülkesinde bir enerji şirketi var! Vatikan merkezli olanı da var, ABD, Kanada, Çin veya Hindistan merkezli olanı da.. istanbul, Şişli merkezli Powertrans'ın iki sene önce kurulduğu ve Irak petrollerini taşıma imtiyazını aldığı biliniyor.

CHP izmir milletvekili Aytun Çıray, "Türkiye, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile Meclis'ten geçirilmemiş bir anlaşmayı fiilen hayata geçirmiş durumda. Bu petrolü üreterek Türkiye'ye gönderen Genel Energy şirketinin genel müdürü Tony Hayward 17 Ocak 2013'te bir açıklama yaptı ve petrol sevkiyatına cevaz veren anlaşmanın niteliğinin 'devletten devlete' olduğunu söyledi. Bu gizli anlaşmalar dış politikada cumhuriyet tarihinin en büyük kumarıdır" dedi.

Yani Türkiye, Barzani yönetimi ile anlaşma imzalamak suretiyle, bölgesel yönetimi bağımsız bir devlet olarak tanımış oluyor.

Doğal gazın Türkiye'ye getirilme imtiyazı ise Siyah Kalem adlı bir şirkete verildi.. Aydınlık'tan Esra Atalay'ın haberine göre şirketin sahibi olarak görünen Cengiz Özdemir'in istanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığını yaptığı biliniyor.

ABD'li Exxon Mobil şirketi ise bu anlaşmadan rahatsızlığını Irak yönetimine bildirdi. Ardından Mesud Barzani Davos'ta, Chevron Başkan Yardımcısı Jay Pryor ile görüştü. Chevron, Barzani'den Karadağ petrol sahasının imtiyazını aldı.

***

Çalık Holding ise Irak petrollerini dünya pazarlarına taşıyacak "Silopi-Yumurtalık petrol boru hattı"nı inşa etmek için Petrol işleri Genel Müdürlüğü'ne başvuru yaptı. Başvuru, Resmî Gazete'de yayınlandı. Bu arada, AKP'nin Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü olarak atadığı Saim Dinç, 2007 yılında Çalık Holding Enerji Grubu başkanlığına getirildi.

Irak Bölgesel Yönetim Başbakanı Neçirvan Barzani, geçen yıl Dünya Ekonomik Forumu'na katılmak için geldiği istanbul'da Tayyip Erdoğan ile görüştü. Neçirvan Barzani'nin son ziyaretinin de konuyla ilgili olduğu biliniyor..

ingiliz petrol şirketi British Petrol ise Kerkük petrollerini işletmek için Maliki yönetimi ile görüşmeler yapıyor. Barzani yönetimi, Kerkük'te hak iddia ettiği için görüşmeye tepki gösterdi ve böyle bir anlaşmanın uygun olmayacağını öne sürdü. ABD'li petrol devi Exxon Mobil ise hem Bağdat hem de Erbil ile görüşüyor..

***

Kısacası, Tayyip Erdoğan'ın PKK meselesini ne şekilde olursa olsun bir an önce çözmek konusunda acelesi var.. Acelenin sebebi, Kuzey Irak petrolü ve doğal gazının kim tarafından çıkarılacağı ve taşınacağı meselesi gibi görünüyor. Yani açılımın sebebi tamamen duygusal!

--------yazının tamamı ----------
http://www.ilk-kursun.com/haber/140986
Kuzey Kürdistan konferansı bildirisinde vurgulanandır.

----- alıntı -----
Kürdistan halkların kendi tercihleriyle statülerini (özerklik-federasyon-bağımsızlık gibi) belirleme hakkına sahip olduğunu, Kürdistan halklarının kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması Konferansımızda ortaklaşılan bir ilkedir. Konferansımız Kürdistan'ın bir statüsü olmadan Kürt sorununun nihai olarak çözülemeyeceğini karar altına almıştır.
----- alıntı -----
http://www.yenimesaj.com....digi-yerden/bayram-coskun

- nerede yapıldı bu konferans?
+ diyarbakır'da!
- e böyle bir adla yapılan konferansa karşı polis ne yaptı?
+ onlar gezi parkında tarih yazmakla meşgullerdi. diyarbakır'da güvenliği pkk polis gücü sağladı!

madem "verip kurtulacaktık" bunca yıldır niye savaştık?
adım asım sesleri gelendir.
erbil'deki kürt konferansı sonrasında barzani açıklaması (hedef): "Dört ülkedeki Kürtlerin katılımıyla Kürt devleti."
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24387454.asp

davutoğlu'nun dize kadar gelen stratejik derinliği (!) sayesinde kuzey ırak'tan önce kuzey suriye'de kurulacaktır.

(bkz: kürdistan ın kurulacağına inanan insan/#19695399)
http://www.uludagsozluk.c...ız-kürt-devleti/@the-barz
http://www.uludagsozluk.c...-ı-ilhak-etmesi/@the-barz
http://www.uludagsozluk.c...ürkiye-haritası/@the-barz
(bkz: kurt devleti kurulursa olacaklar/#18577254)
(bkz: kürtler kürdistan a/#18453393)
ak'lar döneminde türkiye kürdistan'ın hamisi konumuna geldi diyordum bazıları kızıyordu.
(bkz: türkiye nin kürdistan ı ilhak etmesi/#24159693)

neyse gelelim günün anlam ve önemini belirten açıklamaya:

AKP Genel Başkan Yardımcısı Çelik, Rudaw’a verdiği mülakatta Irak’ın pratikte üç bölgeye bölündüğünü belirterek, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olduğunu kaydetti.

Kuzey Irak'ın gelişen ekonomisiyle istikrarlı bir bölge olduğunu ve Türkiye ile çok iyi ilişkilere sahip olduğunu belirten Çelik, “Kuzey Irak'ın yani Kürdistan'ın dostları, kardeşleri olarak buradaki sürekli ilerlemeden memnunuz. Irak ile ticaretimizin yüzde 70'i Irak Kürdistanı üzerinden yapılıyor.

Irak hükümetinin bundan rahatsızlık duyduğu açık ve bunu engellemeye çalışıyor. Ama biz ilişkimizi geliştirmeye devam edeceğiz” diye konuştu. 'Sünni federal bölge de oluşabilir' Yakın gelecekte Türkiye ve Irak Kürdistanı arasında beş sınır kapısının daha açılacağını ve Irak merkezi hükümetinin bundan da hoşlanmadığına inandığını belirten Çelik, “Irak Kürdistanı federal bir bölge ve bir Sünni federal bölge daha oluşabilir. Ancak Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyabilecek bir hükümet Irak-Türkiye ilişkileri açısından önemli” dedi.

Çelik, Irak Kürdistanı'nın mevcut koşullar altında bağımsızlık ilan etmesi durumunda Türkiye'nin tepkisinin ne olacağına dair soruyu ise şöyle yanıtladı: 'Kürtler kendi kaderini kendi tayin eder' “Iraklı Kürtler nerede yaşayacaklarına ve ne sıfat altında yaşamak istediklerine kendileri karar verebilirler. Türkler onlar adına karar vermez. Irak Kürdistanı halkı dostlarımızdır ve onlara her yönden yardımcı olduk. Yardımcı olmaya da devam edeceğiz ve asla rakipleri olmayacağız.

Irak iç sorunlarını çözemez ve Irak'ın pratikteki bölünmesi resmi bir ayrılığa dönüşürse burada yaşayan insanların da diğer milletler gibi kendi kaderlerini tayin hakkı vardır. Tabii ki Irak ile ilgili umudumuz, bütünlüğün sürmesidir. Ama aynı zamanda tüm tarafların insan haklarına, demokratik isteklere ve federal birimlerin kazanımlarına saygı duymasını umuyoruz. Türkiye Irak Kürdistanı'nı her zaman destekleyecektir.”

http://www.gazetevatan.co...yin-etmeli-649866-gundem/

aferin aslan parçası hep böyle!
Mesut Barzani, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme vaktinin geldiğini söyledi. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani, Pazartesi günü CNN International kanalına özel bir röportaj verdi.
http://www.gazetevatan.co...lik-mesaji--651230-dunya/

(bkz: kürt halkının geleceğini tayin etme vakti geldi)

adım adım geliyor!
emeği geçen akp'ye .... sunarız!
günün haberi: iddia israil Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'dan geldi. Lieberman, dün Paris'te ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile bir araya geldi.

