bugün

30 yıl savaşı sırasında (1600'lü yıllar) avrupa'da hristiyan olan bir insanın şu an ortadoğu'da dini islam olan insandan farkı yoktu.

şu an ortaduğu'da dini islam olan ile 1600'lü yıllarda avrupa'da dini hristiyan olan arasında tek fark; avrupalılar din adına kafa keserken, kafa kesen "allah'u ağbar" demiyor, kafası kesilen de "Eşhedü Enla ilahe illallah ve Eşhedü Enne Muhammeden Abduhu ve Resuluhu" demiyordu.

bunun için kalkıp bundan 400 sene önce avrupa nasıldı demeye gerek yok, tıpkı bugün olan ortadoğu gibiydi.
yani zordu o yıllarda avrupa'da hristiyan olmak.

bu sırada, batı ile aramızda kaç yıl fark var; gördünüz mü?
sikerler kiliseyi de böyle işi de diyebilmektir.

florian geyers şarkısında bir söz geçer.

Spieß voran (hey), drauf und dran
Setzt auf's Klosterdach den roten Hahn
Spieß voran (hey), hey drauf und dran
Setzt auf's Klosterdach den roten Hahn

mızrak ileri (hey), üstüne ve üzerine
Kırmızı horozun manastır çatısına konmuş.
mızrak ileri (hey), hey üstte
Kırmızı horozun manastır çatısına konmuş.

Manastır çatısına konan kırmızı horoz, manastırın yakılması anlamındadır. Tüm avrupa da özgür düşünce sesleri daha o zamandan yükselirdi. Kilise tarafından zorla bastırılmıştır. Hem katolik hem protestan. Yani köylüler, hiç de ikisi arasında seçim yapmak istemiyordu. Yeter bir salın bizi diyorlardı.
(bkz: büyük kaçgun) sırasında Anadolu'da Müslüman olmaya benzer derim.

Osmanlı torunu da der ki "büyük kaçgun" da ne?

Yavrum (bkz: suhte isyanları)dan başlayıp, yavaş yavaş oku, belki anlarsın ne olduğunu.
(bkz: siktir olup avrupadan gitmek)
Yavaş yavaş toplumun "biz, insanların yarattığı Tanrı inancını değil de insanları yaratan tanrı inancını yaşamak istiyoruz" diyerek kiliseye karşı cephe almaya başladığı yıllardır.

Sanatçılar bilim insanları tarafından benimsenen ve aforoz engizisyon ile bastırılmak istenen bu düşünce matbaanın 1600'lü yılların ortalarından itibaren yayılıp bilgiye ulaşmanın kolaylaşması neticesi halk tabanında da karşılık bulmaya başlamıştır.

Unutmadan; 1600'lü yıllara gelene kadar bilgi sadece belli bir zümre kişiler elindeydi.
Bilgiyi depolayan tutan tasnif eden yöneten insanlığa sunan denetleyen onu işleyecek işlenecek hale gelmesine izin veren hangi bilgi kimlere açık olacağına karar veren kiliseydi.

Matbaa yayılmaya başlaması ile bilgi kilise tekelinde olmaktan çıktı.
Şu an radyo TV gazete internet vb basın yayın iletişim araçlarının, eğitim ve öğretim kurumlarının belli bir yapı kontrolünde olmasını hayal edin.
Matbaa öncesi kilise gücün de etkisiyle tüm bu düşünce bilim adına toplum aydınlanması aracı olan el yazmaları bünyesinde tutup örn: RTÜK YÖK gibi (aslında RTÜK YÖK demek haksızlık, karşılaştırma yapılırsa RTÜK YÖK özgürlük sembolü olur) bir yapı deyim de anlayın.

30 yıl savaşları toplum yapısında insanları yönetme kullanma aracına dönmüş dinin, iktidar güç para çıkar makam mevki aracı olması ve kazanımlarını kaybetmemeye karşı son direnişi olan savaştır.
almayanin yarisi bu savasta yandigi icin muhtemelen kül olmaktir. bu savas, asillerin toprak ve kiliseden özgürlük savası olduğu için kendi halinde yaşadığı köyünün hiç anlamadığı nedenden yakılmasına şahit olacaktır.
18 kere mezhep değiştiren bir prens vardır, aklıma onu getirdi.
güncel Önemli Başlıklar