bugün

Bugün içimden birini kendimle kıyaslarken "benim senin gibi sikim taşağıma denk değil" diye dilime düşen bir baba sözü.

bu cümleyi kurduğu anın çaresizliğini hatırlayınca, tekrar duygulandım.
Geçende inşallah ağzını şapırdatarak yemek yiyen biri ile evlenirsin dedi. O günden sonra hala tam olarak kendime gelemedim.
Baba atadır.
"Gündüz nereye gidersen git ama gece evinde yat."
çocukken bir şey için ağladığımı görmüştü. "bir daha asla ağlama. ağlamak zayıflığın en büyük göstergesidir. düşmanların senin gülmene değil, ağlamana sevinir. kalk sorunlarınla yüzleş!" demişti. o gün bu gündür kendim için ağlamadım. ve şu an düşünüyorum, bana çok önemli bir şey öğretmiş babam. sağ olsun.
"sigara içmek adamlık, erkeklik değil çünkü sigara içenin kamışı kalkmıyor."
her yakışımda aklıma gelir.
Unutamadığım sözünü annemden duymuştum, kendisinden duymadım.

Babam Hayatta kimseye muhtaç olmamış. Karadenizin hırçın çocuğu. Kimseden borç almaz, her zaman çalışır kendini düze çıkarırdı. Ben babamın bir kere bile gözyaşı döktüğünü görmedim. babamın Annesi ve babası vefat etmişti onda bile ağladığını görmedim . Bir gün annemle konuşuyoruz, " Ya babam hep böyle mi ? tamam gülüyoruz, eğleniyoruz filan da bir adam hiç ağlamaz mı ? " dedim.

Valide durdu önce, bende bir kere gördüm dedi. Merak ettim, anlat, anlat diye kadını çekiştiriyorum. En sonunda dayanamadı anlatmaya başladı. babamın Geceleri üzerimi örttüğüne birkaç kere uyku sersemi denk gelmiştim. Onun dışında babamın ben uyuduktan sonra ne yaptığı hakkında hiçbir fikrim yok. Neyse, gece biz uyurken bize sarılıyormuş, öpüyormuş filan annem de uyarmış çocuk mu onlar eşek kadar oldular daha sarılma öyle demiş.

Babam duraksamış ve üzgün bir şekilde " hanım, benim babam bana bir kere bile sarılmadı. Bırak da çocuklarıma sarılayım, onları esirgeme benden " demiş. Annem " hayatımda konuştuğuma bu kadar pişman olduğum başka zaman yoktur " dedi. Babanı ilk ve son defa orada ağlarken gördüm dedi.

Sen gel o hırçın çocuğa böyle eşek oğul ol.
Sana acımayana acıma yoksa acınacak hale getirirler.her zaman der.
atatürk olmasaydı
şimdi rahat bi nefes alabilir miydik acaba?
bak hele! nereye?
nedense ilk bu geldi aklıma salonun ortasında bile bunu sorardı ansızın
"Bakarız."
Eskiden derdi. Artık o kadar demiyor, belkide hiç..
hayat felsefemi değiştirmeme neden olmuştur; karıncayı s*kerim belini incitmem.
Sakalina sıçtığum.
"o üniversiteyi kazandın ya, 7 yıl da sürse bitir." demişti zamanında. işte o 7. yıl bu yıl.
Mert olacaksın dik duracaksın yıkılmayacaksın demişti ben küçükken. Hiç unutmadım dediklerini..
küçükken babamdan para istemek zor gelirdi, ilk önce annemden isterdim. annemde para yoksa babama "söyle de para versin" derdim. sonra babam çağırırdı salondan, "anneni aramıza vekil olarak mı atadın?" derdi.. ana kuzusunun önde gideniymişim de yeni anlıyorum bunu.

babası ile arası hem bu kadar iyi hem de bu kadar garip olan başka kim var diye merak etmişimdir hep. aramızdaki baba oğul ilişkisi bazen arkadaşlıktan öte olurdu. ama hiç kız mevzusu konuşamadık daha..bu eksikliği yaşıyorum hala. ne derdin varsa anlat derdi ben içime atardım. para mı lazım derdi ben annemden isterdim.

