bugün

(#7028694).
+: asteğmen
-: asker
+ dostum sen nerelisin?
- ayrabolu.
+ ayrabolu diye mi yazılıyor?
- ayır.
eğitim birliğinde haftasonu çıkamadığımız, çarşımızın kitlendiği dönemlerdi. çarşıya çıkabilen arkadaşlardan rica ettik bi film kapın deyu; "sikişli tokuşlu olsun hee" deyu da not düştük.

yu tu mama ne öyle bi film almışlar. filmde iki genç elemanla 30larında bi kadının garip hikayesi anlatılıyor. memeler bacaklar, vurmalar kırmalar derken koca salon dolusu adamın keyfi yerine geldi. öyle ki sevinç nidaları patlatacak kadar coştuk. eleman hatunun ağzına verdiğinde alkış kıyamet koptu.

böyle böyle keyifle takılıp filmi alan arkadaşa övgüler yağdırırken finali geldi çattı filmin. iki eleman ve hatun odada takılmaya başladılar salonda "ooo grup da var lan helal olsun muuaağğğğ" sesleri yükseldi salyalar eşliğinde.

sonra bi baktık hatun aradan çekildi ve iki elemanın ellerini ve dudaklarını birleştirdi. o iki amk godoşu da öpüşmeye devam ettiler, hatun odadan çıkarken.

o coşkulu salon gitmiş, yerinde gerginliğin hakim olduğu soğuk rüzgarların estiği bi salon gelivermişti. sessizce boşaldı salon. en hayvan halimizin hüküm sürdüğü yerde, millet birbirine değmemek için kapıda yol veriyordu diğerine. kimsenin ağzını bıcak açmadı, kimse kimseye dokunmadı. 2 gün sonra kendimize gelebildik, filmi seçen çocuğu 2 km süründürdük. homofobiklik değildik, askerdik.
şaban kılıklı uzman onbaşı'nın biriyle nizamiyede arabalara kimlik soruyoruz. ben seden gürel'den bi bulsamı söylüyorum uzmanda oynuyor makaramıza bakıyoruz. ileride tam nizamiye yolu üzerinde bir araba trafiği tıkamış öylece duruyordu uzman şarkı ile oyun arasında arabaya bakarak bir yandanda oynayarak arabaya kafiyeli bir şekilde sövüyordu. yanımıza kadar hatunun biri gelmiş haberimiz yok meğerse subayın biri karısını bırakmış nizamiyeden içeri girmesini bekliyormuş. kadın şaban'a ilerideki arabayamı küfür ediyorsunuz diye sorunca şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemeyen şaban ne arabası orada arbamı var desede gerisi malumunuz....
herkese renkli günler
bi gün askerdeyiz. işte öyle. vay be.
komutanın kızı...
ben rahattım ama bizimkileri çok eziyorlardı...
bi gün operasyondayız halikopterden atlarken ayağımı incitmişim...
vb çoğu sıralı yalanlar dizisi olan anılardır.

hiç tuvalet temizleyen, ot yolan yok amk.
bir gün yine tatbikat var bir helikopterden digerine atlayacagım. ha aynı zamanda da şarjör değiştirmem gerekiyor.

gibi mübalagalı anlatımları olan anılar.
2008 yazı. bitmesine 2 hafta falan var. çaycı olan asker arkadaşla çay ocağında oturup lüks çayımızla demleniyoruz. etrafımızda her çeşit gazete dergi, günlerden cumartesi. lakabı zeta olan albay ne yazık ki cumartesi gününü askeriyede geçirmek istemiş ve makam odasına çekilmiş. bizim mal çaycı da manitasından ayrılmış fena dertli, ağladı ağlayacak, sövüp duruyor sisteme, sistemin yanlışlıklarına. tam o arada çay ocağındaki, hemen yanımızda olan telefon çaldı. zeta çay isteyecek. telefon sesi dışarı verili ayarlanmış. insan dışı bir ses, 'allbaaay sağğmi!' bizim çaycı da hiç düşünmeden, anlamadan artist bi tavırla 'söyle' dedi. çıtırt diye telefon sessizce kapandı. gerisini sizin hayal gücünüze bırakıyorum.
otobüs yolculuklarında milletin kafasını siken tiplerin askerlik anılarıdır. genelde yalanlarla süslenmiştir.
hatay amanoslardayız, haziran ayında sırtımıza kar yağıyor. asgari 2 gün süren intikallerde üçer saat olmak üzere sadece gündüzleri uyuyoruz. uyku aram bitmiş uyuyann arkadaşlarımın başında nöbetteyim, karşıdan saçı sakalına karışmış sırtında çantalı dört kişi dolanıyor, mesafe uzak olduğundan kestiremedim kim olduklarını, köylü olamazlar arazi sarp.