Görüşmede gündem maddesi Irak'ta yaşanan krizdi. Edinilen bilgiye göre, Lieberman görüşmede Kerry'ye Irak'taki gelişmelerin "Bağımsız bir Kürt devletinin ilanıyla sonuçlanacağı"nı söyledi. israil Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in, ABD Başkanı Obama ile görüşmesinde de benzer bir mesaj ilettiği belirtildi. israilli diplomatik kaynaklar, Kürtlerin bağımsızlık ilan etmesi durumunda, israil'in ilk tanıyacak ülkeler arasında olacağını belirtiyor.
http://dunya.milliyet.com...detay/1903166/default.htm

edit: bu da israil'den diğer bir haber. iSRAiL Başbakanı Benjamin Netanyahu Kürtler mücadeleci bir topluluktur, siyasi şartları da yerine getiriyor, bu bağlamda bağımsızlığı da hak ediyorlar.
http://www.gazetevatan.co...tekliyoruz--652998-dunya/
barzani: Son zamanlarda olanlar, bağımsızlığı elde etmenin Kürdistan’ın hakkı olduğunu gösteriyor. Şu andan itibaren, hedefimizin bu olduğunu gizlemeyeceğiz. Irak artık bölünmüş durumdadır. Ülkenin içinde bulunduğu bu trajik durumda kalmamız mı gerekiyor? Bağımsızlık konusuna karar verecek olan ben değilim, halk. Birkaç ay içinde referandum yapacağız!
http://sozcu.com.tr/2014/...erandumu-olabilir-545848/

vay be ister buradan ister ekşi sözlük'ten yıllar öncesinin entry'lerine bir bakın!
- olmaz!
- kurdurtmayız!
- orayı yıkarlar!
- kırmızı çizgimiz...

lafları gırla gidiyordu. akp sayesinde hayaldi gerçek oldu!
rusya'dan da yeşil ışık gelmiş!
Ria Novosti’ye özel açıklamada bulunan Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Kremlin Ortadoğu Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov, “Rusya, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana. Ancak Moskova, terör gruplarının ülkeyi parçalamaya götürmesi durumunda bağımsız bir Kürdistan ya da bir takım oluşumların ortaya çıkma ihtimalini gözardı etmiyor.” dedi.
http://www.gazetevatan.co...tan-cikisi--656168-dunya/
ak'lar döneminde türkiye kürdistan'ın hamisi konumuna geldi diyordum bazıları kızıyordu.
(bu başlık altında çok örnek var.)

abd'nin ak'lardan istediği ve ak'ların adım adım yapacaklarını abd sözcüsü bir yazardan dinleyelim!

--- alıntı ----
başkan obama’ya ve onun demokrat partisi’ne yakınlığıyla bilinen düşünce kuruluşu center for american progress (cap), geçen hafta kürt meselesi üzerine bir rapor yayınladı. rapor erbil-pkk-pyd’nin, aralarındaki fiili işbirliğini geliştirmek istediklerine dair emareler olduğunu yazıyor.

bununla birlikte, hem abd’nin hem türkiye’nin bu birlikteliği teşvik etmesi gerektiğini savunuyor. ve bunun için de öncelikle washington ve ankara’nın rojava ile kötü olan ilişkilerini düzeltmesi gerektiğini. buna gerekçe olarak da, abd’nin eski suriye büyükelçisi robert ford’un “suriye’deki çatışmadan galip çıkacak olan aktör, pyd’dir” sözünü gösteriyor. abd ve türkiye’yi, suriye muhalefetini desteklerken rojawa’yı ihmal etmiş olmakla da suçluyor.

zaten son günlerde türkiye’nin bunu yapmaya başladığına, müslim’le görüşmelerini hızlandırdığına dair emareler var. ne var ki bu artık yeterli değil. zira ışid tehlikesi hızla büyüyor. türkiye’nin şu anda hem ırak’ta hem suriye’de güvenebileceği tek unsur ise kürtler. dahası, bugün tüm bölgede istikrar ve güven vaat eden tek yakın müttefiki de kürtler. dolayısıyla bölge kürtlerinin uzlaşması, şu anda türkiye için stratejik öncelik. bu nedenle ankara bir an önce gelişmelere ayak uydurmanın ötesine geçip, ırak ve suriye kürtlerini birleştirmeye yönelik somut adımlar atmalı. bu, içeride devam eden çözüm sürecini de destekler. tüm bunların ötesinde, bölge kürtlerinin gittikçe kendi davalarında bütünleştiğini görmek zor değil. ankara hızla şekillenen bu gerçek üzerinden hareket etmeli. ırak ve suriye kürtleri arasındaki sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu sağlamak, türkiye’nin etki alanını ciddi şekilde genişletir. * en başa dönecek olursak. asıl iş, ortak düşmandan korkanlarla ittifak kurabilmekte.
--- alıntı ----
http://sosyal.hurriyet.co...ye-Kurdistan-Birlikteligi
ümit özdağ hocamın konuya ilişkin güncel makalesi ektedir.

--- alıntı ---
Yıllardan bu yana PKK açılımı çerçevesinde AKP Hükümeti yetkilileri, açılım çerçevesinde atılacak adımlar ile PKK’nın terörden vazgeçeceğini ileri sürüyorlar. Ancak bu süreçte şimdiye değin AKP Hükümeti bir çok adım atmış olmasına rağmen, PKK değil terörden vazgeçmek, yurtdışına dahi terörist unsurları -Öcalan emretmesine ve PKK söz vermesine rağmen- çekmemiştir. Örgüt, AKP Hükümetinin attığı adımlar ve Öcalan ile sürdürmüş olduğu müzakerelere rağmen terör eylemlerine de son vermemiştir. PKK, bir süre asker ve polislere yönelik cinayetlerini durdurmasına rağmen, terörle mücadelede en önde savaşmış köy korucularına yönelik cinayetlerine asla son vermemiştir.

Öte yandan AKP Hükümeti, önce AB’ye Uyum ve sonra PKK açılımı çerçevesinde yapılan yasal ve idari düzenlemeler ve PKK’ya gösterilen hoşgörü ve sağlanan hareket alanı ile PKK’nın taleplerinin küçümsenmeyecek bir bölümü karşılanmıştır. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür.

• Devlet televizyonunda 24 saat Kürtçe yayın yapılmaya başlanmıştır.

• Üniversitelerde Kürtçe bölümler açılmıştır.

• Kürtçe öğrenimi için Kuzey Irak yönetimi ile işbirliği içinde öğretmen yetiştirilmesine başlanmıştır.

• Partilere etnik dillerde propaganda imtiyazı fiilen tanınmıştır.

• Etnik örgütlenmelerin ve bölücü propagandaların serbest bırakılmıştır.

• PKK sempatizanı belediyelerin Kürtçe yazışma yapmaya başlamalarının, Kürtçe ilanlar vermelerinin önü açılmıştır. Pratikte iki dilli hizmete geçmelerinin önü açılmıştır.

• Kürtçe bilme şartı ile kamu görevlisi istihdamına başlanmıştır.

• Merkezden bağımsız, Bölgesel Kalkınma Ajansları kurulmuş ve üniter devlet yapısına ağır bir darbe indirilmiştir.

• Üniter devlet yapısını zayıflatan ve idari federasyonun alt yapısını kuran “Büyükşehir Belediyesi Kanunu” bütün itirazlara rağmen kabul edilmiştir.

• KCK’nın açlık grevine teslim olunmuş ve mahkemelerde anadilde savunma hakkı verilmiştir.

• Atatürk döneminde bölücülüğün liderleri olan isimlerin heykeli dikilmiş veya kutsanmaya başlanmışlardır.

• ingiliz ordusu ile işbirliği yaparak Erzurum Kongresi’ni basma teşebbüsü içine giren bir işbirlikçinin ismi halk kütüphanesine verilmiştir.

• Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Komisyonu kurulmuştur,

• Kamuda Etnik ayrımcılığa son verileceği iddiası gündeme taşınmıştır.

• Anadolu Ajansı, Kürtçe yayına başlamıştır.

• Abdullah Öcalan’ın siyasal bir figür haline gelmesi ve TiME dergisine göre dünyadaki en etkin 100 kişiden birisi olmasını sağlayan siyasal ortam sağlanmıştır.

• PKK’nın meşrulaşmasının önü açılmıştır.

• PKK’nın paralel devlet oluşturma çabaları durdurulmamış, örgütün vergi adı altında haraç toplaması, yargı süreci işletmesi, “polis” ve “jandarma” gücü oluşturması seyredilmiştir.

Bunlardan daha vahim olan ise AKP Hükümetinin müzakereler devam edebilsin diye, PKK’nın şirretlikleri karşısında sürekli geri adım atarak, taviz vererek, devlet gücünü, haysiyetini ayağa düşürmüş olmasıdır. AKP Hükümetinin vermiş olduğu bütün tavizlere ve meseleyi bir insan hakları ve demokrasi sorunu olarak göstermek istemesine rağmen müzakere yaklaşımı mevcut yapısı içinde çözüm üretmeyecektir. Bir terör örgütünün müzakerede kendisine verilenleri kabul edebilmesi için yılmış olması gerekir. Oysa, PKK müzakere masasına yılgın değil, galip oturduğunu hissetmektedir. Bundan dolayı, müzakere sürecinde talep eşiğini sürekli yükseltmektedir. Yeniden çatışma çıkmasını önemsememektedir. Çünkü, çatışmanın çıktığı noktaya kadar AKP Hükümetinin verdiği tavizleri zaten verilmiş ve cepte olarak görmektedir. Müzakereler tekrar başladığında kalındığı yerden devam edileceğine inanmaktadır.

PKK’nın mücadelesinin amacı, insan hakları, demokrasi, her ne anlama geliyor ise Türk-Kürt eşitliği değil, egemenlik ve topraktır. Bunun Türkçesi, bir geçiş aşamasından sonra son kertede Türkiye’nin Iğdır-Mersin hattının doğusunda bir Kürdistan kurmaktır. Nihai amaç ise Türkiye’den kopacak parçanın Suriye-Irak ve iran’daki Kürt bölgesi diye nitelendirdikleri bölgeler ile birleşmesidir. PKK açısından diğer her hedef bu nihai hedefe gidişte ara durak olma niteliği taşımaktadır.

PKK bağımsız Kürdistan hedefine ulaşmak amacı ile 1990’lı yıllardan bu yana Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Türklere, Araplara ve diğer gruplara yönelik “örtülü etnik temizlik” çalışmalarına başlamıştır. Bu bölgelerde yaşayan fakat PKK baskısı dahil değişik nedenler ile göç etmek isteyen Kürt olmayan insanların gayri menkullerinin satın alınması dahi PKK tarafından “nasıl olsa bırakıp gidecekler, satın almayın” telkini ile engellenmeye çalışılmıştır. Ayn El Arap’da IŞiD ile çatışan PKK’lılara yardım edilmediği gerekçesi ile çıkarılan terör olaylarında da Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da Türk esnafın işyerleri bilinçli olarak hedef alınmış ve tahrip edilmiştir. Diğer bir ifade ile özellikle Güneydoğu Anadolu’da Türklere ve kısmen Araplara yönelik “örtülü etnik temizlik” hızla sürmektedir.

PKK’nın egemenlik ve toprak savaşının parçası olan örtülü etnik temizlik politikası yeni değildir. Sadece Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu ile de sınırlı değildir. Öcalan 1989’da şöyle demektedir, “Kürt nüfusu ikiye katlanırken Türkler yerinde sayıyor. Ve önümüzdeki 2000’li yıllara doğru Kürt nüfusunun Türk nüfusunu aşması işten bile değil. Bu çok önemli. Nasıl bir dönem Türkler doğudan Rum asıllı Anadolu’ya doğru akıp halkı Rum olan devlet içinde yer aldılarsa, hem de saldırı ruhuyla bu topraklarda kendilerine yer açtılarsa, biraz daha değişik de olsa benzer bir tarzda Kürtlerin akışı var. Gene doğudan batıya. Şimdiden istanbulları biliyorsunuz. izmirler, Adanalar milyonlarca Kürt’e sahip. Hem de en aktif en dinamik kesimler... Türkler ise biraz rehavette! Şehir yaşamı, tüketim toplumu, gevşekliğe, tembelliğe ve savaş kabiliyetinin zayıflamasına yol açmakta.” (iki Bine Doğru, 22.10.1989)

Öcalan’ın “Ya silaha, ya da karına sarıl” şeklinde ifade ettiği Türkiye’yi işgal edilecek bir coğrafya olarak gören ve demografik savaş açan bu açıklamasını, sadece PKK ile sınırlı görmek de yanlıştır. 2011’de Türkiye’yi ziyaret eden K. Iraklı resmi bir grubun Ankara’da bir düşünce kuruluşunda yaptığı toplantıda “Eskiden Mersin üzerinden denize açılan bir Kürdistan istiyorduk, artık vazgeçtik. Çünkü siz Türkler Anadolu’yu 1000 senede Türkleştirdiniz, Biz 100 senede Kürtleştirebiliriz” açıklamaları demografik savaş anlayışının Barzani çizgisinde de hakim olduğunu göstermektedir. Bir süreden bu yana PKK da “istanbul’u, izmir’i size bırakmayız. Diyarbakır’ı biz yöneteceğiz, geri kalan bölümü ise birlikte yöneteceğiz” demektedir. Ancak sonuç itibarı ile PKK’da ortaya çıkacak Türk Sorunu neticesinde bir kopma olacağının farkındadır. Yani hem Güneydoğu Anadolu’da bir Kürdistan’ın kurulması hem de Kürt kökenlilerin istanbul veya izmir’de yurttaş olarak köfte satması mümkün olmayacaktır.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2006 yılı itibarı ile anadili Kürtçe olan kadınlarda doğurganlık 4.1 iken, anadili Türkçe olan kadınlarda 1.9’dur. Bunun anlamı 27 sene sonra Türkçe anadil grubunun nüfustaki payında keskin bir düşüş olacağıdır. Erdoğan’ın üç çocuk talebinin arkasındaki gerekçe de bu keskin düşüşü engellemektir. Erdoğan’ın üç çocuk yapma çağrısı, doğum oranları 1.9 olan, anadili Türkçe olan kadınlaradır.

Bununla beraber hükümet almış olduğu kararlar ile ayrı bir “Kürt milletleşmesi” sürecini güçlendirmektedir. Hükümet tarafından demokratikleşme adı altında atılan her adım “etnik kimliğin kurumsallaştırılması” sürecinin bir parçasıdır. Etnik kimliğin kurumsallaştırılması, milli kimliği eritecek ve nihayet iki milletli bir yapıya dönüşülecektir. Kısa vadede AKP’nin attığı kolektif kültürel adımlar, televizyon, seçmeli ders olarak eğitim, Dersim söylemi, devlet haksızlık yaptı, özür politikaları, sahte bir rahatlama sağlayacak ancak orta ve uzun vadede Kürtlerde ayrı milliyet bilincini körükleyecektir.

Zaman içerisinde kendisini Türk milletinin bir parçası olarak gören anadili Kürtçe olan bir çok insanımız veya çocukları, Türk milletinden kopacaklardır. Tunceli’de dedeleri “biz Oğuz Türküyüz” derken, torunların “bırak dede bu saçmalıkları” cevabını vererek PKK’lı oldukları hatırlanmalıdır. Kürtlerin Türklerden ayrı bir millet olduğunu bilinçlere kazımak, PKK’nın stratejik hedefidir. Böyle bir zemin oluştuktan sonra PKK olmasa da Türkiye parçalanacaktır.

2012 yazında yapılan bir anket bu tespiti doğrular niteliktedir. Ankete göre Kürtlerin %47’si kendilerine farklı davranıldığına inanıyor. % 28’i kamu hizmetlerinde ayrımcılığa uğradığını düşünüyor. BDP’ye destek artıyor. %46’sı BDP’ye destek veriyorlar. %72’si kendilerine daha fazla hak verilmesini istiyorlar. %48’i PKK’nın terör örgütü olmadığını düşünüyor. Oysa üç sene önce yapılan bir ankette %6’sı bağımsız Kürt devleti isterken bugün %23’ü bağımsız Kürt devleti talebinde bulunuyor. (Anketin özeti için bkz. Yalçın Doğan, Asıl Sorun: Beş Kürt’ten Biri, Hürriyet, 28 Temmuz 2012)

Ayrı milletleşme sürecine giren ve demografik savaş duygusu ile hareket ettirilen bir yapının varacağı nokta, son kertede kişi başına milli gelirin Avrupa’da birinci olduğu Belçika’da, Valonlar ile Flamanların vardığı noktadan çok farklı olmayacaktır. Üstelik Irak parçalanmış, kuzeyine bir Kürdistan yerleştirilmiştir. Şimdi Suriye parçalanmakta ve kuzeyine bir Kürdistan yerleştirilmektedir. Bunu iran’ın parçalanmasının izlemesi hedeflenmektedir.

Sonuç olarak, AKP Hükümetinin izlediği açılım adı verilen ve sonuç itibarı ile bütün eksik ve yanlışlarına rağmen kötü niyet ile tasarlanmayan politika, Kürtlerin önemli bir bölümünde ayrı milletleşme sürecini güçlendirmiştir. Bunun en somut kanıtlarından birisi AKP’nin 2007 seçimlerinden bu yana Diyarbakır’da oy oranının düşmesidir. Bunca ekonomik sübvansiyona rağmen, AKP kan kaybına uğramaktadır. Mevcut açılım politikasının uygulanmaya devam edilmesi durumunda Türkiye’nin milli birliği ve toprak bütünlüğünü muhafaza etmesi mümkün görünmemektedir. Ekim 2014’de PKK’nın şehirlerimizi yakan gösterilerine karşı vatandaşın mahalleli kimliği ile eline sopayı alarak dışarıya çıkması, iç çatışmanın Türkiye’nin kapısını çaldığını göstermektedir. AKP Hükümetinin PKK ve destekçisi küçük bir azınlığı üzmemek/mağdur etmemek adına (%6) geriye kalan % 94’ün kendisini mağdur hissetmesine neden olan politikalar izlemesi, iç çatışmaya giden yolun taşlarını en az PKK terörü kadar döşemektedir.

Bu sürecin durması, vatandaşların devletin tekrar geri döndüğünü anlaması ile mümkündür. Devletin geri dönmesi ise son günlerde AKP Hükümeti yetkililerinin de sık sık vurguladıkları kamu otoritesinin tesisidir. Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmelere kontrolüz bir şekilde açıldığı bir dönemde AKP Hükümetinin hızlı adımlar atması kaçınılmaz bir gereklilik olarak belirmektedir.

--- alıntı ---
http://www.21yyte.org/tr/...-meselenin-ozunu-konusmak
akp desteği ile adım adım kuruluyor!
artık ak'lar da ağızlarında peyniri düşüren karga gibiler!
itirafların ardı arkası kesilmiyor!
ihanetlerini maharetmiş gibi anlatıyorlar!

--- alıntı ---
Zaten AKP’nin önemli isimlerinden Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Diyarbakır’da “çözüm süreci” nin asıl hedefinin ne olduğunu da açıkladı ve “Bu yolculuk, bizim doksan yıl önce dağılan, bütün bu coğrafyadaki kardeşliği, birliği ve beraberliği yeniden inşa etme sürecidir” dedi!
--- alıntı ---
http://www.yenicaggazetes...fini-acikladi-32565yy.htm
önce özerklik sonra bağımsızlık stratejisi izliyorlar.

bizim meclis de utanmadan pkk'nın şartlarını gizli oturumda görüşüyor!

neymiş 6 madde?

