bugün

türkiye'deki pamuk ipliğine bağlı ekonomiyi kopartacak kriz. yaklaşık 1,5 yıllık seçim atmosferiyle epey hırpalanan ekonomizi sağlam dövecektir. yapılan tüm makro ekonomik ve ekonometrik analizler bunun kaçınılmaz olduğunu söylüyor.
(bkz: vız gelir tırıs gider)

diyenleri not edelim simdiden.
"Ülkemizin Ağustos 2016 sonu itibarıyla kamu borcu (iç ve dış borç toplamı) 710,9 milyar TL.Ülkemizin Mart 2016 sonu itibarıyla kamu ve özel toplam dış borcu 411,5 milyar dolar. Özel sektörün dış borcu 300 milyar dolar. 1 yıl içinde ödenecek özel sektör dış borcu 90 milyar dolar. 1 yıllık net döviz açığı 200 milyar dolar."

http://www.aydinlik.com.t...m-buyumuyor-hem-de-borclu

şu anda reklamları dönen konut ve araç yaklaşan bir krizin habercisi değil, hele bugün başbakanımızın bankaların kulağını çekmesi filan da önemsiz birer detay.

tüfe'de gıda kaleminin ağırlığı azaltılacak.

köprü ücreti dolara sabitlendi.

kriz gelmiyor rahat olun.
bu ülke andavallılar ve kerizler ile dolu olduğu müddetçe kriz bizi hep teğet geçer.
Maalesef olasılığı bulunan bir krizdir. Hükümet de bunu alttan alttan belirtti birkaç defa yapılan açıklamalarla. Ancak enerji antlaşmaları ve Rusya'yla yapılan diğer antlaşmaların beklenildiği sonucu alması durumunda umarım kriz gibi bir durum olmayacak. Ama yine de bilemiyoruz, çok uzakta degil kriz, kapımızda. Lakin çoğumuzun, toplumumuzun son zamanlarda kapısında degil evinin içinde maalesef kriz. Umarım en kısa sürede ülke ekonomimiz daha iyiye gider ve paralel şekilde bunun toplumda da etkilerini görebiliriz.
Agzınızi hayır acın amk 2001de krizden sonra başımıza bu ampuller geldi. Bidahaki ekokrizde akpartidende beteri gelir kim bilir.
devletin bakanının kendi ağzıyla söylediği kelimelerle ayyuka çıkmıştır,

uzunun sillesini yememek için, tepkiden korktukları için halka söyleyemiyorlar,

geçenlerde adam ne dedi harcamaları kısmak zorundayız, cimri olacağız, personel alımını azaltacağız dedi,

kör olmayan, koyun olmayan biri bunları görür,

görmemek için ağır aptal olmak lazım.
dünyada parasal genişlemenin sonuna gelince uygulanacak maliye politikası dışında araç kalmamasından kaynaklanabilecek kriz. bilinen iktisadi ekoller artık dünyanın geldiği ekonomi atmosferine çare üretemiyor. kapatilazim love story nin sonu mu geldi? bilmiyorum ama son krizde dünya devlerinin devletin şevkatli kollarına sığındığını biliyoruz. şu noktadan sonra hangi devlet gelecek kusursuz fırtınadan kurtulabilir? merakla cevabı beklenen soru. dolar basma yetkisi tasarrufunda olan abd'nin bile borçları tarihi seviyeleri görmüşken geri kalan ülkelerin hali nicedir. fakat para artık para olmaktan çıkacak. yeni para birimleriyle tanışmamız yakındır.
başlamasına iki ay kalmıştır.
Devletin hazinedeki ve bütçedeki açıkları kapatmak için normal gelire başvurmak yerine Kamu özelleştirmelerini arttırıp;ithalattan aldığı KDV ve ötv gibi gelirlerle kapatmaya çalışmasının yaratacağı bir kriz olabilir.bu krizi engellemeye yönelik çözüm ise dolaysız vergileri belli bir mali politikayla düzenli bir şekilde arttırarak toplamaktır.
(bkz: ehonomi çoğ eyii)

merkez Bankası doların ateşini alacak rezerve sahip değil artık,
Bu demek oluyor ki devalüasyon kapıda, uzulerek soyluyorum ki yarragi yediniz comarlar.
başbakanım al ben bir esnafım ben bir esnafım diyerek yazarkasayı fırlatan bir abi vardı 2001 yılında... sonradan bugünleri görünce pişman olmuş olmalı ki * röportajda ecevit adam gibi adammış falan diyordu. neyse o bu değil bu kriz fena olur.
Dış mihrakların oyunu. Çok net!

