bugün

meali:
Allah'a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye inanıyorum. Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın da Allah'ın kulu ve son Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum olan dua kuran-ı kerimde yer almaz ayet değildir.

Âmentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rüsülihi vel yevmil ahiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel ba'sü ba'del mevti hakkun. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülühü.
hastası olunacak, defalarca okunan bir ismet özel şiiri:

insan
eşref-i mahlûkattır, derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklâmların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.

dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
tokat
aklıma niye gelmezdi
babam onbeşli olmasa.

meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, gide meselâ.

kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa her gün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
forbes firmasına satan
babamdı.

budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güçbelâ kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.

solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilâl haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler için kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.

insanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çığırmak:

ezan sesi duyulmuyor
haç dikilmiş minbere
kâfir yunan bayrak asmış
camilere, her yere

öyle ise gel kardeşim
hep verelim elele
patlatalım bombaları
çanlar sussun her yerde

çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:
tanrı uludur tanrı uludur
polistir babam
cumhuriyetin bir kuludur

bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sayarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak için saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly pan-am
drink coca-cola.

tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.
orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamayı.

hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahîm olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?

hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifirî korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi âlemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
(bkz: ameno)
tecdid - i iman ve tecdid - i nikah duasidir. sarki degildir.
delirme hakkını saklı tutan büyük bir şairin aleme bildiğini haykırdığı şiiri. şiirin son dizesinde eşrefi mahlukat nedir ''bildim'' der ismet özel. bildim der çünkü ona bildirmiştir ''o''.

her dizesinden ayrı bir şiir çıkar. ismet özel kaleminin gücünü sonuna kadar kullanmıştır bu şiirde. yeni tuttuğu yol için dizdiği kelimelerin samimiyeti içinize kadar geçer. ham yüreklere seslenilmiş olgun bir çağrıdır bu. arayışın bulmanın ve en önemlisi bilmenin şiiridir.

ismet özel kurduğu cümlelerin etkisini eminim önceden tahmin ediyordur. fakat bu şiir bambaşka. etkisi daha fazla. sirayet ettiği yerler ve sirayet ettiği kişiler giderek genişliyor/çoğalıyor. bu şiir bereketli bir tarladır ve bu bereketli tarlaya ne ekereseniz büyür.

hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim.
(bkz: billahi)
aynı zaman da mfo' nun aglamadan parçasının bir bolumu amentu şiirinden alınmıstır.

belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
..

bir baska mfo - ismet ozel flortu için :

(bkz: akdeniz in ufka dogru mora calan mavisi)
(bkz: milli park)
imanın 6 şartı. *bu 6 şarttan birine bile inanmayan kişi müslüman değildir.
arapça "inandım" anlamına gelmektedir.
" Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güçbela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu. "
Arapça 'inandım' anlamına gelen ve islamiyetin temel inançları olan "Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine inanma"yı dile getiren söz.
basubadelmevt kısmınıda ilhan irem şalamar da dillendirmiştir. (bkz: selamünkavlenmürabbirrahim)
--spoiler--
bana göre siyasi başarı , haklı bir başarı olacaksa sosyal temel sahibi olduğu içindi. Sosyal temelin bizim keyfi kabulllerimizle temini ise muhaldi. Yani biz çok iyi sonuçlar elde etmek istediğimiz için siyasi başarımızı haklı kılamazdık. Toplum için tanınabilir türden bir haklılık tecessüm etmeliydi. Bu düşünceler beni , benim gibilerden de ayırıyordu. Söz konusu ayrımı vurgulayabilmek çabasıyla bir "amentü" yazmaya çok önceden karar vermiştim. Bu bir şair olarak benim "credo"m olacaktı. Benim babam Tevfik Fikret olmadığı için benim amentüm de protestan papazlığıyla tebellür etmedi, milletimin içinde yer almakla haklılığı keşfedebileceğim ümmetin amentüsüyle çakıştı, tetabuk etti. Arkadaşlarımdan hiçbiri benim zihin serüvenime yakın bir izde yürümediyse , bunu onların uğranılan hakaretten habersiz oluşlarına bağlıyorum : Birileri 1960 sonrası sosyalist mücadeleye samimiyetle bel bağlayanları hafife almış, onların samimiyetleriyle alay etmişti. Üzerinde yaşadığı toprakla , birlikte bir ömrü paylaştığı insanlarla sahici bir bağ arayanlar "manipulator"lerin dişinin kovuğunu bile doldurmuyordu. O halde benim müslüman oluşumda birincil etmen insan-dünya ilişkisi midir? Hiç kuşkusuz, evet. insanın önemine , değerine inanmak nerede insanları önemsiz ve değersiz kılıyordu ise ben orada yoktum.
--spoiler--
(ismet özel / waldo sen neden burada değilsin - s.80)
imanın altı şartından bahseden dua.
ismet özel'in şiirdeki ustalığının bir kanıtıdır bence.

