bugün

her gün bir yerden göçmek ne iyi,
bulanmadan donmadan akmak ne hoş ...
dünle beraber gitti cancağazım ne varsa düne ait,
şimdi yeni şeyler söylemek lazim .

mevlânâ
damdaki kemanci oyununda teyve'nin buyuk kızı evlenirken ahali koro halinde fevkalade bir musuki terennum eder. sunrise sunset isimli bu melodide hayatın temelinin güneşin dogusu ve batisi oldugunu ve günlerin haftalari, haftalarin aylari, aylarin mevsimleri,
mevsimlerin yillari hüzün ve neşeyle kovalayip ömrü hayatın gelip geçtiğini beyan eder.

hayatın temeli bir yeksenaklik içinde devam ederken, daha ömür yollarinin baslangicindaki senelerde bu cark-i felek insana şasırtıcı gelmektedir. gelgelim insan yasadikca ve yasam onu kasarlandirdikca büyük heyecanlar gitgide seyreklesmektedir. cünkü artik yasam insani pek sasirtmamaktadir.

mesela siyasi arenada secimlerden önce esip gürleyenlerin secimler bittikten sonra sustali maymun gibi haleflerinin yaptiği icratlari takip etmesi gitgide normallesmektedir. eğer iktidar partisinin bası sıkıştığında enkaz edebiyati yapmasi da fevkalade normal bir durumdur.

türk vatandasliği konusunda tecrübeli bir vatandas olarak diyebilirim ki bundan 10 sene önceki tartişmalar ile şimdi gündemi dolduran tartişmalar arasinda bir fark yoktur. sadece biçim değiştirmiş versiyonlar ile sığ sularda raks eylemekten baska bir numara yok.

elbette kahve kösesinde karbanotli caylarini icerek bakancilik, basbakancilik, ordu komutanciliği ve yargiccilik sanatini bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan vatandaslarimiz vardi. şimdi de var ve gelecektede olacaktir.

esasinda zibidilikten başka bir halt olmayan, it dalasinin, hamasetciliğin, hasip ile nasipciliğin politika olarak yutturuldugu olgulara ya siyah ya beyaz olarak bakildiği bir ülkede tutupta siyaset yazacak değilim. varsin ülemalar o konularda çan çan etsin. biz konumuzdan uzaklasmayalim.

gazeteleri, kitaplara, televizyona radyoya ve insanlarin olaylara karşi yorumlarina bakiyorumda bazen ezbere söylenmiş yorumlardan ve konulardan tonla oldugunu görüyorum.
hiç olmazsa konuyu biraz daha renklendireyim hiç olmazsa konuya dikey bir katkim olsun cabasi bile olmadan insanlar vara yoğa iş yapiyor.

mesela sinemada filmin konusu bildiğiniz vakit, filmde asagi yukari neler olacağini, diyaloglari ve sahneleri öngörebiliyorsunuz.

ortak platformumuz olan sözlükten örnek verirsek eğer diyelim ki x basliğinda ayni seyleri söyleyen entrylere denk gelmisinizdir. tama görüs belirtmeye bir şey demiyorum. ama en azindan yazilmamiş olan bir noktayi yazmak zor mudur? bulamiyorsan biraz ıkınıp kafa patlatip bir cabalamak gerekmez mi? insanoglu sicarken bile ıkınırken beyinsel lezzetlerde biraz kendini zorlasa su hayat denilen yolda tat almaz mi? gayet tabiki alir ve verir. bilgi içeren basliklarda ayni minvalde dönen entryler görmek can sıkıcı olmaktadir. bendeniz ksurua bakmayin o tip entryleri fare ölüsü gibi görmezden gelip farkli bakıs acilari görmek ve bunlarin dogru düzgün yorumlanmasini ayristirmaktan biraz bezdim artik. radyoyu actiğimda birbirinin aynisi olan kanallara dinlemekten bezdiğim gibi. gerçi farkli ve bana ilham verecek olan ve sasirtacak olan o anki haleti ruhiyeme tercume olacak secenekler o kadar az ki...

caniniz canli muzik dinlemek istediği vakit birbirinin kopyasi olan gruplarin beceremdikleri bir bas, bir elektro, bir davul ve solisten olusan provasiz coverlarini dinlemek ciddi anlamda sıkıntı veriyor. bu alternatifsizlik ortaminda kişiler de artik kırar götümü evde otururum diyerek disari cikmamakta ve anli sanli istanbul gece hayati sönüklesmektedir.

senelerdir günü birlik yapilan reformlarin bir boka yaramadiği eğitim ve ögretim sistemizin toplumsal olarak tezahurunu heryerde görüyoruz.

merak etmeyen ve sığır gibi yaşamak mecburiyetinde kalan kitleler günlük geyik muhabbetler ile ömürlerini gecirmektedir. bireylerin toplumlardan ileride oldugu hakikatinin en fazla görüldüğü bu cografyada yasama sanati bir yiğin ivir zivir yüzünden sekteye uğramaktadir.