1- Türkiye'nin 25 eyalete bölünmesi.

2- Öcalan'ın serbest bırakılması

3- Özerklik koşularının gündeme getirilmesi

4- Eyalet başkanlarının TBMM'ye getirilmesi

5- Özerklik hakkının saklı olması

6- Her eyaletin kendi özerk güvenlik güçlerinin olması.
http://www.odatv.com/n.ph...-6-sarti-sundu-2912141200

edit: hazır akp'nin proje partisi olduğu tv'lerde bile dillendirilirken artık şaşırmıyoruz böyle rezilliklere!
bakalım akp ABD, ingiltere ve israil tarafından hangi pazarlıkla iktidara getirilmiş?
(abdurrahman dilipak:)
1) Biz sizi iktidara taşıyalım.
2) Size karşı çıkacak olanları opere edelim.
3) Size gerekli finansal destekleri getirelim. Karşılığında istedikleri ise şunlardı:
a) israil’in güvenliğini artıracaksınız, önündeki engelleri kaldıracaksınız.
b) Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), yani sınırların değişmesi.
c) islam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız...

http://www.odatv.com/n.ph...riyetci-cephe--2912141200
şimdiye kadar ısrarla bu konu üzerine yazdım.

yazdığım onlarca sayfadan birkaç ayrıntıyı paylaşacağım.
***
bazılarımız kızsa da türkiye; israil ve abd ile birlikte kuzey ırak'taki kürtlerin hamisi konumundadır.
kuzey ırak'taki kürtlerin ırak cumhuriyeti'nden bağımsız olarak petrol ihraç ettiği ilk ülke biziz. ayrıca siyasilerimiz ırak cumhuriyeti'ne haber vermeksizin kuzey ırak'a geziler düzenliyor iş anlaşmaları yapıyor.
(bkz: bağımsız kürt devleti/#18466008)

ırak cumhuriyetinin hassasiyetleri: adamlar türkiye'nin kürtleri destekleyerek ırak'ın bölünmesine yol açtığı için aylardır köpürüyorlar.
kuzey ırak'tan tankrle petrol alımı: ırak'ın yer altı kaynaklarının tüm ırak halkı yerine, kuzey'den çıkan petrol'ün gelirinin sadece kürtlere kalmasını sağlayacak girişim.

halihazırda kuzey ırak'ta bulunan kürt devletinin bağımsızlığını sağlamasına yönelik en büyük katalizörlerden biridir türkiye.
(kuzey ırak kürt yönetiminin ırak cumhuriyetinden bağımsız olarak ilk petrol ihraç ettiği ilk ülke biz olduk. ırak cumhuriyetinden bağımsız kuzey ırak kürt yönetimi ile petrol anlaşması yaptık.türk siyasilerin bağdat'a uğramadan kuzey ırak'a gitti. barzani akp kongresinde "türkiye seninle gurur duyuyor" nidaları ile karşılandı. dış işleri bakanımız davutoğlu barzani'ye "ırak kürdistanı bölgesi başkanı sayın başkan mesud barzani" şeklinde hitap ediyor.
türkiye stratejik planını ırak'ın ve suriye'nin bölüneceği bu süreçte bağımsız kürt devletinin kurulacağı yönünde yapmış. bu bağımsızlıktan ekonomik fayda beklentisiyle kartlar bu yönde oynanıyor.
(bkz: bağımsız kürt devleti/#18668669)

ahmet cem Ersever 20 yıl öncesinden ne demişti?
(bkz: bağımsız kürt devleti/#18842251)

türkiye, kuzey ırak bölgesel yönetimi ile meclis'ten geçirilmemiş bir anlaşmayı fiilen hayata geçirmiş durumda
petrol sevkiyatına cevaz veren anlaşmanın niteliğinin 'devletten devlete' olduğunu ....
yani türkiye, barzani yönetimi ile anlaşma imzalamak suretiyle, bölgesel yönetimi bağımsız bir devlet olarak tanımış oluyor.
(bkz: bağımsız kürt devleti/#19147726)
***

hep düşünürdüm bunların gözü bu kadar mı kör diye?
bop eşbaşkanı olunca vatanı satmak bu kadar kolay mı diye?
bağımsız kürt devletini sağlayacağını bile bile kürdistan taşlarını döşemenin sebebinin sadece abd'ye uşaklıkları olduğunu düşünürdüm!
ama daha duygusal sebepleri de varmış?

cumhuriyet gazetesinden tolga tanış kitabını çıkardı (Potus&Beyfendi).
özet olarak da gazetede yazdı!

http://www.cumhuriyet.com...madina_petrol_kiyagi.html#

soner yalçın köşesinde bu kitabın bir özetini alıntıladı.
http://www.sozcu.com.tr/2...ostlugu-para-para-774067/

özetini ben vereyim sonra yazıları tamamen paylaşayım!

haşmetlü hünkar (rte) damadı, çalık holding ve holding'in güvenilir çalışanları vs aracılığı ile şirketler kuruyor!
kurulan şirketler yurtdışında ve alakasız yerlerde. (izleri sor sürülsün diye)
bu şirketler barzani (tabi o da güvendiği aileler üzerinden) ile fifty fifty ortak oluyor!
sonra ırak devletinin olması gereken petrol çıkarılıyor türkiye aracılığı ile uluslararası piyasalara sunuluyor.
(bir kısmının iç pazarda tüketilmesi de mümkün)
yetmiyor bu şirketlere hükümet eliyle imtiyaz tanınıyor ki rahatça çalsınlar!

sonuç ne?
sadece türkiye'den değil,
Irak'tan da çalmış tescilli hırsızlar!

suriye'deki insanların da özgürlüklerini ülkelerini çalmışlardı!

3 kuruş dünyalık için ülkeyi sattınız ulan!
okuyun ve rte nin kürdistan sevgisinin nereden geldiğini anlayın!
eyyy para sen nelere kadirsin!
--- alıntı ---
Erdoğan'ın damadına petrol kıyağı
Gazeteci Tolga Tanış’ın “Potus ve Beyefendi” kitabında yer alan belgelere dayalı iddialara göre Powertrans şirketi, 2011’de Kürt bölgesindeki petrolü taşıma işini üstlendi. Powertrans’ın ve saklanan uluslararası ortaklarının peşine düşen Tanış, Erdoğan’ın damadı Çalık Holding’in o dönemki CEO’su Berat Albayrak’ın da dahil olduğu ilişkiler zincirine ışık tuttu.

ilk kez ortaya çıkan belgelere göre; Türkiye’nin Kürt Bölgesel yönetimiyle yakınlaşması siyasetin yanında “seçilmiş şirketler” için ekonomik anlam taşıyor.

Erdoğan 3. kez Başbakanlığı kazandığı 2011 seçiminden sonraki ilk kabine toplantısında bölgedeki petrolün taşınması için imtiyazlı bir karar çıkartıyor.

Bu karardan en büyük parayı ortakları gizlenen Powertans şirketi kazanıyor. Kitapta şirketin Çalık Grubu’nun olduğu belgelerle açıklanıyor.

Powertrans’ın yurtdışındaki sahipleri Grand Fortune Ventures ve Lucky Ventures’un işlemleriyle ilgili talimatları Erdoğan’ın damadı Albayrak’ın CEO olduğu dönem Sovereign Trust Danışmanlık’a Çalık Holding yetkililerinin ilettiği ortaya konuyor.

Hürriyet Washington temsilcisi Tolga Tanış’ın yazdığı Potus ve Beyefendi kitabının en kapsamlı, araştırmaya dayalı kısmını Kürt petrolü bölümü kapsıyor. Tanış, bu bölümde yerinde yaptığı incelemeler ve belgelerle, Çalık Grubu’na ait olduğunu ortaya koyduğu Powertrans şirketinin hükümetten aldığı imtiyazla Kürt bölgesindeki petrolü taşıma işini haberleştiriyor. Powertrans şirketinin kuruluş zamanlaması ve ortaklarının Singapur ile off shore cenneti British Virgin island’da kurulan şirketlerde gösterilmesinin ardına düşüyor. Saklanan isimleri araştırıyor. Doğal olarak merkeze dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ı ve damadı Çalık Holding CEO’su Berat Albayrak’ı koyuyor.

BERAT ALBAYRAK: 2004’’te Tayyip Erdoğan’ın kızı Esra ile evlendi. 2007’de 26 yaşında Çalık Holding’in CEO’su oldu. Kitapta; Albayrak’ın CEO’luğunu yaptığı Çalık ile Powertrans’ın bağları “çalışanların geçmişi” ve “yazarın yerinde yaptığı araştırmayla” iki şekilde ortaya konulmuş. Önce çalışanların, yöneticilerin Çalık ile ilişkilerinden bir kaç örnek:

Powertrans’ın kimliği

Ahmet Muhassıloğlu: 2011’de Powetrans’ın kuruluşunda yer alan ve sonra hisselerini Singapur’daki Lucky Ventures’a satan isim. 1998-2000 yıllarında Çalık’ın Türkmenistan’daki yatırımlarında çalıştı.

AHMET ŞADi GÜNGÖR: 2012’de Powertrans’ın genel müdürü oldu. Daha önce Çalık Holding’e bağlı ÇEP Petrol’de koordinatördü. 2007-2011 AKP Milletvekilliği yaptı.