"(...) Çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:
Tanrı uludur Tanrı uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur

bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sayarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak için saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola.

Tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı (...)"
Anlamı: “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kıyamet gününe, yazgıya, iyiliğin ve kötülüğün Allah’tan geldiğine, ölümden sonra dirilmeye inandım” olan cümleyle bu cümlenin sonuna eklenen kelimei şehadetten oluşan
Arapça söz öbeğinin birinci sözcüğü ve adı. islam inancına göre, Müslüman olabilmek için Amentü’nün belirttiği şeylere gönülden inanmak ve bu inancı söylemek gerekir

Kaynak: http://www.yeniansiklopedi.com/amentu/#ixzz2OPu57Auo
bir ismet özel şahanesi. şiirin tamamı şöyledir;

"insan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.

dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmıyacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
tokat
aklıma bile gelmezdi
babam onbeşli olmasa.

meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, gide mesela.
kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa hergün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
forbes firmasına satan babamdı.

budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güçbela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilal haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler için kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.

insanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çağırmak:
ezan sesi duyulmuyor
haç dikilmiş minbere
kâfir yunan bayrak asmış
camilere, her yere

öyle ise gel kardeşim
hep verelim elele
patlatalım bombaları
çanlar sussun her yerde

çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:tanrı uludur tanrı uludur
polistir babam
cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sayarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly pan-am
drink coca-cola

tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.

orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından
aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamacayı.

hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim."

içinden seçilip çerçevelenecek çok fazla dize vardır fakat "insanın gölgesiyle tanımlandığı bir çağda" dizesinin de gözümde apayrı bir değeri vardır.
ismet özel in her dinlemede ayrı bi yerinden anlam kazanan şiiridir.
ismet özel şiiri.

açıklamasıyla.

http://www.edebistan.com/...kazanma-denemesi/2010/02/

şiirin açıklamasını okumazdım ama...
http://www.youtube.com/watch?v=wiW2xwh57oA
her dizesi ayrı ağır manalar bulundurur. bittiğinde, eşrefi mahlukat nedir bilemezsiniz belki, zaten bilmiş olsam şaşkınlığımın hayranlığımla olan yarışını izlemez oturur ben de şiir yazardım. şiir yazamıyor olmaktan duyduğum kıskançlık en çok bu şiirde canımı yakıyor. kadın şairleri okumayışımın sebebi işte budur. ya da gizli gizli okuyuşumun..
her kelimesi ders niteliğinde olan (bkz: ismet özel) şiiri.
''nasıl anlamını kavradı''

deneyimlenmemiş bir heyecan değildir ismet özel.hayatı deneyimlediğini aşikar ettiği şiiridir amentü. ruhunun karanlık odalarını açar ve bizi içeri buyur eder.
dünyanın en güzel şiiri.
ismet özel'in hangi kafayla yazdığını merak ettiğim şiiri.

hislerle açıklanmıyor bu şiir.