dürbünle bakınca terörist olduklarını anladım tabi. ancak onlar beni ilk olarak gördükleri halde bulaşmadan geçtiler, nereden bildiğimi sonradan yazacağım.

neyse onları görünce paniğe kapılmamaya çalıştım ancak ne mümkün, eliniz tetiğe gidene kadar korkarsınız sonra diner korkunuz. bir anda yere yatmaları ile irkildim arkadaşlarımı uyardım ve abartısız santim santim yanaştık onlara tabi onlarda bize, nasıl oldu anlamayamadım belli ki çokta tecrübesi olmayan bir gruptu ve çok isabetli olmayan kafasını bile çıkarmadan rastgele atışlar yaptılar, aralarından bir kaçı vuruldu ve devletimizin komandolara tahsis ettiği o mükemmel hk 33'ler ile çatışıyorduk!

abartısız olarak yazıyorum, içlerinden bir tanesine seride ateş etmeme rağmen ve adamın vurulmasına rağmen kalkıp koşmaya başlamasına hayret ettim, düşünün ki ne kadar tesirsiz bir silah ile terörle mücadele yürütülüyor. tabi 100 metre kadar koştuktan sonra düştü, yanına gittiğimde size bulaşmayacaktık neden çatışmaya girdiniz bizimle dedi, çok üzüldüm bu haline ve tahminen kalan 10 mermiyi ağzına boşalttım.
''hiç unutmam bir gün bankadayım.'' diye başlayan anılar olabilir.
Askerligimi bosna hersekte radyo dj yi olarak yaptim.
Yani sizin anlayacaginiz: gene birgun sarki caliyorum...
askerlik anısı değil ama yine de anlatmak istiyorum. askerlik muanesindeyiz askerlik şubesinde. herkes iç çamaşırı ile sıraya girmiş muayene oluyor. doktorlar masaya oturmuş "her hangi bir sağlık sorunun varmı" benzeri sorular sorup önündeki renk körlüğü testiyle renk körü olup olmadığı anlamaya çalışıyor askerlerin. iki üç sıra önümde olan çocuğa geldi sıraa komutan bir kaç soru sorduktan sonra kilodunu indirmesini söyledi. vatandaş indirdi kilodu. sonra masanın üzerindeki renk körlüğü testini okumasını istedi. çocuk masanın üzerine koy anlamış olacak ki bamya pipisini tutmuş masanın üzerine koymaya çalışıyor. komutanın şu sözleriyle herkes kırıldı geçirdi: " ne yapıyan lan masayı mı sikmeye çalışıyorsun".
gecenin bir yarısı sancak nöbetindeyim. yan tarafta operasyon nedeniyle yatmamış, karnı acıkınca da kendine yemek yaptırmış harekat şube başkanı binbaşının sesi gelmekte.

