bugün

Yüzbaşı: Kamil Ateş sen öldün! Karın var mı?
ben: Var komutanım.
Yüzbaşı: Lojmanda mı kalıyor?
ben: Evet komutanım.
Yüzbaşı: Söyle hemen yeni ev arasın. Lojmanda çok fazla tutmayacaklar. Çünkü sen öldün. Anan, baban hayatta mı?
ben: Evet komutanım.
Yüzbaşı: iyi cenazeni ona göndeririz. Sen!
başkası: Hakan Atakan, Hatay. Emret komutanım!
Yüzbaşı: Öldün sen Hataylı.

film gibiydi bizim askerlik.

vesselam...
hatırlamak istemediğim anılardır.
anı mı? ne anısı?
bak hatırlamıyorum artık.
geçen yine askerim... diye başlayan anılardır.
Tuğgeneralin kızının bitirme tezini yazmak için 15 günlük çarşı izni almıştım kütüphanede araştırma yapmak bahanesiyle tabi ben izne çıktığım ilk gün işi sivildeki bir arkadaşıma havale edip 15 gün boyunca çarşıya çıktım. Hey gidi angara hala özlüyorum arasıra o günleri.
asla sahip olamayacağım anıdır.
''Hiç unutmam yine bir gün içtimadayız, bölük çavuşu vardı kulakları çınlasın, Siverek'liydi, bana takıntılıydı'' gibi cümlelerle başlayan anılardır.
bitmek bilmez.
Bigun yine sevisiyorum la baslayan aniysa o aniyi anlatanda bir ibnelik vardir dikkat edin.
bizzat bölük komutanı tarafından hakkımda tutturulan 5 tutanaktan sonra teskere günü tüm bölüğün önünde "göstermiş olduğu örnek davranışlardan ötürü teşekkür ederiz" sözleriyle beraber almış olduğum takdir belgesi, unutulmaz tabiki.
komutan 2 askere gidin şu tabelaları sökün der. aslında tabelaların üzerindeki kılıfı sökmelerini söylemek istemiştir. ne var ki bizim askerler tabelayı kanırta kanırta sökmeye çalışır. sonu. gülme krizine girmiş 400 asker.
- 1a 46a!
-46a dinlemede
- ivedi olarak bir adet land gönder iki adet de kazma kürek getirsin
( land : üstü açık askeri cip )
-anlaşıldı 1a

-46a 46
-46 dinlemede
-46 tım, ivedi olarak land şoförü gönder 4 nolu garaj mevkisine
-46a mevki de land şoförü yok
-46 kantindedirler.

-46 15
-15 dinlemede
-15 kantindeki land şoförlerinden birini ivedi olarak 4 garaja gönder.

-15 46
-dinliyorum 15
-kantinde land şoförü yok servis şoförü olur mu?

-46 46a
-dinliyorum 46
-46 a land şoförü yok otobüs şoförü olur mu?

-46a 1a
-evet
-1a land şoförü yok otobüs şoförü olur mu?
-lan oğlum kaçtılar zaten
-kim kaçtı
-domuzlar amına koyyim domuzlar kaçtı.

( alay içine giren domuzların yakalanması için verilen telsiz muhaberesidir.)
kodlar;
1a : birlik komutanının emir eri olan çavuş
46 a : ben, 4 nolu garaj çavuşu
46: 2 nolu garaj çavuşu
15: nöbetçi çavuş.
Çanakkaleli ve oldukça saf bir çocuğun * eğitimde kullanılan el bombasını karşı tarafta düşman rolündeki gruba değil hemen yanındaki diğer tim unsurunun mevzisine atması... ve tim komutanın "yarra yedik amua goim bu bizi öldürür" diye söylenmesi... yarıla yarıla gülmüştük amk zaten gülecek yer arıyoruz.

birde askerde yapılan 25 metre tüfek sıfırlama atışı vardır. hedef kağıtlarının vurulacağı yer bot boyası ile boyanır iğneler ile bez tahtalara tutturulur bu kağıt.

16 kişi dizilmiş bölük komutanı üsteğmenin emri ile kurma kolu çekilmiş nişan alınmıştır. komutan atış serbest dediğinde içimizdeki mallardan birinin iğnelediği kağıt rüzgarında etkisi ile iğneden kurtulmuş ve yere düşmüştür. nişan kağıdı yere düşen asker o anda bir hışımla ayağa kalkmış ve kağıdına doğru koşmaya başlamıştır. atış serbest emri veren üsteğmen "kesin laağnnnn ateşşiiiii" diye hönkürmüştür. mal vurulacaktı lan...

neyse ki bir şey olmadı bu arkadaşa ancak kötü ceza aldı. bizim atış yaptığımızda sabah saat 10:00 civarı falandı üsteğmen kartaltepe kayalıklarının oraya yolladı bu askeri başınada habercisini dikti ve akşam saat 5'e kadar durmaksızın "ben bir malım - ben bir malım" diye bağırttı çocuğu. hala kulaklarımda yankılanır o tonlama "bennn birrrr malımmmm bennnn birrrr malımmmmm"....

malsın tabi amk herif atış serbest demiş ne kalkıp atış alanına koşuyorsun.
bizzat olaya dahil olmasam da etrafımda cereyan eden bir askerlik anım.

askerliğimi terkirdağ-malkara kısa dönem olarak yaptım. Son bir ay boyunca beni sabit nöbete kuleye yazdılar. Gündüzleri toplam 6 saat nöbet tutardım. Arada bir de akşamları nöbet tutardım. Nöbet yerine gidip gelirken mühimmatı çelik yelek icinde taşırdık. çelik yelek ile kule ye çıkmak zor geldiğinde her defasında içindeki mühimmat ile birlikte aşağıda bırakıp, kuledekilerin yukarıda bıraktığı mühimmatlı çelik yeleği giyerdik.

Bir sabah yine nöbete giderken kollukçu önce ki gece çıkan olaylardan haberin var mı? diye sordu. yoktu. sordum anlattı. ankara lı bi eleman kule de iken jarjörü düşürüp kırıyor. Gecenin kör karanlığında mermiler dört bir yana dağılıyor ve bunlarda aramaya koyuluyorlar ama 2 tane mermiyi bir türlü bulamıyorlar. kollukçu gelince durumu anlatıyorlar. mermi emniyete gitmeden ankara lı arkadaş kendi zulasında sakladığı 2 tane mermiyi kayıp mermilerin yerine koyuyor. Mermi emniyete gittiklerinde ise 1 tane mermi fazladan çıkıyor. Mermi emniyetteki subay da tabii bunlara tutanağı yazıyor. Ertesi gün de bölük astsubayı işin aslını soruyor ve kendi zulalarından çıkardıkları mermileri yerleştirdiklerini itiraf ediyorlar. Yalnız iki tane mermiyi zulalarından çıkardıklarına göre kayıp olan bir tane mermi olması gerekiyo ve akşama kadar arayıp bulamıyorlar yine gidip başkasının zulasından bir mermi alıp bulduk diye astsubaya götürüyorlar. Astsubay şüphelenince gidip kulede kendisi bakınıyor ve gerçekten kayıp mermiyi buluyor ve daha sonrasında bu arkadaşlara demediğini bırakmıyor.