üstüne üstlük kepazelikte ortak nokta bulusmanin oldugu, ister kışla parfumlu, ister diyalektik materyalizmi pas gecerek sınıf kavgasi verenlerin, ister camii esansli ahalicilerin haddinden fazla boklamaya bayildiği ve fazlasiyla carpittiği birey olmanin ve buna karşi verilen her daim devam eden savasi üstüne ekleyin.

yalanlarla dolanlarla, hamasetlerle ve puştlukla işlerin döndüğü bilmez değilim. fakat yaşamsal anlamda estetiğe ulasmak için biraz çaba, biraz merak biraz da sanat - bunun içinde beyinsel birikim- gerekemez mi?

ama işte bizim coğrafyamizda estetiğe ulaşmak için kişi ve kişiler kurnazliğa, kaba güce ve havlamaya basvuruyor. adalet duygulari kendilerine dönük olduğu için ve diyelim ki sizin arabaniza arkadan carptiklari vakit niye bana carptin ibişliğini icra ediyorlar. gerci dogru sarsilir ama yikilmaz fakat, bu ibişlikler ve zaten ksıtlı olan yaşam vademizi tirpanlamaktadir.

fert olunmadan toplum olunmaz.

hala bunu pas gecerek toplumculuk yapmaya calisanlar yalan söylemekte ve kitleleri acimasizca kaziklamaktan vazgecmiyorlar.

herneyse, su 2008 yilinin ilk bir ayini gecirdik. aylar bu şabaliklar temelinde gecip durmakta ve hala ayni kelimeler terennum edilmekte. Ve gayrısı Mesela, benim on sene yatmam Laf'ı güzaf...
eski nicki silinmiş bir yazar için söylenecek sözdür.*
hayatta yaşadığımız müddetçe bizi üzen olaylar sonucunda söylenir.
(bkz: buda geçer yahu)
çoktan kadük olmuş olan doğmadan mefta olan söylemdir şimdi yeni seyler söylemek lazim.

katirin götündeki kıllar kadar kıymet-i harbiyesi olmayan ama kendilerini zümrüt-ü anka kuşu tüyü gibi değerli zanneden kıfayetsiz muhterislerin su baslarini tuttugu ya bizdensin ya da hava alirsin dediklerini biliyorsunuz.

vatandasa ragmen vatani kurtarmaya calisan bir takım kişiler ise vatandas bana güveniyor o halde sicabilirim halıya diyen bir takım ibibiklerin kavgasi nedeniyle ileri gidileceğini ne yazık ki geriye gidilmekte ve caği pas geçmekteyiz.

hadi onu geçtim bana ne derim fakat geçenlerde ağiz tadiyla iki kadeh birşey parlatiyim dedim. tam oh demişken hiyarin biri geldi yanıma 'arkadas niye bu emparyalist malini icip filistinde dindaslarimizi öldüren saroscularin ve onlarin itlerine para kazandiriyorsun, efes ic'.

bendeniz eskiden olsa catir catir tartisir uzun uzun anlatirdim. omuz silkmekle geçiştirdim, keyfim böyle istiyor dedim. bu hıyar iyice atip tutmaya basladi önceleri dalga mi geciyor bu benle diye aklımdan söyle bir geçti. ama bu kerestelerin sahikasi ben sustukca cosuyordu.

ne mi yaptim?

zort diye osurdum.

bu esip gürlerken birden pusulayi sasirdi ve kalakaldi.

'ne yapiyorsun sen' diye sual etti.

ben de ona agzina sicmak için hazirlik yapiyorum diyince, apişip kaçti.

elbette ayni klise kelamlari sanki büyük bir lafmış gibi terennüm edenlere de aynı muamele etmek gerekir ama insanin bir kıcı var.

hepsine yetisemez ki insan.

zican adam olsa bile bir yere kadar yahu.
öncesinde düşünmeye baslamak lazım fikretmeden zikretmemeyi öğrenmek lazım düşüncelerin özgünlüğüne cözüm sunucu olduğuna dikkat etmek lazım ve evet yeni, farklı şeyler söylemek lazım boş konuşmamak için ciddiye alınmak için.
birgün mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;
bu kadar aşıksın mevlaya şükürler olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana
peki bana ne kadar aşıksın der;
mevlana hanımına şöyle der;
sen benim;
yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim,
bir adım gelene on adım gidişimsin…
ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin…
sen benim;
bugünüme şükür ve…
yarınıma dua edişim,
azla yetinişim,
çoğa göz dikmeyişimsin,
ve kapanmayan avuç içimsin…

''hz. mevlana''
uzun süre tek mottom idi, iletime yazar, çokça dinler idim,* değişiktir.
sürekli aynı bahaneleri sunuyorsanız karşınızdakine yeni birşeyler bulmanın zamanı geldiğini hatırlatn cümle.

mesela annenize sürekli mesaideyim demeyin ya yazık çok çalışıyorsunuz sanıp kahroluyordur kadın. *
sabah sabah iyi gider. https://youtu.be/WN4LYfC4Q10

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan donmadan akmak
Ne hoş ne güzel

Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım