bugün

büyük rus yönetmen andrei tarkovski'nin 1969 yılında çektiği başyapıtıdır.

sinema tarihinin en önemli filmlerinden biridir. Tarkovski ustanın, sinema sanatının tüm inceliklerini ortaya koyduğu ve görselliği ön plana çıkardığı, keşiş Rublev'in inancını sorgulamasının şiirsel öyküsü..izlenmelidir..
muazzam bir tarkovski* klasiği. 20. yüzyılın sinemadaki dehası tarkovski, muhteşem kareler, tablolar ve ikonalar eşliğinde 15. yüzyılın resimdeki dehası andrei rublev'i üç buçuk saatlik destansı bir şiirsellikle anlatır.
orjinal adı 'andrey rublyov' olan film.*
Tarkovski'nin "izini sürmeye" devam...

içinde gördüğüm her sakallıyı dedem değilse bile dostoyevski zannettiğim film. sanırsınız ki, tarkovski ve veya cast'örü (!) figüranları seçme aşamasında yerel mecmualara şöyle bir ilan vermişler:

"üstad Fyodor Mihailovic Dostoyevski'ye benzeyen, bilemedin onu andıran figüranlar aranmaktadır. Yarı-Dolgun yevmiye ve ssk+yol+yemek tarafımızca karşılanacak olup ilgilenenlerin suç ve ceza'yı anlatan birer sayfalık kompozisyonlarla şahsen başvuru yapmaları rica olunur."

yok artık. tamam her şeyi anlarım da suç ve ceza kompozisyonu ile ne gibi bir mesaj vermeye çalışıyor tarkovski ve veya cast'örü, onu bilemedim. Şımarık elitist bir tavır gibi geldi. tarkovski'nin şu sığ düşüncesini, küçük hesabını, sözüm ona entelektüel ukalalığını görüyor mu gözler? filmi anlatma şevkim de kaçtı şimdi. yine de sinema sanatına karşı boynum kıldan ince. Arap'a kızıp şaraba küsmeyelim. Film aşağı yukarı şöyle:

iadesiz taahhütsüz dinsel göndermeler, semboller, mevsimler, bozkırlar, karlar, yağmurlar, yağmurlar (yağmursuz bir tarkovski filmi, yağmursuz bir ingiltere gibidir.), atları da vururlar, kıçına kaş göz çizen soytarılar, çan çan konuşan barbar tatarlar, çan yapıcılar, can yakıcılar, çanlar kimin için çalar, hırs, kıskançlık, istila, işkence, cinayet, şehvet, tecavüz, merhamet, ortanca çağ, zalımlar, dilsizler, dinsizler, putperestler, rahipler, artistler, artistik kabızlık çekenler, kilise, ikonlar, ikoncanlar, cansız bedenler, sıkıcı bir dünya, dünya kadar sıkıcılıklar, sıkılan canlar... benim canım. ah canııım. çok sıkıldım!

tarkovski'nin Andrei rublev'inin yalnızca bir film olmadığına; konsantre bir sanat kiti mahiyetinde değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmeye çalışmak bir entelcanlık oynamak çabası değildir. durum böyledir. inanmak gerekir; hele filmden baya baya sıkıldığını, kimi yerlerini de çakozlayamadığını saklamayan şu en tirinin yazarınca söyleniyorsa... (ki o, an itibariyle fark etti ki, kendisinden üçüncü bir şahıs olarak bahsettiği zaman, "ulan birinci şahıstan direk üçüncü şahısa geçiyosun hani bunu ikinci şahsı? nerde o ikinci şahsiyet hıa?" diye şaşım şaşım şaşırmakta imiş.)

sonuç olarak kabul etmek lazım ki Bazı eserlerin yeri ve zamanı var. Onu layıkıyla çözebilmek için azımsanmayacak bir donanıma sahip olmak gerekir. Anlaşılan ben biraz, yok yok baya, acele ettim. 10 sene sonra filan yeniden izleyeceğim. izlerken, Sıkılganlık katsayımda bariz bir düşüş olacağını sanmıyorum. Ama daha iyi anlarım diye ümit ediyorum.