ŞEVKET ACAR: Acar: Powertrans’ın önce mali işler müdürü, 2013’te Yönetim Kurulu Başkanı. Daha önce Çalık Holding’de Arnavutluk’taki ALBtelecom’unCEO’su. Kitabın yazarı Tolga Tanış, şirketlerin yurtdışındaki adreslerine de ziyaretler gerçekleştirmiş. Ve araştırma sonucunu kitapta şöyle anlatmış:

“Powertrans’ın sahipleri Grand Fortune Ventures ve Lucky Ventures’un işlemleriyle ilgili talimatları Albayrak’ın CEO olduğu dönem Singapur’daki Sovereign Trust Danışmanlık Firması’na doğrudan Çalık Holding yetkililerinin ilettiğini araştırmam sırasında teyit ettim.”

Tolga Tanış, kitabında bir diğer sorunlu noktaya da dikkat çekiyor: Damat Berat Albayrak’ın Çalık Holding ile ilişkisi nedeniyle Powertrans’ın verilen imtiyazın “uluslararası standartlarda yolsuzluğun tam tanımı olduğuna...”

Politikacı ve yakını

Bunu da 2005’te yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler yolsuzlukla mücadele sözleşmesi kapsamındaki siyasi bağlantılarını kullanarak kazanç sağlayan PEP’lerin (Politicaly Exposed Person-politikacı ve yakını) rolüyle ilgilendiriyordu.

Tanış şu cümlelerle durumu netleştiriyor: PEP, politikacıların yolsuzluğu gizlemek için buldukları yeni yöntemlere karşı geliştirilmiş bir tanım. Ve siyasetçilerin iktidar gücünü kullanarak imtiyaz sağladıkları akraba ve yakınlarına işaret ediyor. Uluslararası örgütler, PEP’ler konusunda son yıllarda öyle adımlar atmışlardı ki... Örneğin, dünya genelinde yılda toplam 1 trilyon dolara ulaştığı tahmin edilen rüşvet ve yolsuzlukla mücadele etmesi istenen dünyanın her yerindeki finans kurumlarına PEP’ler için öyle görevler yüklenmişti ki. Buna göre bankalardan bu PEP’leri yakından takip etmeleri ve PEP’lere ait hesaplardaki şüpheli hareketleri de düzenleyici kurumlara bildirmeleri isteniyordu.

Barzani’ye yakın aile ortak

Türkiye’de bu Singapur ve BVI firmalarıyla bağlantılı tek bir şirket açılmamışken, 1 Aralık 2009’da bu durum değişti. istanbul’da Oiltrans Petrol Taşıma Sanayi ve Ticaret Limited şirketi kuruldu. 716551 sicil numaralı şirketin hissedarları arasında ise Powertrans’tan tanıdık olan yüzde 25 ile Lucky Ventures yine yüzde 25’le Grand Fortune Ventures vardı.

Peki diğer yüzde 50 kime aitti? O da Ankara’daki Yazıcı Hukuk Bürosu’nun, 1998’den beri başta petrol, doğalgaz ve enerji projelerinde çalışan avukatlarından Nihal Berker.

Tabii 100 bin TL sermaye ile kurulan ve tıpkı Powertrans’ta olduğu gibi, Singapur’daki şirketlerin hisselerini avukat ismail Kınoğlu’nun temsil ettiği Oiltrans’ta Berker’in rolü sadece göstermelikti. Çünkü asıl önemli olan kişi, kuruluş sözleşmesinde Berker’in hisselerini temsil etmek üzere şirket müdürü olarak atandığı belirtilen Irak uyruklu Muhsen M. Nazer Amen Amen’di.

Başka bir deyişle, tıpkı Reza Zarrab’ın akrabaları gibi, Bakanlar Kurulu’nun 22 Mayıs 2013’te aldığı bir kararla Türk vatandaşlığına geçip Muhsin Nezir adını alacak olan işadamı. Nitekim Oiltrans kuruldu.

On bir gün sonra... 14 Aralık 2009’da istanbul’da Muhsen M. Nazer Amen Amen’in yüzde 50 ortaklığıyla başka bir şirket daha sessiz sedasız faaliyete geçti.

Beş bin lira sermayeyle kurulan, 717758 sicil numaralı “Yüksek Enerji Limited”in diğer ortağı da yine Irak uyruklu Adeeb Mohammednadheer Ameen Ameen’di.

Ve bu uzun isimli kişinin sicil memuruna verdiği “282/40 Ainka- wa St. Erbil, Irak” adresi ise UB Holding’in Erbil’deki ofisinin bulunduğu yerdi. Velhasıl sonunda sınırın öteki tarafındaki ortaklar da bulunmuştu. Barzani Ailesi’ne çok yakın olan ve 1990’lardan beri istanbul’da iş yapan Nezir Ailesi.

700 MiLYON DOLAR KAZANÇ

Tolga Tanış’ın Singapur’daki şirketlerin gizlemeye çalıştığı bilançolardan elde ettiği veriler ile bu şirketlerin Türkiye’deki iştiraklerinin finansal sonuçları 31 Temmuz 2013 itibarıyla 673 milyon 953 bin 800 dolarlık bir gelire işaret ediyor. Meçhul kişilere Bakanlar Kurulu kararıyla verilen imtiyazdan ortaya dev bir kazanç çıkıyordu. Bağdat yönetimiyle ihtilaflı yapılan ve her şeyin Barzani’nin iki dudağı arasında olduğu bir operasyon.

Tanış, gizli kalma isteğini şöyle anlatıyor:

Powertrans’ın gerçek sahibinin kim olduğunu saklıyorlardı.

1 Siyaseten elde ettikleri imtiyazları perdelemek için.

2 Yürütülen ticari faaliyetin Bağdat hükümeti nezdinde Irak Anayasası’nın ihlali olarak görülüp bir kaçakçılık faaliyeti gibi ele alınması nedeniyle doğacak uluslararası hukuki sorumluluktan kaçmak için. Türkiye’deki gizliliği ise dört farklı yöntemle gerçekleştirmişlerdi.

1 Avukatları hissedar yaptılar. Örneğin Yazıcı Hukuk Bürosu’ndan avukat Nihal Berker’in Oiltrans’ın kurucusu gözükmesi gibi.

2 Başka hiçbir kayda değer ticari girişimi bulunmayan sıradan insanları hissedar haline getirdiler.

3 Eskiden Çalık Holding bünyesinde görevler üstlenmiş, kendilerine yakın güvenilir isimleri yönetici yaptılar.

4 Ve kimsenin gerçek sahiplere ulaşamaması için de Türkiye’deki şirketleri Singapur’da kurulan başka şirketlerin üzerinde gösterdiler.

1 milyar dolarlık iş hacmi

Sabah ve atv’yi 1.1 milyar dolar teklifle TMSF’den kamu bankaları kredisiyle alıp, daha sonra AKP’ye yakınlığıyla bilinen Kalyon inşaat’a satan Ahmet Çalık, 26 yıldır iş hayatında ve 2.5 milyar dolarlık Çalık Holding’i yönetiyor. Holding Enerji, telekomünikasyon, finans, tekstil, inşaat, ticaret sektörlerinde faaliyet gösteriyor. Çalık Grubu son olarak tartışmalı Passolig uygulamasının da sahibi.

ADIM ADIM iMTiYAZ

2007 Irak Anayasası 140. Madde ülkedeki dev petrol yataklarının bulunduğu Kerkük’ün statüsüne ilişkin sorunun 2007 sonuna kadar yapılacak referandumla çözülmesini öngörüyordu. Bölgedeki Türkmen nüfusu düşünerek Kürtlerin bu referandumla Kerkük’ü Irak Kürdistan’ına bağlamasına karşı çıkan Türkiye plana karşı çıkıyordu. Barzani “Türkiye Kerkük’e karışırsa bizde Diyarbakır’a karışırız” derken Erdoğan 9 Nisan 2007’de “bedeli ağır olur” diyecekti.

5 Kasım 2007

Beyaz Saray’da Başbakan Tayyip Erdoğan ile dönemin ABD Başkanı George W. Bush buluştu. Aynı yılın nisan ayından kasıma kadar geçen sürede ilginç bir şekilde; “Türkiye ile Kuzey Irak’taki Kürdistan yönetimi” arasında, daha doğrusu “Erdoğan ile Barzani arasında” bir yumuşama oldu. Bu yumuşamayı en iyi tarif eden kulisi kitaptaki tanımla “iddiayı” ingiliz Economist dergisi yazacaktı: Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı Bush’a, Kürtlerin bölgesel hükümetinin tanınması ve PKK’lilere af için söz verdi.

Mayıs 2008

Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gazetecilere “Barzani ile güven oluşuyor” açıklamasını yaptı. 8 Ağustos 2008 “Güven”den 3 ay sonra yurtdışında birbiriyle bağlantılı 3 şirket kuruldu. ikisi Singapur, biri Karayipler’deki off shore cenneti British Virgin island’da.

Eylül 2008

Şirketlerin kuruluşundan bir ay sonra Türkiye ve PKK arasında Norveç Oslo’da barış görüşmeleri başladı.

Ekim 2008-Mart 2011

Türkiye ile Irak Kürdistan yönetimi arasındaki sıcaklık her geçen gün arttı. Erbil’de 2010’da Türkiye konsolosluk açtı.