bir insan babası ile nasıl konuşacağını ölene kadar bilemezmiş, ben nasıl davranacağımı bilmiyorum ki. babam çok şakacı biridir, ben de şakacı biri olarak tanınırım. babamla bazen gülüşürüz bazen birbirimizle dalga geçeriz bazen de ağlayacak gibi oluruz.

bir gün demişti ki o tombul elleriyle direksiyonu tutarken;

"oğlum ömür çok kısa ama hayat çok uzun.."

ne demek istediğini anlayamamıştım yine, zeki biriydi ama sandığı kadar zeki değildi..ben de sandığım kadar zeki değildim galiba. sözüne devam etti,

"ömür çok kısa hayat çok uzun. sonsuz karşısında 70 senenin ne önemi var ki. vakti zamanında insanların ömrü yaklaşık bin yılmış. zamanın krallarından 3 ü diğer kralı ziyarete gitmişler. kralı şahsen tanımıyorlarmış lakin varlığı bilinen bir kraldan hiç ses çıkmaması onları tedirgin ediyormuş . malum ülkeye gelmişler, meydandaki sıradan bir çadırın altında sandalyeye oturmuş adama bu ülkenin kralı nerededir acaba diye sormuşlar. döküntü çadırın altındaki sandalyede oturan adam buyurun benim demiş. diğer krallar şaşırmışlar ve "sen nasıl kralsın hani sarayın hizmetkarların nerde?" kral da demiş ki "900 sene yaşayacağım diye kendime bir de saray mı yaptıracaktım."

hikaye böyleydi ki ömür denilen zaman sürecinin kaç yıl olursa olsun kısa olduğunu vurguluyordu. babam sözlerine devam etti;

"işte ömür böyle kısa ama hayat öyle uzun ki. ben 55 yaşındayım.15 sene varım sonra yokum. 1 ya da 2 gün ağlarsın, sonra hayatına devam edersin. şu 15 seneye bir hayatı sığdırmanı istiyorum, sığdıracaksın da. bu 15 sene sonraki hayatın senin değil çocuklarının olacak. okulu bitireceksin, iş bulacaksın, para kazanacaksın, birini seveceksin, evleneceksin, ev tutacaksın, kira ödeyeceksin, çocukların olacak, baba olacaksın..ve bu 15 sene senin hayatının özeti olacak..bu kısa ömründeki bu kısa zaman dilimine her şeyi sığdıracaksın ve ben de göreceğim hepsini inşallah..

babam sözlerini bitirdi, ben gözyaşlarımı silmeye başladım.
ve o an kendime içimden şöyle dedim,

ben mutsuz olabilirim, yeter ki babam mutlu olsun.

bu kısa ömürde mutlu olmasam ne olur ki...
kitaplar ilaç gibidir eğer yanlış ilaç alırsan zehirler.
evlenmeden önce: "hayatta iki büyük hata vardır; biri evlenmek, diğeri çocuk yapmak."
evlendikten sonra: "bir hata yapıp evlendin. bari ikinci hataya düşüp çocuk yapma."
vay canını yediğim.
"Ankara Hukuk kazanılacak, hiç zırlama."
ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz, küçük taşı da mabadlarını silmek için kullanırlar..

hayat böyledir...

30 yaşına gelirken sence olgun, ağır, dirayetli, saygın bir adam olabildim mi baba..
okulunu bitir. ondan sonra ister davulcu ister zurnacıyla evlen sesimi çıkarmam.
ama ondan önce hayattaysam kesinlikle izin vermem.
babamın güvenini sarstığım zaman bana şerefsiz demişti. valla doğru demiş adam resmen ileriyi görmüş.
koca yürekli babişko.
Elindeki imkanı başkalarına verirsen, başkalarının merhametine kalirsin.
"bakarız bakam". bakacağı şey de hep olumlu yönde sonuçlanmıştı bizler için. hiç kırmadı bizi rahmetli, nurlar içinde uyusun.
yeteri biliyorsan yeter.
(bkz: baba paradoksu)