binbaşı: oğlum yavuz* toparla şuraları. bak burdaki etlere dokunmadım. yiyin onları kalmasın.
yavuz: sağolun komtanım. karnım tok benim.
binbaşı: sana aç mısın diye sorduk mu? mcık.ye onları.
yavuz: emredersiniz komtanım.
binbaşı: nöbetçiye de ver.
yavuz: ??
ben: hehe
babama "askerlik anılarından anlatsana 1-2 tane" dedigimde sabaha kadar konusması.
acemi birliğine teslim olurken, elemanın birinin çantasından bir kutu prezervatif çıkması. bunun üzerine komutanın "bizi mi sikicen? niye getirdin oğlum bunu" demesi. elemanın çarşı izinlerinde lazım olur belki diye karşılık vermesi.
Astsubay üs bölgesinde nöbette uyuyan askeri yakalar, kış gecesi donla dağa doğru(Evet güneydoğu, şırnak/uludere) "yok mu beni siken" diye bağırtır.
Ertesi gün bölük komutanı devriyeye çıkar, o astsubayı gece uykuda yakalar. Astsubay o gece dağa doğru donla "yok mu beni siken" diye bağırır. Bütün dağlar inledi.
yaşarken iğrenç ve aşağılayıcı, geçip gittikten sonra bir tebessümdür.
şu anılara bakınca şanlı ordumuzun ne sikindirik işlerle meşgul olabildiğini de gösteren anılardır.
(bkz: kapıyı açtığımda memelerini sıvazlıyordu)

edit: sanırım yanlış bakınız
dinleyen kişinin kafasını resmen siken anılardır.
bayanlarda olmayan; ama erkelerin anlatışları yüzünden olmasını da asla istemedikleri anılardır.
hafızamın o bölümünü aldırmak istediğim anılardır. yok mudur bir çaresi acep?
askerlik vazifesini henüz yapmamış gençlerin bazen sıkıldıkları, bazen heyecanla dinledikleri hikâyelerdir.

1985/1 tertip olarak önce masina batıkışla, ardından usta birliği kırklareli pınarhisar. muhsimder komutanlığına bağlı, türkiye'deki 128 askerden biri olarak vatani görevimi tamamladım.

hani benim o "yüzbaşı'nın kapısına vurdum tekmeyi..." şeklinde başlayan hikayem olmadı.. bazuka ile beraber ağzımda rambo bıçağıyla tank önünde çektirdiğim resmim de yok. öyle bildiğin sümüklü, paspal, parkasının sağ cebinde darmadağın olmuş peynirle beraber avuç dolusu zeytin, sol cebinde askere özel çıkan yuvarlak ekmek bulunan bir "er"dim ben.

usta birliğinde ilk 3 ay sadece "köle" olarak hayatta kalmayı başardım ki, bir günlük programım şöyleydi;

5:30 kalkılacak.
5:45 yatak toplanmış, kamuflaj ve botlar giyilmiş içtima alanında hazır bulunacak.
6:00 mıntıka temizliği (tt arena stadı kadar bir alan, otoparklar dahil, tüm izmarit, kuru yapraklar çer çöp ne varsa poşet elde temizlenir.
7:30 net olarak bir buçuk saat kafa yerde sigara izmariti aradıktan sonra eller yıkanmadan kahvaltı için yemekhaneye koşmak.

-yemekhane mönüsü-
1. gün
sabah: soğuk çay (soğumuş) 1 avuç zeytin pelikan silgi kadar peynir. isteğe bağlı olarak pul biber zeytin üzerine dökülebilir.

öğle: asayiş ekipleri sokakta elinde görse cinayet silahı olarak nitelendirebileceği büyüklükte kesilmiş pırasa yemeği, bulgur pilavı (taşlar ayıklanırsa dişinizde şimşek çakmaz) hoşaf. hoşaf içinde artık neyin hoşafı ise, onun tanesinden bulana tezkere veriyorlar.

akşam: öğle menüsünün aynısı.
-yemekhane mönüsü-

neyse, programa devam;

8:15 - 10:15 arası spor, koşu, barfix, koşu, şınav, koşu, esneme haraketleri, koşu, son olarak tekrar koşu. bu arada nefes yetmezliğinden artık götünü de kullananlar için tam tamına "5 dakika istirahat et" komutu gelebiliyor.

bu arada bakın, "askerlikten soğutmak" diye bi suç var. cem yılmaz gibi, ben soğutmuyorum. gidin. askerde harcadığınız kaloriyi sivil hayatta para vererek ancak harcayabilirsiniz. belkide değil.

neyse,

sonra sesi nerden geldiği belli olmayan bi yazıcı arkadaş ortaya sesleniyor. "beyler maaşlarınız geldi, hadi iyisiniz" !?