25 Mart 2011

Powertrans adlı şirket Esentepe’deki Maya Akar Center C Blok’ta yer alan 4/24 numaralı ofiste 50 bin TL sermaye ve 770581 sicil numarasıyla kuruldu. Faaliyet konusu kuruluş sözleşmesinde şöyle belirtilmişti: Türkiye içinde ve dışında petrol boru hatları inşa etmek; ettirmek; inşa edilmiş petrol boru hatlarını devralmak, satın almak veya kiralamak, petrol boru hattı veya diğer taşıma araçlarıyla ülkeler arası ve transit olarak petrol nakliyatı faaliyetinde bulunmak. Kurucular ise yüzde 50’yle Singapur merkezli Grand Fortune Ventures (Büyük servet girişimleri) ile istanbul Ümraniye’de oturan Ahmet Muhassıloğlu gözüküyordu. Her iki ortak da ismail Kınoğlu adlı avukat tarafından temsil ediliyordu.

29 Mart 2011

ilk defa bir Türkiye Başbakanı Erbil’e ziyarette bulundu. Erdoğan “Değerli dostum Sayın Başkan Barzani” diye konuştu.

21 Nisan 2011

Powertrans firmasının yüzde 50 ortağı gözüken Ahmet Muhassıloğlu aradan bir ay geçmeden hisselerini bir diğer Singapurlu şirkete “Lucky Ventures”a (şanslı girişimciler) devretti. Ortaklar iki ayrı şirketmiş gibi duruyordu. Ancak ikisi de aynı gün 8 Ağustos 2008’de kurulmuştu. ikisi de Singapur Muhasebe Müdürlüğü (ACRA) kayıtlarına göre aynı adresteydi: 112 Robinson Road 12-01 Singapur 068902. Danışmanlık şirketleri de (Sovereign Trust), muhasebe şirketleri de (Red Dot Consult) aynıydı. Powertrans’ın Türkiye’deki ticaret sicil kaydında aynı isim yetkili gösterilmişti: Yong Ngiat Sim. Powertrans yöneticileri bu iki şirketi farklıymış gibi göstermeye çalıştı. Hatta Grand Fortune için sahte bir adres gösterdiler. Ama ACRA kayıtlarına göre şirketlerin faaliyet gösterdiği yer aynıydı. Gösterilen sahte adres ise Singapur’da barlar sokağında, eğlence mekanı olarak işletilen bir binaydı.

Singapur’daki şirketler daha sonra bugün gizlilik seviyesi isviçre’den bile fazla olan British Virgin Islands’a taşındı. Singapur’daki şirketler kabuk şirket (shell company) olarak kullanılıyor. Özellikle son yıllarda yasadışı iş yapanlar ile servetlerini gizlemek isteyen Rus ve Çinli işadamlarının çok sık yaptıkları gibi.

12 Haziran 2011

Tayyip Erdoğan’ın “ustalık dönemi” diye adlandırdığı dönem başladı.

6 Temmuz 2011

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayından sonra kabineyi 6 Temmuz’da açıkladı.

7 Temmuz 2011

61. Hükümetin ilk Bakanlar Kurulu toplandı. Bu toplantıda önemli bir karar alındı. 18 Temmuz 2011’de yürürlüğe girecek bir karardı bu. “Ham petrol ve Jet Yakıtı’nın Türkiye üzerinden kara ve demir yoluyla taşınması.”

14 Temmuz 2011

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın 14 Temmuz 2011 tarihli ve 482 sayılı yazısı üzerine 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 55. maddesine göre alınan bir karardı bu. Kararda “Ülke menfaatı açısından gerekli olan hallerde ham petrol ve jet yakıtının Türkiye gümrük bölgesinde karayolu ve demiryolu ile transitinde uyulacak usul ve esaslar” düzenlenmiş ve “işin yürütmesi” Gümrük ve Ticaret Bakanı’na verilmişti. Yani Erdoğan; Türkiye’de kurulu şirketlere ham petrol ve jet yakıtının Türkiye üzerinden transit geçirme izni verme hakkına kavuşmuştu. işin başına da en güvendiği isimlerden Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı’yı koymuştu.

11 Kasım 2011

Karar 28109 sayılı Resmi Gazete’den yayımlanarak yürürlüğe girdi

21 Aralık 2011

Powertrans şirketi gerekli altyapıyı kurmak için sermaye artırımına gitti. 50 bin TL olan kuruluş sermayesini 10 milyon TL’ye çıkardı.

4 Haziran 2012

Ahmet Şadi Güngör şirketin genel müdürlüğünü üstlendi. Bu isim 2007’de AKP’nin Kocaeli milletvekili adayıydı. Şevket Acar da mali işler genel müdürlüğüne getirildi.

Temmuz 2011

Sermaye artırımı, ekip değişimi, lisans süresi ardından Powertrans çalışmaya başladı. Ortakları arasında Mehmet Emin Karamehmet ile Mehmet Sepil’in bulunduğu Genel Energy’nin Kürt Bölgesi’nde Tak Tak’taki petrolünü Türkiye’ye taşımaya başladılar.

Ekim 2012

Bağdat Yönetiminden ilk itiraz 2012’nin sonlarında duyuldu. Tankerlerin sayısı çok çoğalmıştı.

11 Aralık 2012

Tartışmalar Washington’a sıçradı. ABD’liler kamyonlarla başlayan petrol ticareti yüzünden yaşanan Ankara-Bağdat ihtilafında irak yönetiminin yanında durduklarını söylediler.

Ocak 2013

Irak Petrol Bakanlığı Türkiye’ye petrol taşıyan Powertrans tankerleriyle ilgili açıklama yaptı. Irak devlet şirketi SOMO’nun Irak’tan petrol ihracına yetkili tek kurum olduğunu, bu kuralı ihlal eden şirketlerin kargolarına el koyulacağını duyurdu.

Aralık 2013

Kuzey Irak’tan Türkiye’ye ham petrolü taşıyan kamyonların dışında bir de boru hattı yapılacağı konuşulmaya başlandı. ABD durumdan hoşlanmadı.
--- alıntı ---

http://www.cumhuriyet.com...madina_petrol_kiyagi.html#
bu başlıktaki yazılarımda genel olarak adım adım kürdistan'ın ayrı bir devlet olarak kurulduğundan ve akp'nin buna ön ayak olduğundan örnekleriyle bahsettim.

"bağımsız" sözüne takılanlar olmuş!
iyi de güzel insanlar Türkiye Cumhuriyeti ne kadar bağımsız?

- abd "otur oturduğun yerde" dediği için dünya liderimiz hala gazze'ye gidemedi!

- çin uzun menzilli füzelerinin daha ucuz ve yerli üretimi teşvik ettiğinden dem vuruyoruz. daha parasını verip çin'den füze alamıyoruz!

- azeri gazını türkiye'ye ve avrupaya getirecek tanap projesine %30 ortağız.
ama parasıyla doğalgazı kandaşımızdan bile alamıyoruz.
2018'de azerilerden alacağımız gazın oranı %15'e çıkacağı için seviniyoruz!
rusya ve iran'a daha çok bağımlıyız!
ki rusya'nın canı sıkıldığı zaman ukrayna'ya doğalgazı kestiğini unutmuş gibi yapıyoruz!

- abd ne isterse ortadoğu'da onu yapıyoruz! bi de pek matah bir şeymiş gibi ilan ediyoruz!
bop eşbakanıyız diye!
işte gördük bop'un sonuçlarını.
islam coğrafyası yangın yeri!

- istihbaratımız evlere şenlik!
ülkenin üst düzeyini en gizli toplantılarını dinlemeyen kalmamış!
abd, ingiltere, israil, almanya hatta kanada!

- yunanistanla savaş planımız adliye koridorlarında!

- devletin en mahrem yerlerine bile saçma iddialarla girildi! olası bir savaşta işgale karşı koyacak sivil kuvvetlerin (kuvayi milliye) listesini yabancılara "özel" paşaların eliyle teslim ettik!

- 3-5 tane kıçlarından uydurulan belgelerle savaşlarda şehit olmayacak kadar subayımızı kurban ettik!

- ülke sıcak para ile dönüyor! gırtlağımıza kadar borçluyuz. adamlar canı istediği anda %20-25 fakirleştiriyor bizi!
keriz gibi söğüşleniyoruz! faiz lobisi masalları ile uyutulurken "borç yapanın faiz ödeyeceği" gerçeğini atlıyoruz!

- biz şimdi emir eri olarak büyük ihtimal abd'nin musul'a operaysonunda yer alacağız!