Ama yemeyiz biz!
esas krizin 2018 sonu ile 2019 başında geleceğini öngörüyorum. bugünler ve girmek üzere olduğumuz 2017 yılının bile iyi günlerimiz olduğunu düşünüyorum.

çünkü satılacak sadece halk plajları, hazine arazileri ve karadeniz ormanları kaldı. tüm bunları kademeli olarak satarsak ekonomi en fazla 2 bilemediniz 3 yıl daha bu şekilde döner.
fakat bu süre sonunda kaçınılmaz son mutlaka bizi bekliyor.

tabi kıyamet kopsa dahi son derece tarafsız ve özgür olan basında kriz ile ilgili bir haber duyabilirseniz , öğrenebilirsiniz. bu süre sonunda yine medyada kriz ile ilgili tek bir haber bile duyamayacaksınız, tüm muhalif gazetecilerin ise çoktan susturulmuş olması muhtemel. gündem değiştirme amaçlı kutuplaştırıcı yeni bir söylem veya sahte bir gerginlik ile seçime kadar bir dönem daha oyalanacaksınız ve mevcut iktidar 5 yıl daha sağlama alacak kendini ve 5 yıl sonunda ise kimse krizi dahi hatırlamayacak ve tekrar mevcut iktidar başa gelecek ve bu kısır ülkenin kısır döngüsü gelecek kuşaklara aktarılacak.

not : herkesin bir gelecek tahmini ve öngörüsü vardır ve benim gördüğüm, okuduğum gelecek senaryosu bu. kehanet olarak söylemiyorum olması muhtemel şeyler...
1 ocak 2017'den sonra başlayacak.
dolar,euro yükselişine devam ederse, euro/dolar paritesi düşme eğilimine girerse :

malesef 2017'nin ikinci yarısında iliklerimize kadar hissedeceğimiz krizdir.
yalandır. (bkz: chpnin paranoyaları)
2017 ile ilgili aylardır ekonomik tek bir iyi beklenti görememiş olmam ve 2016 nın öyle-böyle geride kalması nedeniyle yaşamak istemesem de beklemekte olduğum olaydır. yaklaşık bir aydır yoğun şekilde ekonomi yazıları okuyorum ve aslında ne acıdır ki takip ettiğim alan merkez medya değil ekşi ve uludağ sözlük. biriktirdim biriktirdim ve yazmak istediğim birçok şey var. bu yazı da çok kısa olmayacaktır ama kimsenin bakmadığı bir yerden bu kriz konusuna bakmak isterim.

isterim çünkü ekonomi ile ilgili konulara dikkat kesilmem üniversite ile başladı. işletmeyi kazandım, hocaların ilk tavsiyesi ekonomi ile ilgili yayınları takip ederek programları izlememiz olmuştu. mikro ve makro ekonomi derslerinde öğrendiğim formül ve denklemler bazı konuları kafamda netleştirir gibi olduysa da, kafamda oturmayan bazı konular zaman geçtikçe hala oturmamıştı.

mesela, Tahtakale piyasası dedikleri bir piyasada, gördüğüm görüntü boş kare şeklinde bir araziye elinde cep telefonu olan çeşitli adamların doluşup bağır çağır konuşmalarla günü geçirmesi ve döviz hareketlerini takip ederek para kazanmaya çalışmalarıydı. ve ben oldum olası gıcık oldum buna, yıl 2000* ve dedim ki burada toplaşan adamlar eline kazma kürek aldığı gün bu ülkenin ekonomisi adam olur.

dileyen yukarıda yazdığımla ilgili yorum yapsın, ama benim derdim bu düşünceyi tartışmaya açmaktan ziyade, ekonomi konusunda kendi basit hissiyatıma yıllar yılı güvenmeyip başka ve uzmanların bildiğini-gördüğünü düşündüğüm bir açıdan bakmak istememe rağmen bunu başaramamış olmamla ilgili.

aradan zaman geçti, okul bitti, ben mali işlere en uzak dersleri okuyarak ve yüksek ihtisas yaparak mezun oldum ama sanki burada görülmesi gereken noktalar vardı. bir de şunu fark ettim; özellikle proje tarzı işlerde en karlı olan işler, yapımı için çok sıkı paralar alıp sonrası gelmeyen ve patlayan işler. olay da şu, örnekleyeyim uzatmadan; bir şirket projelendirdiği bir e-ticari operasyonu ikinci bir şirkete programlatıyor. programlandıktan birkaç ay sonra ticari operasyon yürümüyor ve işin üzerine bina edildiği web sitesi kapatılıyor. yazılım şirketi buradan çok sıkı bir para kaldırdığı ve büyük şirketin referansını portföyüne eklediği için büyük karda, iş hacmi olmadığı için parasıyla da olsa başka bir işgücü ayırma zorunluluğu artık kalmadığı için yeni maceralara yelken açabilir durumda. büyük şirket referansı ile daha küçüklerden projeler alabilir. şimdi dolayısıyla bu durumda işte diyorum ki yazılım şirketi maksimum kar elde etmiş, birkaç iş daha yazdığı firmalar elinde patlasa başka bir şey yapmasına gerek bile kalmaz.