ben tezkere yi aldıktan 3 hafta sonra bir devrem ile kızılay da buluştum ve bu anı aklımıza geldi ve olayın asıl iç yüzünün çok daha farklı olduğunu öğrendim. aslında bu ankara lı arkadaşlardan önce benim devrem nöbetçi imiş ve jarjörü kıran ise kendisiymiş. yere dağılan mermileri saydıklarında 1 tane mermi eksik çıkınca aramaya koyulmuşlar, ama nafile bulamamışlar. Devremin nöbet arkadaşı o anda aklına bir fikir gelmiş. Her zaman yaptıkları gibi çelik yelekleri kulede iken çıkarıp jarjörü yerleştirecekler ve hiçbirşey olmamış gibi aşağıdan diğer çelik yelekleri giyeceklerdi. öylede yapmışlar. ve ardından gelen nöbetçilerde jarjörü düşürüp mermileri dağıtmışlar ama dağıttıkları bütün mermileri geri bulmuşlar yalnız 1 tane mermi eksik saymışlar. ve ardından yaşanan olaylar yukarıda anlattığım gibi gelişti.
askerliğini yedek subay olarak yapmış biri olarak maalesef anı anlamında biraz daha kısır bir dönem geçirdik. ama zaten bu anıların fazlası da karşı tarafa zulüm olmaktadır. benim adıma en akılda kalıcı anılardan biri, askeri bir tatbikat esnasında gerçekleşen bir olaydı. 3 aylık subaylık eğitimimizin akabinde askeri araçlarla arazide intikal ediyorduk. gece vaktiydi ve karartma uygulanıyordu. bulunduğumuz kamyonetin ardında otururken arkadaki aracın şoför mahalinden bir lazer tutulduğunu gördük. tatbikatten birkaç gün evvel, grubumuzun en fırlama üyesine değerli bir yarbayımız tarafından kalem şeklinde lazer hediye edilmişti. elbette bu lazeri tutan o olmalıydı. kamyonetimizde yer alan bir arkadaş, komutanımızın talimatıyla uyarmak için araçtan indi ve arkadaki araca yöneldi. uyarmak için giden arkadaş da fiziken burhan çaçan'a benzer minyonlukta biriydi. önce şoför tarafındaki kapıyı açıp, lazer tutan arkadaşa "ne lazer tutuyorsun len, getirtme beni oraya" dedi. karanlıktan sureti seçilemeyen arkadaş "sanane" diye cevap verdi. bunun üzerine sinirlenen arkadaş doğruca diğer kapıya yöneldi. kapıyı açtığı gibi arkadaşı yakasından yakalayıp aşağı doğru çekti ve "gel len buraya" dedi. yaka paça dışarı çekilen arkadaş, ay ışığında kurda dönen adam misali birden parlayıverdi. yalnız parlayan gözleri değil, apoletlerinde yer alan üçer yıldızdı. sonrasında olanları tahmin edersiniz sanırım. o arkadaşın askerliği bitti mi diye merak ediyorsanız, evet evet bitti. şimdi bu hikayeyi bir de ondan dinlemeli. *
rütbeli anılardır. babamla beraber hayatım boyunca askerlik yaptım. hangi birini yazayim.
hayatımda yediğim en büyük dayak sözlük! öyle böyle bir dayak değil ama... yani ağır dayak... hani bir insan evladı öyle dövülmez! adam dövüyor, yatırıyor yere üstünde zıplıyor, yoruluyor, yere çöküyor, "dikkaaaaaaattt" diye bir bağırıyor, sen mecburen kalkıyorsun ayağa... yine dövüyor. hayatımda yaşadığım en iyi deneyim... ve kendimden hiç beklemediğim, sivil hayatta 40 sene düşünsem aklıma gelmeyecek bir intikam... muhteşem!

eveeet fragmanı sevdiyseniz mevzuyu anlatmaya başlıyorum...

usta birliğine henüz katılmışız çavuş eğitimden, daha ilk gün uzman çavuş geldi, çavuş olanlar ayrılsın deyip ayırdı bizi, aldı odasına götürdü. neyse iş bölümü yaptı, ben de 40 kişilik bölükten sorumlu oldum. tabi yeni olduğumuz için üst devre çavuşla takılcaz en başta...

her neyse gel zaman git zaman, 1 hafta kadar geçti. ortama alışıldı hemen, ancak can sıkan durum var. üst devrelerden biri sürekli benim sorumlu olduğum bölüğe karışıp duruyor. bi süre sonra bu mevzu kasmaya başlayınca gittim konuştum lavukla. biraz tartıştık ama sonunda eyvallah öyle olsun deyip ayrıldı...

konunun üzerinden günler geçti. gördüğüm yerde selamlaşmıyoruz ama bir kin de yok adamla... bir gün, bölük binasının önünde 2 arkadaşla oturuyoruz. bir araç geldi, 4*4... içinden bir hatun indi ama afet... ya da bize o an ki psikolojiyle öyle geldi bilmiyorum. yüzbaşının eşi aynı zamanda. bunu bile bile bizde de nasıl mallıksa kendi aramızda konuşmaya başladık, çok iyi hatun çok güzel hatun, yenge de erik gibiymiş maşallah falan. kadın yürüdü gitti. biz bi sigara yakıp devam ettik muhabbete... bi 15 dakika kadar geçti baktık yüzbaşının habercisi geliyo bize doğru.

-lannoldu, yüz başı sizi çağrıyo!
+aha noldu lan? niye?
-bilmiyorum abi gelin acil dedi...

iyi dedik kalktık gittik. çaldık kapıyı, girdik içeri. adam makamında oturuyo, baktı bize. tekmil verdik... yüzbaşı dedi ki "kapıyı kapatın..."

"kapalı komutanım" dedim.
"kilitle kilitle" dedi...