***
Atatürk ne güzel demiş.
"ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlıktan bahsedilemez" diye.
biz nato'ya girmişiz.
sonrasında marshall yardımları vs. derken önce para almışız!
klasik kural tekrarlanmış "bugün para alan yarın emir alır" 1948-1951'den başlayarak da artık bağımsız bir devlet değiliz!
önce üretimimizi bitirmişler.
sonra borçlandırıp ithalata bağımlı hale getirmişler.
sonra borçları tahsil başlayınca özelleştirebildiğimiz kadar özelleştirmişiz.
servet satan hayırsız evlat gibi olmamıza rağmen bununla övünmüşüz.
satacak şey kalmayınca sıra toprağa gelmiş!
önce inşaat yoluyla başladı!

sonra ege'de adalarımız yunanistan'a peşkeş çekiliyor!
kıbrıs'ı rumlara vermek için gün sayıyor akp!
yakında kürdistan kurulunca güneydoğu gidecek!

biz hala rüya alemindeyiz!
IKBY Başkanı Mesud Barzani Atlantik Konseyi'nde konuştu: "Kendi geleceğini belirleme fırsatı referandumla Kürt halkına verilmeli. Bu da şiddetten uzak şekilde, barış, koordinasyon ve anlayış içinde olmalı. Ancak o zamana kadar da sorunların çözümü için elimizden geleni yapacağız. Ne zaman olacağını söyleyemem ama bağımsız Kürdistan geliyor. Referandumumuz olacak ama şimdi IŞiD ile mücadeleyle uğraşıyoruz, o nedenle ertelendi ama yapılacak" dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/28937110.asp

işid için yazdıklarıma bi bakarsanız aydınlanacaksınız!
birkaç yıl sonrasının dünyası ortadoğu'da işid yok.
bağımsız kürt devleti var!

(bkz: akp nin abd ile yaptığı anlaşma)
--- alıntı ---

konuya duygusal yaklaşıyorduk.

tartışmalar;

- kürdistan kurulacak faşikler bunu engelleyemez
+ nah kurulacak orospu çocuğu, terörist....'ten öteye gitmiyordu.

ama bir de işin akademik yönü var.

--- alıntı ---
kolombiya üniversitesi’nde kamal s. shehadi “ethnic self-determination and break-up of states / etnik self-determinasyon ve devletlerin parçalanması” adlı araştırmasında self determinasyon hareketini 6 başlık altında incelemiş.

1 mobilizasyon
herhangi bir self determinasyon hareketinin pasif bireysel kitleden toplumsal yaşamın aktif ve eylemci katılımcılığına geçiş evresidir. self determinasyon hareketlerinin en belirgin ve ortak özelliklerinden birisi süreç boyunca terör ve şiddete başvurulmasıdır.

2 kontrol kurma

çatışmanın nedeni ve iddia konusu olan bölge ve nüfus bu fazda devreye girer.. eğer süreç evrilmiş ve mücadele sadece politik bir boyut taşıyorsa, bu takdirde kontrol kurma, yapılan bir referandum ya da seçimi kazanmak demektir. ancak, bu çok ender rastlanan bir durumdur. genelde ise, ihtilaf konusu olan bölge ve nüfus üzerinde kontrol kurma fiziksel kuvvete başvurularak sağlanır. şayet, bölgede kontrol kurma olgusu devletin çok üstün olan askeri kapasitesi nedeniyle başarılabilir bir girişim değilse, bu durumda hareket devletin toplam kontrolüne karşı mücadeleyi ‘vur-kaç’ operasyonları veya ‘terörist’ saldırılar üzerine bina eder. kontrol kurma, mutlaka otorite kurma anlamına gelmez, fakat bunun ilk basamağıdır. eğer herhangi bir hareket kontrol kurma fazını geçebilirse, self determinasyon yolunda en büyük engellerden biri aşılmış demektir. zira, bu aşamanın sonlarına erişebilmiş olan bir hareketi durdurabilmek artık son derece zor olup; olası bir çözümün tüm bileşenleri dışlanarak salt askeri tedbirlere başvurmak suretiyle çözüm aramak ise akılcılığı en az olan opsiyonlardan biri haline gelir.

3 konsolidasyon veya kurumlaşma

herhangi bir bölgenin ya da ahalinin kısmi veya tam kontrolü, self determinasyon hareketine legal (hukuki) bir statü kazandırmaz. bu durumda kontrol edilen bölgenin kısmen de olsa hareket tarafından yönetilebilmesi için çeşitli örgüt veya kurumların oluşturulması kaçınılmazdır. ayrıca, söz konusu bölgede belirli bir düzen kurulması ve güvenliğin sağlanması da şarttır. ilave olarak, hareketin devletinkilere paralel bazı sosyal servisler geliştirmesi ve bunlar için içeriden ve/veya dışarıdan kaynak bulması zorunludur.

4 ittifak geliştirme

self determinasyon hareketleri, tüm çatışma süreci boyunca, ülke içindeki tatminsiz ve huzursuz diğer gruplarla ve dışarıda da çatışmayla ilgili doğrudan veya dolaylı çıkarları olan dış ülkelerle ittifak kurma arayışlarına girerler. içeride bulunabilecek müttefikler devleti zayıflatma açısından oldukça önemlidir. zira, bu bazen “kar topu” etkisi de yaratabilir ve bir grubun başkaldırısı, çıkar ve talepleri farklı dahi olsa, diğer grupları da cesaretlendirip harekete geçirebilir. dış ittifaklara ise, daha çok silah, finans ve politik destek kaynağı olarak ihtiyaç duyulur. bununla birlikte, yabancı müttefiklerin verdikleri destek genellikle kendi ulusal çıkarlarına dayanır. bir başka deyişle, dışarıdan alınabilecek destek her zaman hareketin amacının desteklendiği anlamına gelmez. ayrıca, yabancı ittifaklar, hareketleri kısmen bağımlı ve dış baskılara karşı daha duyarlı hale de getirir.

5 çatışmanın uluslararasılaştırılması

dış ittifaklar geliştirme, krizin uluslararasılaştırılma sürecinin başlangıcıdır. bu faz, artık iddia ve taleplerin geçerliliğinin ön plana çıktığı bir evredir. argümanlar ne kadar haklı iseler, çatışmadaki uluslararası rol de o nispette artar. yalnız, eğer grup silahlı unsurlar yönünden çok güçlü ve avantajlı ise, çatışmaya uluslararası nitelik kazandırmaktan uzak durabilir. bu konumdaki bir hareket sadece kazanımlarını onaylatmak için uluslararası açılımlara yönelmek ister. fakat, tersine bir durum söz konusu ise, yani, self determinasyon hareketi mücadeleyi silah gücüyle kazanabilecek bir potansiyele sahip değilse, bu takdirde elinden geldiği ölçüde sorunun uluslararasılaştırılmasına ve dış destekler bulmaya çalışır.

6 politik yerleşme

bu son faz, önceki fazlardaki kazanımları takiben, self determinasyon hareketinin yeni statüsünün karşı taraf, yani devlet ve uluslararası toplumca tanınması ve böylece silahlı kazanımların politik zafere dönüştürülmesi aşamasıdır. bu genellikle “güvenilirliği kuşkulu” bir anlaşmayla sağlanır. ayrıca, hareketin planlı olarak kurumlaşma ve yasallaşmasının habercisi de bu fazdır. ne var ki, herhangi bir self determinasyon hareketi için, iddiasının tanındığı politik yerleşme süreci hikayenin yine de sonu değildir. zira, şimdi hareket, self determinasyonun önceden iddia ettiği yararlarını artık hayata geçirmek ve bu konuda nüfusun beklentilerini karşılamak durumundadır.

bu 6 faz boyunca self determinasyon hareketleri, hükümetlerin kararlılığını sınamak amacıyla sınırlı taleplerde bulunabilecekleri gibi stratejinin bir parçası olarak isteklerini arttırma tehdidinde de bulunabilir. önden kısıtlı amaçlar ileri sürülerek taktiksel manevralara girişilebilir; kültürel haklarla işe başlanıp, bölgesel otonomi ile yol alınıp, federasyon veya tam bağımsızlık gibi ileri talepler sonraya saklanabilir. zaten, bu hareketler karşısında hükümetlerin karşılaştıkları en önemli handikap da gerçek hedeflerin kesin olarak bilinemeyişidir. eğer niyetler samimi ise, daha ileri düzeyde talepleri teşvik eder endişesine kapılmaksızın karar verilebilmekte; hatta, bazen bu sınırlı talepleri karşılayarak ön kesmek hükümetlerin de işine gelebilmektedir. fakat, açıklanan niyetler samimiyetten yoksunsa, bunların karşılanması hükümetler açısından bir bakıma politik intihar anlamına da gelebilmektedir.

--- alıntı ---
http://odatv.com/ikinci-s...erkezinde-0501161200.html

bugün ülkemizde ne yazık ki 5. aşamaya geçilmiş durumda.
işte bu nedenledir ki hdp milletvekilleri meclis kürsüsünden sürekli uluslararası müdahale çağrıları yapmaktadır.
abd-ab arabuluculuğundan söz etmektedir.

son bir örnek
hdp şanlıurfa milletvekili osman baydemir: eğer ki bu meclis işlemezse, eğer ki bu meclis, kürdistan'daki bu katliama sessiz kalmaya devam ederse, doğal olarak insanlar -çok açık söylüyorum- birleşmiş milletlere gidecektir, insanlar lahey adalet divanına gidecektir, insanlarımız uluslararası ceza mahkemesine gidecektir. eğer ki bizimle birlikte yaşamak istemiyorsanız elinizi yakamızdan çekin.
http://odatv.com/osman-ba...er-cikisi-0501161200.html

osmanlı'da aşama aşama böyle parçalanmıştı...

konunun uluslararası boyutu için
bkz: (bkz: #57516863)

--- alıntı ---
https://eksisozluk.com/entry/57519484
uzun zamandır kuruluyor, fiilen mevcut diyorduk. bugün ertuğrul özkök de kabul etmiş bu gerçeği.
bakın o bu çıkarımı neden ve nasıl yapmış.

