bugün

son günlerde yaşanan laiklik tartışmaları bunu yeniden hatırlamamız gerektiğini gösteriyor.

biliyorsunuz, gazi paşa hazretleri dini bütün iyi bir müslümandı. yapılan onca spekülasyona rağmen belgelerle sabit bir durum bu. kendisinin bir melamî dervişi olduğu da biliniyor. siz saygıdeğer sözlük yazarlarına ve okuyucularına melamet'in, kişinin kendi nefsini kınaması, her türlü gösterişten, riyâdan ve amelleriyle şöhret olmaktan uzak duran reaksiyoner bir tasavvuf akımı olduğunu belirtmeye gerek duymuyorum.

atatürk de kendi tâbi olduğu bu felsefenin yeni kurduğu ülkeye nüfuz etmesini istemiştir. ilk anayasada yer alan "devletin dini islam'dır." maddesini daha sonra kaldırmasının sebebi de türkiye'nin riyâkâr bir ülke olma ihtimalini def etmektir. ilahî aşkı iliklerine kadar özümsediği için, dinin anayasa'da, kanunlarda, sayfalarda gösteriş numunesi olarak yer almasına gönlü el vermemiştir. bu tehlikeyi ilelebet ortadan kaldırmak için de laikliği bir ilke olarak devlet ideolojisine yerleştirmiştir.

paşam'ın, kendi kişisel hayatı içerisinde bu ve başka onca güzel ameliyle bilinmemek, bir mürâî olmamak için içki içmesi, karılı&kızlı ortamlarda boy göstermesi hatta kur'ân-ı kerim için "gökten indiği varsayılan kitap" demesi onun seyr-i sülûk hâlinde olduğu şeklinde yorumlanır ehl-i tarîk büyüklerimizce... eş-şeyh tahir bursevî, miftâh-ül melâmiyye adlı kitabında kendisinden şöyle bahseder (sadeleştirilmiş baskı);

"bir rabıtasında eceli kendisine yakîn olarak mâlum olduktan sonra seyr-i sülûkunu tamamlamak için amellerini hızlandırdı. nefsini daha da kınatmak için yüzlerce sofiyi, dervişi, şeyhi istikâl mahkemelerinde ivedi yargılatıp asılmalarını buyurdu. şahsî kanaatim, ebediyyete intikâl etmeden önce kendisi fenâ makâmına erişmiştir."

* * *
hâli hazırdaki cumhurbaşkanımız sn. erdoğan da, hapisten çıktıktan sonra değişmiş ve gazi paşa'yla aynı çizgiye gelmiştir. şeriatçı milli görüş gömleğini çıkararak, demokrasi ve laikliğin kruvaze ceketini giymiştir. şeyhim onun da melâmet yoluna girdiğini söylüyor. kendisi tabii ki bunu hiçbir zaman deklare etmeyecektir - bir melâmî asla melâmî olduğunuz söylemez. akp her ne kadar şeriatçı bir savrulma yaşamak istese de reis-i cumhurumuz buna müsaade etmeyecektir.

sonuç olarak laiklik ilkesi emin ve güvenilir ellerdedir. türkiye gösterişten uzak, riyâkârlıktan sakınan, atatürk meşrepli bir ülke olmaya devam edecektir. rahmetli paşa hazretleri her ne kadar işi biraz abartıp slip mayoyla denize girmişse de bunu da onun kişisel içtihadı sayıyor ve hatalarıyla, sevaplarıyla kendisine rahmet diliyoruz. delikanlı adam en azından biraz bol şortla denize girer.
dini butunden sonrasini okumadigim yazidir birincisi mustafa kemalin dini onu baglar ikincisi dini ile ilgili cok cok farkli yorumlar vardir ucuncusu ise laiklik mustafa kemalin sahsina bagli degildir bir ideoloji ilkedir anayasaca da tartisilmasi kabul dahi edilemez.
ülkeye çeki düzen vermek için. daha modernleşmek için bizde dinimizi seviyoruz ancak avrupanın hala bize barbar demesini askerlerimizin saçma salak isyanlar çıkarmasını mı isterdiniz. nato nun bile kabul etmediği eski usul insanların sarıklarla dolaştığı şeker çalan çocuğun kolsuz dolaştığı bir türkiye hayır osmanlı mı isterdiniz.
Asıl soru laikliğin amacı nedir şeklindedir. Cevapta dini devlet yönetiminde etkisiz hale getirmektir. Zaten dinden nefret eden 2 din düşmanının (meslier ve voltaire) düşünceleri ile ortaya çıkmış bir kavramdır laiklik.