"ananısikiyim" diyorum içimden "kesin bize gizli görev vericek!"... kilitledim kapıyı. geçtim yerime. o sırada yüzbaşı da kalktı yerinden gömleğinin kollarını sıvadı. biz hala bekliyoruz ne diyecek diye. geçti masanın ön tarafına karşımızda duruyo. abi bize bir daldı o adam. tekme tokat allah ne verdiyse...çaaat, çuuut vuruyo ama nasıl! hepimize nasıl aynı anda vurabiliyo anlayamadım bile!

en sonunda düştük yere üçümüz de, herif tekmelemeye başladı tam vurucak tuttum ayağını.

-komutanım... komutanım bi dakka komutanım! bi şey arzedebilir miyim??

can havliyle soruldu soru. çekti adam ayağını...

+et amına koyim et!
-komutanım... biz neden dayak yiyoruz?
+siz neden dayak yiyorsunuz... kalkın ayağa.

dedi. kalktık. yine başladı dövmeye... bi yarım saat dayağı yedik biz fragmanda da bahsettiğim gibi... dinlene dinlene dövdü adam bizi. en son dikkat çektiğinde kalktık ama dizlerimiz titriyo, duramıyoruz ayakta... "çıkın" dedi. "sizinle daha işim bitmedi..."

zor bela çıktık dışarı. ulan her yerim ağrıyo ama sinirden ağlicam o derece. hala konuya hakim değiliz. neden dayak yedik bilmiyoruz bile. çıktık koğuşa, baktım karşıdan bu üst devre eleman geliyo. bize bakıp sırıttı pis pis... o anda anladım herif bizim yüzbaşıya karısı hakkında söylediklerimizi ispiyonlamış. nasıl gidip bunu söylemiş hala anlayamadım ama adam gitmiş söylemiş bu herifler karınız hakkında böyle böyle dedi diye... neyse yattım yatağa, biraz kendimi toparladım 2-3 saat sonra indim aşağıya sigara içmeye.

kümes vardı bizim yüzbaşının, hindi beslerdi koğuş binasının arkasında. baktım bu hindi dolaşıyo. sinirliyim, çıkarmam lazım sinirimi. gittim kümese, soktum hayvanı, kilitledim kapıyı. o hindiye nasıl vuruyorum, botumu çıkartıp öyle vurmaya başladım hayvana o derece... aldım sinirimi, çıktım kümesten, üstüm başım dağınık. düzeltirken kafamı bir kaldırdım. 10 metre ileride yüzbaşı. bana bakıyor.

"asker" dedi "noluyo orada?!"
"yok bi şey" komutanım dedim. derken bir baktım yanımdan hindi geçti, iki üç adım attı düştü yere.
"asker" dedi "buraya gel".
gittim, bir de orada dayak yedim. 4 hafta çarşımı kilitledi. gitti.

aradan 3-4 gün geçti, herifi nerede görsem bize demediği laf, etmediği küfür kalmadı. sadece üçümüze... en sonunda baktım olacak gibi değil, çocuklara dedim yüzbaşıyla konuşmamız lazım yoksa bizim askerlik bitmeyecek böyle. neyse sabah gittik ilk iş herifin odasına. çaldık kapıyı girdik içeri verdik tekmili.

-komutanım müsaadenizle bir konu arz edecektik...
+ne var lan bıkmadınız mı dayak yemekten?!
-komutanım... sanırım çok büyük bir yanlış anlaşılma oldu. birisi size gelip ne söyledi bilmiyorum ama, ben istanbul çocuğuyum. hatun görmeyen insan değilim. arkadaşlarım da aynı şekilde... benim nişanlım var*, arkadaşların bekleyenleri var. hepimiz neyin ne olduğunun farkındayız ve askerliğimiz bitsin gidelim diye bakıyoruz. sizin ya da bir başka komutanımızın karısına, kızına kötü bakacak insanlar değiliz biz. yine de özür dileriz komutanım.

adam bi 10 saniye kadar hiç bir şey demeden baktı. kalktı yerinden...

+ulan... sizin askerliğinizi nasıl yakarım diye düşünüyodum. ama bu cesaretiniz kurtardı sizi. tamam affediyorum. ama bir daha gözüme batmayın! kinim bitti, gidebilirsiniz...

güzel. mevzuyu az sayılabilecek bir hasarla kurtardık. çarşılar açıldı... barış sürecine girildi ancak ispiyonlayan lavuk... onun cezası verilmeli aga! yerimde duramıyorum, dövsem dövemiyorum... iri yarı da bi eleman. hem de yüzbaşının korkusu. neyse zaman geldi geçti, duydum ki tezkere zamanı gelmiş pezevengin.

