bugün

yıllardan 1999, aylardan temmuz. o kavurucu sıcakta uyurken üstüne ince bir çarşaf almaya bile dayanılmayacak sıcak bir hava var. fakat anneanne üstüme yorgan örtmem konusunda direttikçe diretir. ve akabinde şöyle ilginç bir diyalog yaşanır:

- oğlum bak ört şu yorganı üzerine hasta olursun sonra...
+ ya anneanne çok sıcak hava bari biraz böyle yorgansız yatayım.
- tamam o zaman, uyuyunca bana haber ver ben gelip yorganı örterim üzerine.
+ ?!?!?!

not: gerçekten çok ciddiydi.
anneanne ile dede tam namaza duracakken kıblenin ne yönde olduğu konusunda tartışmaya girerler. dede balkon penceresine doğru seccadeyi sererken anneanne kıblenin kapıya doğru olduğu yönünde diretir. en sonunda dede dayanamayıp seccadesini serer ne halin var gör diyerek namaza durur. anneanne de zıt yönde namaza durur ve rükudayken çarpışmaları sonucu anneanne dengesini kaybeder ve düşer. ve akabinde namaz kılan dedeme dönerek: " hacı galiba şimdi kıbleyi buldum, senin dediğin yerdeymiş"
-anne anne çok yalnızım sana gel diyemem.
-bir torun yetiştir bin ah işit.
-anneanne sana damat bulduum.
+bana niye buluyorsun yavrum kendine bul.
-..
şeklinde örneklendirilebilinen diyaloglardır.
(torun oturma odasında roman okumaktadır)
anneanne: senin ders kitabım yok mu, onları oku!
torun: anneanne aynı şey mi?
anneanne: ikisi de kitap değil mi?
torun: . . .
-anane ben evlenmeye karar verdim?
+oğlan var mı?
-buluruz anane o sorun değil.
+sorun olmamı hiç bak aşa'nın halimesine evde galdı gızcağız.
-tamam anane ya evlenmiyorum.
+aa evlenmeden olmaz hiç.vakti zamanı geldiğinde evlenirsin benim güzel gızım.
fakir olmasın,okumuş olsun,uzaktan da evlenme.
-tamam anane emrin olur.sen iste yeter.

not:evlenmeyi falan düşündüğüm yok ağzını aramak için söylemiştim.
Yaz tatili anneannemlere gidilmis 3 sene falan oldu. bizimkilerin disari cikmasiyla anneannemle yalniz kaldik;

annanem: kiziim varmi gorustugun, konustugun biri bakim?
ben: ...
a:annen gosterdi fotografini.
b:hi evet ya var biri.
a:gittin mi evine falan.
b:yok anneanne ne evi.
a:git kizim git.
b:(yanlis duydum herhalde diyip) yok gitmiyorum zaten.
a:git, git.
b:af buyuur. gideyim mi?
a:hee git, bak evine ailesiyle tanis nasil insanlar.
b:ahaha anneanne yaa.
anneanne 85 yasinda cin gibidir ancak kulaklar biraz agir isitmektedir.

m: anneanne mesut ariyo?
a: süt mü? ayol baksana sütün altina arada! tasar tabi!
m: anneanne süt degil mesut mesuuuut!
a: kimin????
m: ne kimin yaaa anneanne mesut amca, kuzenin ariyo diyorum. telefonda! (telefon zorla anneannenin eline tutusturulur)
a: aahahaaayytt mesutcuuum sen misin? ayol bu cocuk ziril ziril deli! ocaga süt koyuyor ama altini kontrol etmek yok!

(bkz: nur icinde yat)!
sene 1965 gibi birsey. Anneanne ile kibrisa tatile gidilecek, kibrista ikamet eden anneannenin kuzeni osman da bu vesile ile ziyaret edilecektir.
anneanne mutemadiyen evdekilere su soruyu sormaktadir.

aa: osmanla temasa gecildi mi?
dayi: ya annecim aradim diyorum evini, ulasamadim. ne bu, ajan miyiz da temasa gececegiz! insan gibi arariz telefonla!
aa: ayol peki tamam size de birsey denmez oldu! başangılar!
dayi: haydaaaa...

2008 de anneannenin vefatindan birkac sene sonra da osman in vefat haberi ulasir.

anne: osman kalp krizinden vefat etmis bugun ogrendim
dayi: annem acaba osmanla temasa gecmis midir?

(buruk gulumsemeler , gozyaslari, eski hatiralar...komik kadindin be anneanne!)
anneannem: kızım evlen de kur yuvanı teyzenlerin oradaki çocuğa varmadın bak ne güzel evin, araban olacaktı.

gamzeliymiş: offf ananeee, beğenmedim sevmedim nasıl evleneyim onunla, iyi hoş ev araba diyorsun aynı evde bir ömür diyorum bende sana.

anneannem: deme öyle her erkek aynıdır, hepsinde aynı şey!(kızıyor burada) ele yabancıya gitme, çekersin ye ekmeğini otur aşşaa.

gamzeliymiş: ekmek yemek için evlenemem ben, ekmeğimi çalışır kendimde yerim, oturamam anane oturamammmm.

anneannem: iyi gitti elin evlerinde çek, bi kötü anneannem vardı söylerdi dinlemedim dersin.