Sıradaki filmimiz bir türk sineması klasiği olan gözümüzün nuru, canımızın içi tosun paşa. Sevgili tosun, bu filmi izleyenlere...
görsel
hayatımın filmlerinden.
üç keşişin ayrılma sahnesi ile zihnimde karamazov kardeşleri canlandırmış, çok boyutlu başyapıt.
toplumu irdelemiş ve incelemiş Tarkovski filmidir.
rus olmayanın anlaması biraz zor, ben de birşey anlamış gibi yapmayacağım. bir yanda kendini varedebilme, geliştirme ve yaradılış amacını, düşünce çilesiyle birleştirip olaylara dışarıdan bakan, tarihe şahitlik eden bir andrei rublev var. bir yandan da büyük bir yıkımla (tatar istilası) darbe alıp, ulus olma yolunda yapacağı sıçrama için acılarla dibe vuran rusya ve onun çilekeş halkı. ama künhüne varabilmek farklı kültürden bir insan için zor gibi geldi bana.
istanbul, bir zamanlar rengin ve ışığın yurduydu. Bizans biraz da ışık ve renktir. Lütfen ışığını Bizans’tan, yani istanbul’dan alan o Venedikli ustaları hatırlayınız. Tiziano’yu, Tintoretto’yu, Verones’i.
Bir yanda Venedik rutubeti, öte yanda coşkun renkleriyle neşeyi de hüznü de birleştiren istanbul’un ışığı. Göğün, denizin ve gözlerin mavisi. ilk baharda koynuna kırmızıları da alarak mora çalmaktan çekinmeyen çiçeklerin mavisi.
Rum usta Theophanes’in ekibinde çalışan bir sanatçıydı Andrei Rublev. Bir ressam, bir nakkaş, bir derviş. Kendisi gibi bir dervişin hayretle açılmış gözlerinden seyredilmeyi hakkeden bir derviş.

Ustası Andrei Rublev’in, sen herşeyi bildiğini düşünüyorsun, sana artık bir şey öğretemem, şeklindeki sitemine böyle cevap verir huysuz çırak Foma. istidat ve kabiliyetinin çabayla kemâline ereceğini akıl edemez. Çabayla, yani alçak gönüllülükle.
Bir zamanlar bizde cehl-i mürekkeb denirdi bilgisizliğin böylesine. iki katmanlı bilgisizlik. Hem bilmemek, hem bilmediğini bilmemek. Başka bir deyişle cehalet değil, gaflet. Yani kişinin kendinden habersiz olması.
Bilmediğini bilmeyene ne öğretilebilir?
Hiç.
Andrei Rublev (1966), tartışmasız Tarkovski’nin opus magnumudur. Bir şah-eser. Sanata dair bir şaheser. Sanatın gereksindiği özgürlüğe dair.
Yasaklanır bu yüzden.

daha geniş açıklaması içinse http://ducanecundioglusim.../09/tarkovski-mavisi.html
vicdanlı, güzel insan.
yine tarkovski sayesinde bilgi tarlasına düştüm bir anda. ortodoksluğa dair ebesinin amını dahi araştırıyorum şu an. seviyorum seni maymun adam <3
"Bilgeliğin arttığı yerde keder de artar ve bilgisini arttıran, derdini de arttırır."
Ortaçağ rusya'sının keşiş ressamı. Hakkında pek fazla bilinen olmadığı için tarkovski'nin kurgulamalarından bir şeyler öğreniyoruz mecbur.

--spoiler--
Hayatında kırılma noktaları yaşadın, insanların adiliklerine bile sustun fakat deli bir kadını kurtarmak uğruna sesini yükselttin, kendi inanışına göre günah işledin, pişman oldun, sonra gene sustun. Kadın seni süslü metaller uğruna sattı, acı çektin ve gene konuştun, başkasına teselli verdin.
--spoiler--

Tarkov bey hepsini anladık da andrei paganlara kendini direğe neden ters astırmak istedi? bir teyakkuz muydu? Dünyaya tersten mi bakmak istedi? Yoksa entelektüel bir şaka mıydı sadece?
“insanlık zaten aptallığa ve alçaklığa teslim edildi ve şimdi sadece kendini tekrar ediyor.”

Andrei tarkovsky, 1966
güncel Önemli Başlıklar