tezkere alacağı günün gecesi, kendime gece devriye yazdırdım. saat gece 3, kendi şarjörlerimi gittim sivil eşyaya, herifin valizine, en alta yerleştirdim. sabah içtima, canım benim giymiş sivilleri, arkadaşlarıyla vedalaşıyor. cavuşum, bölüğün en önünde duruyorum. yanımda onbaşı. uzman çavuş falan... neyse yüzbaşı geldi. tekmil aldı. bizimki gitti vedalaşmaya yüzbaşıyla.

aldı valizini gidiyor. onbaşıyı aldım yanıma. yüzbaşıya gittim. "komutanım" dedim "bi konu arz edecektim. arkadaşın valizi aramadık..."
baktı yüzüme yüzbaşı. "doğru" dedi, "prosedürü uygulayalım"...

onbaşıya söyledim aramasını. gitti koşa koşa, aldı valizi. eleman şaşkın. açtı valizi onbaşı. çıkardı şarjörleri... yüzbaşının yüzü, o ispiyoncu götverenin yüzü... of!!! orgazmdan daha zevkli anlardan biri sözlük anlatamam!

-komutanım ne yapalım?
+odama götürün.

götürdüm odaya. geldi yüzbaşı.

-komutanım bir emriniz var mı?
+kapıyı kilitle dışarıdan... haberciye söyle içeri kimseyi almasın.
-emredersiniz komutanım!
Merkez bankasının kapısından içeri girdim.
Kapıdaki güvenlik neden geldiği mi sordu.
askerlik için diyince danışmaya yönlendirdi. danışmadaki görevliye kimliği mi verdim ve ziyaretçi kartı aldım.
Merkez bankasının kambiyo şubesine gittim ve askerlik için geldiğimi söyledim.
elçilikten aldığım kağıdı kendisine verdim ve bir dilekçe doldurdum.
Bana mehmet bey ben işleminizi yaparken sizde oturun ve çay için dedi.
Çayımı bitirdiğimde dekontları verdi ve vezneye parayı yatırmamı söyledi.
vezneye gittim ve parayı yatırdım.
danışmaya tekrar gittim ve ziyaretçi kartımı vererek kimliğimi aldım.
Askerliğim tam 4 yıl 14 gün 18 dk sürdü.
vatan sana canım feda!
akrabaların ne zaman askere gideceksin diye sormalarından artık sıkıldım.

sırf onları susturmak için gidecem gelmeyecem.
tanıdığımız bi abi anlattı bir keresinde.

''askerde bi arkadaş vardı. torpiline güvendiği için (yarbay) acemi birliğinde sarıyer'e çıkacağına dair kantinde olsun, koğuşta olsun, nöbette olsun, eğitimde olsun bi çok muhabbete konu etmişti kendini. neyse gel zaman git zaman dağıtımlar açıklanacaktı, komutanın kulağına da bu torpil muhabbetleri gelmiş olacak ki bütün bölüğün önünde bu arkadaşla komutanın arasında şöyle bi konuşma geçti:

- hüseyin şimdi sen sarıyer'e gidicem diyomuşsun dimi?
+ ee.. evet komutanım!
- hmm, sarıyerde yapmak istiyodun askerliği yani?
+ iişallah komutanım!
- e sarıyı tutturmuşsun, tebrik ederim, artık kamışı da götüne sokarsın.
+ :/

(bkz: sarıkamış)
%99,9 u yalandır, gerisi de abartılarak anlatılmıştır. askerden geleli 12 gün oluyor. kesin bilgi.
yer : kırkağaç.
Mekan : amfi

Ahmet isimli bir uzman vardı. "olum sessiz olun" "emredersiniz komutanım" gene arı uğultusu gibi başlar ses "olum şimdi tek elle hareket verecem sizde yapacaksınız. Yoksa biliyorsunuz herşey iki dudağımın arasında bi düdük yatarsınız, bi düdük kalkar koşarsınız. Benimde hiç sikimde olmaz"der.
Amfi'nin tam ortaya kocaman tv'ye karşı oturur. (bizi görmüyor) sağ elini kaldırıyor (vup) kalkıyoruz, indiriyor (vup) oturuyoruz.
Neyse ses çıktıkça birkaç tekrar yapıyoruz. Sonunda birisi ellerinde su taşır gibi tutarak komutanın karşısına dikildi :
+ komutanım.
- ne var olum?.
+ bi maruzatım var.
- sen kimsin olum.
+jandarma acemi er bilmem ne.
- söyle.
Komutan çocuğun yüzüne bile bakmıyor tabi. Çocuk avucunu gösterdi.
+ komutanım kustum.
Komutan şöyle bi irkindi :
- siktir git lan o zaman bana ne gösteriyon? Adam kusmuş hala tekmil derdine mal amına koyyim. Der
bize döner :
- olum kusan siktirsin gitsin tekmile gerek yok.
çok dialog yaşadım ama bir tanesi hiç çıkmaz aklımdan.

