bugün

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün izlediği dış politika. Üç döneme bölünerek incelenebilir: 1. Kurtuluş Savaşı ve sonrasındaki Türk Dış Politikası, 2. Lozan Andlaşması'ndan 1930'a kadar olan dönem, 3. 1930'dan Atatürk'ün ölümüne kadar ki dönem. Birinci dönemde Atatürk'ün amacı en kısa sürede ve tam bir şekilde ülkenin düşman işgalinden kurtarılmasıydı. Bu işgalin sona ereceği sınır ise son Osmanlı Mebusan Meclisince belirlenen Misak-ı Milli sınırları idi. Ayrıca Misak-ı Milli ilkeleri bu dönem dış politikasını temelini oluşturuyordu. Bu dönemde Türkiye yeni kurulmuş Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler kurarak bu devletten yardım almış ve gerek bu devleti Batılı devletlere gerekse de Batılı devletleri Sovyetlere karşı kullanarak kendi hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır. Ayrıca Atatürk Müttefik devletler arasındaki menfaat çatışmalarından doğan ayrılıkları da kullanmasını iyi bilmiştir.
Lozan'dan sonra Türkiye'nin gerçekçi bir dış politika izlediği söylenebilir. Her ne kadar Lozan'dan arta kalan sorunlar çözülmek isteniyorsa da-Hatay, Musul, Boğazlar gibi- bu dönemde Türkiye Lozan'la elde ettiği statükoyu koruma çabasındadır. Sovyetler Birliği ile dostça ilişkiler sürmekle beraber bu ülke artık Türkiye'nin dayandığı tek devlet olmaktan çıkmaktaydı. Bu arada 1925'te Musul sorununun Türkiye'nin aleyhine bir şekilde çözülmesi ile Türk-ingiliz ilişkilerinde bir soğukluk yaşanmıştır.
Son olarak 1930-1938 döneminde Türkiye bütün devletlerle iyi ilişkiler kurmaya çalışmış ve Türk dış politikasının temelini belirleyen Yurtta Sulh, Cihanda Sulh sözü bu dönemde söylenmiştir. 1932'de Milletler Cemiyeti'ne giren Türkiye, Yunanistan ve diğer Balkan devletleri ile kurulan sıcak ilişkiler doğrultusunda bu devletlerle Balkan Antantını imzalamıştır. 1937 yılında da aynı barışçı politika doğrultusunda Türkiye iran, Irak ve Afganistan ile Sadabat Paktı'nı kurmuştur. Türkiye bu dönemde de statükocu bir politika izlemiştir. Montreux Sözleşmesi ve Hatay'ın Türkiye'ye katılması bu statükoculuktan kayış gibi değerlendirilse de bu gelişmelerin barışçı ve meşru yollardan sağlanması Türkiye'nin statükocu dış politikasının sürdüğünün göstergesidir.
yurtta sulh, cihanda sulh olarak özetlenebilir. fakat atatürk ün dış politakası türkiye nin çıkarlarına, misak-ı milliye, bağımsızlığımıza ve bütünlüğümüze yöneliktir. keza mecbur olmadıkça savaşın bir c,nayet olduğunu savunan atatürk, aynı zamanda vatan topraklarının kutsal olup kaderine terk edilemeyeceğini de söylemiştir.
bugün politikacı diye ortalıkta gezinen zirzopların inceleyip ders alması gereken politika. buna en güzel örnek son günlerde dışişleri bakanımızın başına gelen olaydır. kendisi amerika ziyaretinde o kadar ıkınmasına rağmen temsilciler meclisi başkanından randevu alamamıştır. ulu önder ise zamanında ingiltere kralını ayağına kadar getirtmiştir. çünkü o politikayı çok iyi bilen bir liderdir. çünkü o kimseye yalakalık yapmayan, kimsenin uydusu olmayan gerçek bir vatanseverdir.
diğer ülkelerin dediklerini yapmak, onlara yalvarmak değildi. milletler cemiyetine "davetiye gelmezse girmeyiz" dedi. ki milletler cemiyetinin maddelerine göre davet etmek yoktu, ülkeler başvuruyordu. o madde değişti. ama şimdiki durumumuza bak?
"Arap ülkelerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıklarına ve iç işlerine karışmayalım, bize bir şey sormazlarsa onlara bir tavsiyede bulunmayalım”
cumhuriyetin yetiştirdiği donanımlı diplomatlara "monşer" diyerek türkiye'nin dış politikasını imam hatiplilere devredip bütün dünya ile papaz olanların anlayamayacağı dış politikadır.

şöyle bir örnek vereyim.

günümüzde de devam eden ve türkiye'yi dış politikada rahatsız eden bir durum var.
sözde ermeni soykırımı.

sözde ermeni soykırımı iddiaları o zamanlar da vardı.
ermeni diasporası sürekli bir ermeni soykırım tezi konusunda gündem oluşturuyordu.

işte onlardan birinde abd 1936 yılında ermeni soykırımına dair bir film çekmek istedi.

yıl 1936 ve türkiye abd'ye nota verdi.
normaldi...

ama arkasından balkan paktı toplantısı yapıldı.

balkan paktı üyesi ülkeler;
yugoslavya, yunanistan, bulgaristan ve romanya "türkiye'yi ermeni soykırımı yapmakla suçlayan bir film yapılırsa bir daha ülkelerine abd yapımı filmler sokmayacaklarını" beyan ettiler.

bitmedi.
fransa da bu kararı destekledi ve türkiye'nin yanında yer alarak abd'ye nota verdi.

amerika, ey amerika, sen kim köpek?

tabi amerika bu kararından vazgeçti.
ermeni soykırımı filmi yapılamadı.

atatürk'ün dehası binlerce kilometre uzaklıktaki süper güç amerika'ya geri adım attırdı.

peki ya bugün???
Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesinin esas alındığı, nezaketi ve yanısıra sağlam, güçlü duruşu bozmadan güdülen politikaydı.
Birçok ülkede, atatürk' ün adının verildiği, cadde, sokak ya da meydanlarının olması, bu politikanın eseridir.
Bir zamanlar sevilirdik beeee...
ulkemde baris olursa dunyadada baris olur, ulkemde gozu olanin gozunu oyarim.