her şeyini beni evlendirmeye adamış bir kadın. evlilik ona göre rahat etmek sıkıntısız geçinmek, belki de çok zorlandığı için benim yaşamamamı istiyor ama olmuyor ki.
acıklı diyaloglar benim kisi kendisi alzheimer, sürekli aynı döngü tekrarlanıp duruyor. gün geçtikçe iyi unutuyor herşeyi.
Çocukken kendisini çok kızdırdıktan sonra gönlünü almak için "anane napiyon" diye sorardım. O da bana sinirle "götüme bakıyom" derdi. Çok utanırdım.
Anneannem son zamanlarını yatalak olarak geçirdi. Aklı gidip gelirdi ara ara Ve vücudunu kaşırdı sürekli. artık o kadar çok kaşımaya başlamıştı ki; vücudunda yaralar oluşmaya başladı. Sürekli bakımını yaptığım halde engel olamıyordum. Eve gelen doktoruna anlattım " ellerini bağlayın" dedi. Bir müddet yapamadım, sürekli ellerini tutuyordum.
Yine Birgün bakımını yaptıktan sonra dayanamayıp sordum;
- anneanne ellerini bağlayayım mı?
Hiç tereddütsüz " tamam" dedi ve ellerini uzattı. içim acıyarak uzattığı ellerini, başörtüsüyle gevşek bir şekilde bağladım.
5 dk geçmedi, o sıra odasını topluyordum ve anneannem beddua etmeye başladı.
" Allah da sizin ellerinizi bağlasın" diye.

O kadar zoruma gitti ki, ağlayarak lavoboya gittim. Eldivenleri çıkartıp, Ellerimi yıkadım. Yine 5 dk sürmedi odasına geri döndüm. Kapıyı açtığımda anneannem;
" yavrum bak ellerimi bağlamışlar." Dedi.
Hani gülsen mi ağlasan mı bilemezsin ya hah işte aynen o halde, yüzümde gülümseme, Gözlerimde yaş;
" kim bağlamış ellerini?" diye sordum.
" bilmem"...

Ben biliyorum.
Doğduğumdan beri aynı evde yaşıyoruz ama hiç ilginç bir diyaloğumuz olmamış düşününce, üzüldüm şimdi.
86 yaşında bir anneanne...
iflas eden bedenine artık aklı da eşlik etmeye başladı ne yazık ki...

Aileyi derleyip toplayan, kocaman sofralarıyla bayram seyran hem karnımızı, hem ruhumuzu doyuran, güçlü, dirayetli, azimli, yapıcı, sakin, sevgi dolu o bilge kadını bu halde görmek nasıl bir acıdır, nasıl bir kalp sıkışmasıdır bilemezsin sözlük!

Her daim aklıyla, mantığıyla, çözümleriyle hepimizi kendine hayran bırakan o şahane kadının şu an en sevdiği, sohbete doyamadığı, öpüp kokladığı bir oyuncak bebeği var.
Evet koynunda uyuttuğu, ona ninniler söylediği, şefkatle saçlarını okşadığı oyuncak bir bebek!

- nasılsın ananecim, ben Zeytin.
- iyiyim, siz nasılsınız?( bana siz diyor, bana, torununa, ilk göz ağrısına... Gözyaşlarım hücum ediyor, tutuyorum.)
- ben de iyiyim. Bebeğin çok güzel, adı ne?
- mmmm... Şeyyy.. ımmmm.. Ferican!
- adı da çok güzelmiş...
- teşekkür ederim, evet güzel... Ama keşke ruhu da olsaydı...

Gülümseyip, ellerine sarıldım. Ve ok gibi fırladım odadan...
Ağladım, çoook ağladım sözlük...
Seni böyle görmeye dayanamıyorum fikriye sultan! Dayanamıyorum!
-
Benimki 87 yaşında. 88-89 da olabilir, malum o dönemde köylerde herkesin doğum tarihi doğru düzgün nüfusa yazdırılmıyordu.
Kendisi beden olarak yaşına göre dinç fakat zihin olarak bayağı gerilemiş durumda. Babaannemden beden olarak daha diri, zihin olarak daha kötü, unutkanlık fazla.
Bazen söylenenleri yapamıyor, kendisine denilenleri anlamıyor. Mesela o imzayı şu boş yere atacaksın desen gidip dışına atabilir..
Bütün bunlara karşılık, eskiyi iyi net hatırlıyor.
Tv'de enstrüman çalan bir kadın görüyor mesela.

+: Benim çalıştığım okulda da "müzik öğretmeni ... (bayan ismi) vardı. Özürlüydü ama Her aleti çalardı. Ama çok sinirliydi, doğru durmayan çocukların saçını başını yolarmış.
- : sen kızıp bağırırken, çocukları döverken görmüş müydün ?
+ : görmedim. çocuklar bana söylemişlerdi. ... (kendi ismi) teyze, bu müzik hocasını bir müdüre söylesene. Dersine girmeye korkuyoruz.
Ben de müdüre söylemiştim, çocuklar böyle böyle diyorlar diye.
Müdür de kızla konuşmuş, "kızım seni böyle böyle yaparken gördüm. Öğretmenliği yapamıyorsan şurayla görüşüp sana daha rahat bir iş ayarlayalım, orada çalarsın diye.
Biraz daha okulda kaldı, sonra ailesinin yanına gitmiş. Kızı bir daha da görmedim, ne olduysa.