ibrahim diye bir çocuk vardı, uzun dönem asker. benim usta askerliğim 4 ay civarıydı ve bu adam dört ay boyunca bir kere olsun yatağını düzgün toplayamadı beceriksizlik mi dersiniz artık, aptallık mı dersiniz. ve her sabah koğuşu kontrole gelen fatih astsubayla istisnasız şu dialoğu yaşadı;

- ibrahim oğlum bu yatak yine nenenin amı gibi kırış kırış.
askerliğin bitmesine iki gün var. ictimada sigara içilir. Başçavuş farkeder.

+Tenya.
-Emredin komutanım.
+Sen şimdi gidiyon ya.
_Evet komutanım.
+Siktir git.
bölge komutanın alayı ziyaret ettiği bir gündü.

alay içtimasını genelde binbaşı yapardı. ancak bölge komutanı olduğu için alay komutanı tekmil verecekti verecekti o gün.

il jandarma, karargah, kademe, rütbeliler ve siviller olarak içtima alanında albayın komutlarıyla bölge komutanına selam vermeye hazırlanıyorduk.

binbaşı albaya tekmil vermeden önce hep tüfek as komutuyla askeri hazır hale getirirdi.

ancak binbaşı tüfek as yerine tüfek omza komutunu verince olan oldu.

garibim kademe bütün hepsi tüfekleri astı, kademe komutanın suratını dün gibi hatırlıyorum.

ben teskeremi alana kadar, sabah, öğle, ikindi, akşam hep silahlı eğitim yaptı dangalaklar.
1. hudut karakolunda karakol komutanı iken gecenin bir vakti gelen binbaşının verdiği emri uygulamayı reddedip alay nöbetçi amiri olan yarbaya konuyu sormak, akabinde telefonu alıp yarbayı fırçalayan o binbaşının binbaşı değil de tugay komutanı tuğgeneral olduğunun anlaşılması(üzerindeki eğitim kıyafetinden dolayı) ile yerine dibine girmek ve kendisinin omzundaki yıldızları gösterip;

-evladım bak, bu yıldızı alır sana sokarım, diğerini de alır yarbayına sokarım adam hasta etmeyin

demesi.

2. emekli bir subay olan babamın yıllar evvel üsteğmenken akli dengesi yerinde olmayan bir askerle olan diyaloğu(p: peder b:ben a:asker)
.

p: o gün alay komutanına tekmil vericem bölüğü dizdim rahat hazır ol diyorum çocukların hepsi yapıyor en onde bi tane pezevenk var o da elleri cebnde bana bakıyor

b: ee baba sen ne yaptın?

p: ne yapacam adama rahat diyorum yüzüme bakıyor "siktir lan ordan" diyor.

b: ee? sonra

p: oğlum normalde adam deli bir şey yapılmaz da orada 300 kişi daha bana bakıyor bir şey yapmasan daha sittin sene laf dinletemezsin

b: e doğru tabi ne yaptın peki?

p: çıkardım palaskayı allah ne verdiyse girdim yorulup yorulup dinlenip dövdüm, 3-5 gün revirde yattı sonra hataneye sevkettim direk elverişli değildir raporu vermişler.

b: eline sağlık.
bigün Yine böyle operasyondayiz, neyse ben skorsky kullanıyorum, hava filosunun en önündeyim derkEN aşağıda bi hareketlilik. Bi Baktim bizim time ben diyeyim 1500 siz deyin bir yüz milyon Bin kişi ateş açmış. Ben durur muyum, bi açarsın güvenlik kalkanini bi basarsin butona. Ne var ne yok boşaltıyorm aşağıya. Kan kusuyorum resmen hainlerin üstüne. DerkEN benim mazot göstergesi yanmasın mi? Hemen kısa devre telsizden arkada ki palamuta bi anons. Yaklaştı yanıma, açtım kapıları, atladım ona. Atlamamla benim kusun patlaması bir oldu. DerkEN kan ter içinde uyanmışım amk.