neyse bunu daha fazla gerekçelendirip ayrıca yazarım, mesela hissiyatı somutlaştırmaktı. en sonuncusu da tekstil perakendesi ile ilgili. artık içinde olmadığım ama patlama dönemlerinde içinde bulunduğum, sonra uzaktan takip ettiğim bir alan. girdiğimde istanbul Anadolu yakasında Kozyatağı Carrefour, Ankara'da Gimat, Bursa'da Zafer Plaza'dan başka AVM olmayan zamanlar.
çalıştığım şirket de üretim yapıp ürettiğini başka mağazalara satan bir şirketti ve kendi mağazalarını açma kararı almışlardı. henüz 6 mağazası varken dahil oldum, yıl 2006, 2010 da ayrıldığımda 45 e çıkmıştı. üretici firmada şu aşamaları gördüm, firma bayiye malını verdiğinde hem markasını istediği gibi son tüketiciye yansıtamıyor hem de az kar marjı ile çalışıyordu. karını arttırıp satış fiyatı üzerinden ticaret yapmak için kendi mağazalarını açtı, bunun için yeni açılan avm'ler ce bazı illerin cadde mağazalarında yer aldı. sonra zamanla kendi üretimini yaptığı ürünler için üretim tesisi az gelince taşerona yönlendi, kendi kalitesine yakın üretim yaptığını düşündüğü taşeronla çalışıp ucuza mal ettiğinde aslında bir noktada markasını satan bir pazarlama şirketi rolüne büründü. şimdi burada duralım.

basit mantıkla, ülke içindeki insanlardan para kazanıyorsun, bu para ile çalışan maliyeti, üretim maliyeti ve bina maliyeti ödemesi yapıyorsun, kalan cebine kar kalıyor. bu döngüde çalışan ülke içerisinde ülke insanı, yeni mağazalar açtıkça istihdam sağlıyorsun, bu güzel. üretim maliyeti, başka şirkete de ürettirsen para ülke içerisinde; bir tek kumaşı italya'dan, çin'den aldığında ülke dışına çıkartmış oluyorsun ama nispeten az bir oran diyelim. bina maliyeti de, Mersin'in Çamlıbel caddesinde, izmir Konak'ta, Sakarya Çark Caddesi'nde dükkanı olan insanlara verdin, yine ülke içerisinde dönüyor para. insanların ayağına kadar ürünleri de götürdün, ülkeyi ihya ettin ihya... mı, acaba?

AVM'ler, kime ait hiç merak ettiniz mi? Ben söyleyeyim, yabancı yatırım şirketleri gelip 40-50 yıllığına arsa kiralayıp AVM'leri dikiyorlar. sonra, markalar onlara üşüşüyor. daha sonra markalara dükkanlarını yer yer fahiş fiyatlara kiraya veriyorlar. Nişantaşında açılan avm de kiraları duysanız dudağınız uçuklardı; kapanan, avm mağazası kalmayan ya da çeşitli nedenlerle patlayan yerlere zamanında istenen kiralar falan tam facia. Neyse, ama genelde yabancıya ait yerlerde bok gibi kiraları bir de dövize endeksli olarak değerli sanayici iş adamlarından hortumlayan yabancı yatırımcılardan bahsediyorum. dolayısıyla, o bangır bangır ilan edilen, gurur duyulan, icraat diye sunulan avm'ler pek yerli değiller; içlerindeki zoraki eğitimde duyduğu cümleleri size sarf eden satış danışmanıözmamul değil yani, maalesef. onlar da gönüllü köleler, çok ayrı konu, girmiyorum. ama sonuçta elbiseye verdiğiniz paranın ciddi kısmı avm kirasına gitti arkadaşlar.

ama yetmedi. şimdi tüccar tabi maliyeti düşürmesi lazım. yukarıda bir yerde markasını satan pazarlama şirketi rolünden bahsetmiştim. benim içinde olduğum şirket üretici rolünden sıyrılamadı tam olarak, ama 300-400 mağazalı operasyonları düşünün, öyle mi sizce? korkunç büyük satın alma departmanları, tamamının derdi bir sonraki yılın koleksiyonunu en ucuza yurt dışından alıp burada iç piyasaya sürmek ve insanlara satmak. yani, üretim maliyetiniz de dolar cinsinden yurt dışına gitti mi, gitti.