--- alıntı ---
FRANSIZ felsefeci Bernard Henri Levy, 16 Mayıs günü şöyle çok ilginç bir tweet attı...

- BiRiNCi TWEET: “Cannes Festivali’nde sürpriz: Komite, Bernard Henri Levy’nin ‘Peşmerge’ filmini festivale kabul etti...”

***

Biraz sonra ikincisi geldi:

- iKiNCi TWEET: “Bu film sayesinde peşmergelere söz hakkı tanıdığı için komiteye teşekkürler...”

***

Tarih 16 Mayıs...Festival başlayalı 5 gün olmuş. Altı gün sonra da bitecek. Katılacak filmlerin aylar öncesinden belli olduğu bir festivalde, bir felsefecinin yaptığı Kürt filmi, apar topar niye resmi gösterim listesine alınır? Devamı geliyor...

***

- ÜÇÜNCÜ TWEET: Aynı Bernard Henri Levy, 21 Mayıs günü attığı tweet’te de “Terörizme karşı gerçek cephe” diyerek Kuzey Irak’ta peşmergelerle çekilmiş bir fotoğrafını koyuyor. Aynı gün çok daha çarpıcı bir tweet gelecektir:

***

- DÖRDÜNCÜ TWEET: “Barbarlara karşı bizim için savaşan Kürt erkek ve kadınları ile ön cephede..”

***

23 Mayıs günü ise en ilginç tweet ve fotoğraf gelecektir:

- BEŞiNCi TWEET: “Festivale katılan Kürt heyeti Elysee’de...”Elysee Sarayı’ndaki masanın bir tarafında Fransa Cumhurbaşkanı Hollande oturmaktadır. Karşıdaki Kürt delegasyonu... Ve içlerinde askeri üniformalı iki Kürt vardır...

***

iyi de bu Kürtler kime karşı savaşıyor?

Benim yorumum şu: Ey kırmızı çizgi bağımlıları hazır olun

BERNARD Henri Levy’nin bu girişimi beni 12 Nisan gününe götürdü.

Dünyadaki en ünlü soykırım anıtlarının mimarı olan Daniel Libeskind, 12 Nisan günü New York’ta durup dururken Erbil’de bir Kürt müzesi yapılacağını açıklamıştı.

“Canım alt tarafı bir Fransız aydını yapmış, ne çıkar bundan” mı diyorsunuz...

Tarih kitaplarına bakın.

1920’lerde Yunanistan Osmanlı’dan koparken, oralara gidip destek veren bir Lord Byron’ın neler yaptığına...

Bernard Henri Levy geçen yıl Kobani’ye gitti ve 10 gün orada kaldı.

Dönüşte Wall Street Journal’de “Kürtlerin niye kazanacağını” anlatan bir yazı yazdı.

ABD Başkan Yardımıcısı’nın geçenlerdeki lafını da buna eklerseniz, benim yorumum şudur:

“Ey Türkiye’nin Ortadoğu’da her gün hezimete uğramaktan bıkmayan kırmızı çizgi bağımlıları...

En geç 2 yıl içinde bağımsız bir Kürt devletine hazır olun...”

--- alıntı ---
http://sosyal.hurriyet.co...9-ini-biliyor-mu_40111150

şimdi bu planlar ışığında tekrar bakalım.
bop eşbaşkanı akp'nin silah, para ve lojistik destek sağladığı ışid neden kilis'i bombalıyor dersiniz?
kilis'teki nüfus neden çevre illere göç ettiriliyor?
rus uçağını aptalca düşürüp oyun dışı kalan ve sınırdan burnunun bile çıkaramayanlar üzerimize oynanan planları mal gibi izliyor.
ışid'den kurtarılan her yer kürtlerin eline geçerken işid fetva veriyor.
kilis ve gaziantep'e saldıracağız.

petrolün uluslararası piyasalara açılması ve bağımsız bir kürt devletinin ayakta kalabilmesi için gerekli olan kürt koridordunu kuzey suriye'den açmayı denediler olmadı. rusya suriye'deki tartus limanı nedeniyle endişeli.
şimdi bizim güneyimizden zorluyorlar.

yakında
gaziantep - kilis - hatay'da daha çok "mermi düştü" haberleri duyarız
ki gerçek olan şudur
emperyalistler alenen vatanımızı bombalıyorlar.
cemal acar'ın makalesi gayet bilgilendirici...
--- alıntı ---
Irak eski Devlet Başkanı, Kürdistan Yurtseverler Birliği Lideri TALABANi, 1990 yılında ABD Kongresinde yaptığı konuşmada, General BRADLEY’in ortaya koyduğu konsepti tersten söylemiş, tabir caizse, taşı tam da gediğine koymuştu: “Türkiye’de daha çok Kürt var, önce onlar ‘federasyon’ kurmalı.”(5)

işte, olayın can alıcı yeri de burasıdır. Zira, özde aynı olan bu yaklaşıma göre, nüfusu fazla olan ülkenin Kürtçülük hareketine öncülük etmesi ya da önde gitmesi, diğerlerinin de onu izlemesi gerekmektedir. Peki, şayet nüfusu fazla değil de az olan öne geçer ve çıtayı bir yere dikerse, bu durumda ne olacaktır? Cevabı “bileşik kaplar teorisi” vermektedir: Diğerleri “de facto” olarak, yani fiili ve hatta zorunlu olarak bu çıtanın üzerine çıkmak durumunda kalacaktır!. Bunun anlamı da şudur: Kürt Sorununda belirleyici unsur, nüfusu en az olan Suriye’deki Self-determinasyon Hareketi, yani PYD’dir. Dolayısıyla, en alt sınır da PYD’nin eriştiği statü olacaktır. Diğer bölge ülkelerindeki Hareketler de, hayatın olağan akışı içinde er veya geç bu statüye çıkacaklardır, ki bugün için bu statü de “federasyondur.”

Yöneticilerimiz yine aldanıp, bizi de kandırmasın!. Şayet, 1,5 milyonluk kitle bitişiğinizde federasyon statüsü kazanmışsa, 15 milyonluk nüfusu ana dil, kültürel haklar, yeni şehirler vs. söylemlerle sessizce kontrol edemezsiniz. Gerçekte istenilen “statü” olduğundan coğrafi bütünlük de risk altına girmiş demektir. Asıl büyük tehdit, öyle yetkililerimizin zannettiği gibi Suriye sınırından terör saldırılarına maruz kalınacak olması değil, orada gelişen statünün içeriyi de domine edecek olmasıdır. Sınıra ‘Çin Seddi’ dahi örseniz, bu etkileşimin önüne geçilemeyecek olmasıdır. Türkiye, bu yüzden Cumhuriyet tarihinin belki de en büyük yanlışını; yok yere Rus uçağı düşürüp üstüne de hamaset üreterek, çok kritik bir süreçte TSK.ni Suriye’de kuş uçuramaz, bisiklet dahi süremez duruma düşürüp, caydırıcılığını yitirip ‘sarı öküzü-PYD’ vererek yapmıştır. Maalesef cin şişeden çıkmıştır. ABD boşa tek kurşun atmaz!

Dahası, PYD, sadece bayrağı taşıyıp çıtayı federasyona yükseltmekle de kalmamış; aynı zamanda, “Son ziyaretimde Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayında Kürt Bayrağı dalgalanıyordu” diyen Barzani’yi de hareketlendirmiş; birkaç ay içinde referanduma gidip, yeterince demlenmiş olan Kürt Devletini de ABD’den alacağı onayla ilan etmeye sevketmiş, en azından bu süreci hızlandırmasına sebep olmuştur. PYD ise, adeta akıl tutulmasıyla Rus uçağı düşürüp, oyun dışı kaldığımız Suriye’de zaten 3 kantonlu “Rojava Federasyonu”nu ilan etmiş bulunmaktadır; buna 4. kantonu da ekleyip Menbiç boşluğuna yerleşerek arayı aşağıdan birleştirme savaşı vermektedir. Eş zamanlı olarak da dış ülkelerde temsilcilikler (elçilikler) açmaktadır. Bunun anlamı kervana PYD’nin de katılmasıdır. Zira, PYD halihazırda devlet inşa etmekte olan bir oluşum (state-building enterprise)’dur. Hatta, şimdiden bile devlet gibi davranmaya başlamıştır! Dolayısıyla, sürecin sonraki aşamasında, iki federasyonlu bir Kürt Devleti (Konfederasyonu) ortaya çıkması kuvvetle muhtemel olup, böyle bir gelişme kimse için sürpriz olmamalıdır!. Dörtlüsünü konuşmak ise bu aşamada erken, yersiz ve zamansızdır!…

Yetkililerimiz konuşadursun, atı alan neredeyse Üsküdar’ı geçmiş bulunmaktadır. Zira, PYD bugün bile, 1933 “Montevideo Konvansiyonu”ndaki Devleti tanımlayan 4 temel kriterden hepsini sağlamış durumdadır:
1 Daimi bir Nüfus (permanent population);
2 Belirli bir Toprak (defined territory);
3 Yönetim icra eden bir Hükümet;
4 Diğer devletlerle ilişki kurma kapasitesi.(7)

PYD’de eksik ne kalmıştır? Sosyalist Enternasyonel’den sonra sıra BM’ye mi gelecektir?
--- alıntı ---
http://odatv.com/turkiye-...gladi-mi--0308161200.html