Artık m.kemal kısmını doldurmak size kalmış.

Konu kilit + çöp.
"Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. işte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz"

Mustafa Kemal Atatürk -1930-
Tayyipte bazen aşırı milliyetçi oluyor beyler.

Şu siyaseti bi anlamadınız aq.
Yıllaaaar sonra orospu çocukları kaldırmak için uğraşsın diye getirdi.
islam dini demokrasiyle bağdaşmayacağı için.
Laiklik olmasaydı birileri şeriat diye diretecekti. Şeriat hukuku bireyleri eşit olarak görmez. Kadınlar ikinci sınıftır.
Örneğin bir olayda görgü tanığı bir erkek yoksa iki kadının şahitliği bile kabul edilmez.
Dolayısıyla şeriatta kadın hakim olması da söz konusu olamaz.
Bireyler arasında eşitlik yoksa demokrasi de söz konusu değildir.
Halkına din, vicdan, inanç ve ibadet özgürlüğü vermek istemesidir. Halkının kula kulluk etmesini istememesidir.
dinci gericiliğin farkında varmasıdır. din bir sorundur ve bu zehir toplumdan atılmadıkça doğu asla batının seviyesine ulaşamayacaktır.

artık çağ bilim çağı ve siz dinle hanca aptalları uyutup saltanat yürütürsünüz. bilim üretmek için, aklı öne çıkarmak lazım. yoksa cennete huri sikeceğine inanan koyun sürüsüyle uğraşır durursunuz.
atatürkün getirmek istediği laiklik, din işleriyle devlet işlerinin ayrı olduğu, devleti ilgilendiren bir karar ya da atamada din ile ilgili konuların referans alınmamasını öngören laikliktir. örneğin sırf aynı cemaatten diye önemli yere sınav 1.si yerine 46.sını atamamak.

türkiye'deki mevcut laiklik algısında devletin zerre yeri kalmamıştır. din ile ilgili olmayan kişilerin, dindarlara karşı sende bizim gibi olacaksın sosyal hayatta baskısına dönüşmüştür.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrasında, devrimler sürecinde "dinsel söylemlerden" neredeyse tamamen vazgeçmiştir. Büyük bir "taktisyen" olan Atatürk'ün 1923 sonrasında olumlu anlamda dinsel söylemlerini önce azaltmasının, sonra din eleştirileri yapmasının ve son olarak da dinsel söylemlerden tamamen vazgeçmesinin nedeni "stratejiktir": Şöyle ki: Atatürk, nasıl ki Kurtuluş Savaşı yıllarında dinin, Müslüman toplumu bir araya getireceğine inanarak olumlu anlamda "dinsel söylem" kulandıysa, dinden "övgüyle" söz ettiyse, devrimler sürecinde de "akıl ve bilimi" esas alan "laik" bir devlet kurma sürecinde dinsel söylemlerden o kadar uzak durmuş, hatta zaman zaman sarsıcı "din eleştirileri" yapmıştır. (Örneğin,VATANDAŞ iÇiN MEDENi BiLGiLER ve TARiH II kitapları.) Tanrısal kaynaklı monarşik Osmanlı'nın yerine kurduğu laik Türkiye Cumhuriyet’in lideri olarak Atatürk’ün, Cumhuriyet’in ilanından sonra da "dinsel söylem" kullanmaya devam etmesi onu, hep eleştirdiği “dinden meşruiyet alan” Osmanlı padişahları durumuna koyardı ki, hiç kuşkusuz bu durum büyük bir tutarsızlık olurdu.