hani zamanla Suriyeliler gibi yurt dışından gelenlere avm'lerde iş verilse maliyetin tamamının uçtuğunu göreceğiz ama, hadi o yurt içinde kalır artık; neticede işini bilen tüccarlara ait büyük perakende firmaları, belki avm kiralarında kur sabitlemesine birkaç vaka sonrasında gitmiş olabilirler, size karlı satışı kapınızın önünde yapmak için kan-ter içerisinde uğraşan, didinen çalışan iş adamları... paraları yurt dışına gömdüler ve gömmeye de devam ediyorlardır kanımca.

ha suç onların değil belki de; maliyeti uygun ürünleri ülke içerisinde olsa alır onları satarlardı ama nerede üretildiğinin değil kaç para olduğunun önemli olduğu yerde esamesi okunmaz tabii.

dolayısıyla sevgili arkadaşlar, tekstil perakendesi üzerinden dolar bazında yurt dışına kimbilir ne kadar para üçmakta iken halktan dolar dilenen yöneticilere başkanlık istenen bir noktadayız. halbuki devlet organlarıyla kotalar koyabilir, yabancı firmalardan ziyade kendi firmalarına avm yaptırıp, yurt dışından alımlara bir kota getirebilirdin. üreticinin maliyetini düşürecek bazı tedbirler de koyar azıcık rahatlatırdın. ama perakende sektörünü duyuyorsunuzdur, o kadar büyük bir manyaklıkla avm ve dükkanlar arttı ki arz fazlası arşa değdi. çok şükür artık bağdat caddesinde, istiklal caddesinde bile boş dükkanlar var. gelen markalar vardı, kanımca her zamanki gibi bir bok yapacağını vaat eden gösterişçi narsist kişilikleri en tepelere oturtup onların kendini parlatmasını finanse ettiler ve şimdi ufak ufak çekiliyorlar.

şimdi bu perakendecilerin yurt dışına mağaza açanları da var ama bizim ülkede üretimi yapılan malı satmadıkça bu durgunluğa çare olur mu bilmem. bunda isim veririm, gururla, lumberjack'i satın alan ziylan gibi hamleler de bize çok alan kazandırırdı kanımca, sonuçta ülkemizden kaynak alan bir sermaye yabancı bir markayı satın alarak o markanın etki alanından ülkeye para girişini sağlıyor. ama geri kalanları, onlarda niye bu hamleleri göremiyoruz, varsa yoksa mağaza yeri alıp çin'de üretilen malları dünyanın farklı yerlerine satmak...
allahaşkına şu iş yapan insanı düşünme samimiyetsizliğine bir son verilsin. dediğim gibi hakikaten düşünülse kotalar konur, sınırlamalar getirilir. tabloyu da çizdim, özetleyip toparlayayım:

avm'lerin sahipleri yabancı, kiralarını firmalardan dolar bazında alıyorlar, kiracısı firmalar da çin malı satıyor, o malları da dolar bazında alıyorlar. siz oralardan mal aldıkça da paralar döviz olarak yurtdışına gidiyor, çok bilenler sıkıyorsa bu çıkışa engel olsun ya da zorlaştırsın bakalım!!

bunun tarım ürünleri ve al-sat tan para kazanan versiyonlarını da birikimim, daha ziyade kalbim elverirse yazarım ama sonuçta;

2017 ekonomik krizini yaşarsak, milyonlarca 2016 ekonomik kerizi sayesinde olacak.
teğet geçecektir.
durumum var ama okusammı okumasammı kararsızım, değecek mi acaba okuduğuma. neyse olmadı sanayide çırak oluruz.
olsun bizim faiz ile savaşan adamımız var, hüloğ.
Saklanmaya calisan ama kabak gibi ortada olan kriz.
Berber mustafanın, kasap salihin, çorbacı osmanın, ayakkabıcı nurhanın, pastacı muratın dolar getir kızımı götür, dolar getir evim senin dolar getir üstüme bin bir tur at kampanyalarıyla savuşturulacak kriz.

(bkz: büyük büyük natürmort resimler görmek)
Bi sokup cikarsa iyi.

Ben hic cikarmadan en az 3 diyorum.
benzin 5tl
dolar 3.5
euro 3.67
30'lu yumurta 22 tl
1 kilo kıyma 32tl

hep 50tl'lik mazot aldığı için lavuk hala kriz yok diyor.
güncel Önemli Başlıklar