- maaş?
- ne maaşı?
- ?

gittik. sıramız geldi. tam dört defa tekrar tekrar saydıktan sonra, 5 lira 35 kuruş avcumuzun içindeydi. eski parayla beşmilyonüçyüzellibin.

ya aslında hemen üstteki iki satır tüm askerliği özetliyor. anı hatıra ayrı bi olay. sonraları maaş almaya gitmediğiniz için başçavuş'un gazabına uğrarsınız. alsanız bi türlü almasanız...

10:15 den sonra kamyona atlayıp tugay'a ekmek ve karavana (yemek tencereleri) almaya gitmek.

gidiş 40 dk. dönüş 40 dk.

yemekhaneye gelince araçtan karavanaları çıkarıp ocaklara yerleştirmek, ekmekleri saymak başlıca görevlerimden zaten.

13:00-14:00 arası yemek yenir, 14:15 den itibaren yemekhaneye kimseyi almamak askerlik hayatım boyunca edindiğim tek sorumluluktu.

- beysar açsana la kapıyı!
- yok tertibim yüzbaşı'nın kesim emri var.

skimi emri var. aç kapıyı yesin işte. ama yok. bir tabak bulaşık daha çıkacak nihayetinde. olmaz.

14:30, 17:30 arası yemekhanedeki bulaşık adına her ne varsa yıkanır. tertemiz edilir. sandalyeler ters çevrilip paspas atılır. bak aklıma geldi. bulaşık yıkarken çektirdiğim bir resmim var. yemin ediyorum. merak eden olursa bu entry için upload edebilirim.

17:30 akşam yemeği için tekrar ekmek arabasına binip tugay yolunu tuttuğum zaman dilimi. bu arada arabaya binmekten bahsediyorum ya sakın ön tarafa bindiğimi sanmayın. kamyonun kasasında gidip geliyorum. zaten kendimle başbaşa kaldığım nadir anlardan biridir o kamyon kasası.

40 dakika boyunca şafak defterimle yaz çiz... hey hey...

neyse,

akşam yemeği biter, öğle yemeğindeki aynı terane döner. akşam 19:30 akşam içtimasıdır. yerimi alırım. sayılırız bi güzel. sonra koşa koşa yemekhaneye kalan bulaşıklar bitirilir. sonra traş olunur ertesi sabaha hazırlık. botlar boyanır. çamaşır varsa yıkanır. koğuş süpürülüp paspas atılır. saat olmuştur 23:00 koğuş nöbetim başlar ki en sevdiğimdir. sadece 1 saat. gece 00:00 gibi üstümü çıkarmadan bir kedi silüetinde uzanırım yatağıma sırtüstü. koğuşun o kerhane tadındaki kırmızı gece lambasından süzülen loşluk ranzanın üst yatağına yazdığım yazıları tekrar tekrar tekrar tekrar okur, yapmadıkları, yaptıklarımı sivil hayatımı düşünürken uyuya kalırdım..

gece 02:45.. uyandırılırım. gece 03:00 - 05:00 garaj nöbeti için. hazır olduğum için 15 dakika kala uyandırılıyorum. yoksa en az 30 dakika evveli.

5:30 kalk saati olduğundan mütevellit. nöbet dönüşü yatağımı toplar, sıradaki zalim gün için zihinsel olarak kendimi hazırlamaya çalışırdım.

bahsi geçen zaman dilimleri dönüşümlü olur. her geçen gün yeni zaman dilimleriyle size küçük süprizler hazırlar.

neyse,

tam 3 ay her günüm bu şekilde geçtikten sonra, muhsimder komutanlığına seçildim. silah zimmetim yok. nöbetim yok. spor yok. bulaşık yok. yok oğlu yok. tek olan şey "harita ve senaryo" kusursuz olmalı. olmadı da çok şükür. bitti.

ve son olarak;

askerlik adına en güzel şey, şafak doğan güneş sabahı nizamiyeden geride kalanlara el sallamak..
bazıları gerçekten komik olan anılardır dinlenilmesi gerekir. sırf bu güzel anılar için bile insan askere gitmeyi istemektedir.