bugün
- icardi1905 silik olsun kampanyası30
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi16
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı8
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır18
- kent lokantası niye bedava değil demek22
- nervio'ya aşık olmak11
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası9
- evlilik15
- türkiyede çok abartılan arabalar9
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı16
- escort fiyatlarının güncellenmesi11
- karınıza range rover alır mısınız23
- chp'li o tekin'in öcalan'ın fotosu ile pozu38
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi10
- anın görüntüsü16
- demet akalın'ın zeka seviyesi12
- ilk buluşmada çorumlu olduğunu ağzından kaçırmak8
- icardi190518
- ali erbaş18
- türkiye işçi partisi11
- futbolcu ismiyle nick almak15
- çin halk cumhuriyeti8
- ellerim bos gonlum hos9
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı18
- ruh okuzu9
- 31 mart 2024 cumhuriyet halk partisinin zaferi8
- sözlük kızlarının don renkleri14
- aynı dizileri tekrar tekrar izlemek8
- karımın çok mutlu olacağı gerçeği14
- boşuna yaşıyorum hissi16
- patiswiss21
- kadınların boşanmış erkeğe bakışı9
- merfulu8
- sözlük kızlarının ayakkabıları18
- 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı15
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi28
- ups boobss nerelerde ramazan da bitti8
- akrep burcu8
- siklememenin getirdiği huzur12
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler16
- türk kızlarının beğenmediği erkek tipi12
- eloande'ye koca buluyoruz kampanyası10
- her yaptığı yemeği paylaşan kızın amacı10
- murat kurum kurudu gitti8
- haçta iken sevgili ile sevişmek günah mıdır11
- yunanistan bizden çalsa rahatsız olmayacağınız şey11
- akp seçmeni16
- online olup entry girmeyen yazarlar9
- bebek kokusu10
- fenerbahçe'nin bu sene de şampiyon olamaması23
bir yılmaz odabaşı yazısı.
"Aşık, 'mutsuz' insandır; mutsuzluğunun nedeni, elde etse bile sevgiliye asla ulaşamama duygusundandır. Foucault, "insan sevişirken bile yalnızdır," der. Fakat bu yalnızlık bile büyük bir hazla yaşanır. Bir anlamda da acıdaki hazdır aşk. Aragon, "Aşk, bize haz veren tek özgürlük yitimidir," der.
Aşk, yalnızdır; aşık yalnızdır.Başkasının arzusunu arzulayan arzu yalnızdır...Herkes kendi duygusunda, acısında, sevgisinde, arzusunda yalnızdır ve aşk, tek kişiliktir...
"Uzak, yağmur yağan ülkede yapayalnız iki kule..." Yunanlı şair Yannis Ritsos'a ait bu dizeyi okuduğumda, bir an bizim kültürümüzdeki aşkları ne güzel tanımladığını düşünmüştüm.
Aşklarımızı hep, "uzak, yağmur yağan bir ülkede yapayalnız iki kule" gibi yaşadığımızı... Bu geleneksel toplumda daha çok platonik, karşılıksız aşklardı yaşadığımız; aşık, genellikle uzak bir kule, biz ise kuşatılmış tek kale gibiydik... Koşullanmalar, tabular, yasaklar, sınıf ve mezhep ayırımları gibi ötekileştirmelere dek ne çok şey yetmezmiş gibi, işin içine bir de kendi çekingenliğimiz, deneyimsizliğimiz girince, çoğu zaman kuşatılmış tek kale olmaktan öte bir seçeneğimiz kalmamıştır(!)
Platonik aşklar elbette tek kişiliktir. Karşılıksız aşklar da tek kişiliktir... iki kişilik aşklara gelince, Erich Fromm, iki kişilik aşkı "bencil aşk" olarak tanımlıyor. Örneğin. bir çiçeği dalında görür, çok beğenir, seyreder, koklar ve gidersiniz. Onun dalında kalma, kendi olma özgürlüğüne saygı duyarsanız ve yüzden aşkı tekil yaşarsınız.Aşk, kişinin özgürlüklerine saygı gösterebilecek kadar ona değer vermektir.Ama bencil aşk, "mülkiyet" ister; bu yaklaşımın kökeninde aşk değil, köle-efendi ilişkisi vardır... Böylesi aşklar psikopatolojik aşklardır. Bu yüzden o çiçeği bencilce söker alır, odalara, evlere kapatır, kendi olmasına, hatta soluk almasına, çalışmasına bile izin vermez. Çiçeğin solması umurunda olmaz; çünkü hırpalanmış, kendi olmaktan uzaklaşmış olsa bile, önemli olan çiçeğin onun olup olmadığıdır. O, onu koparana aittir; onun mülküdür, eşyasıdır, oyuncağıdır, cinsel objesidir... iki kişilik aşklar, -çok ender istisnaları bir kenara koyarsak- bizim kültürümüzde genellikle böyle yaşanıyor...
Yani bencil bir mülkiyet duygusu cehaletle kesişince, aşk hırpalanıyor, cayıyor ve sonuçta hala yaşanabiliyorsa, yine tek kişilik yaşanıyor... Çünkü insan doğası önünde sonunda aşkı "koşullu" kılıyor; "benim istediğim gibi biri olursan seni sevebilirim" gibi yaklaşımlarla aşkı pazarlığa yatırıyor. Oysa aşk, sevgiliyi nasılsa öyle sevebilmektir... Goethe, "insan kayıtsız şartsız sevemeyecekse, o aşkın durumu parlak değildir," diyor. Bizim kültürümüzde aşk, 'kavuşma' ve 'mülkiyet'le ifade buluyor; oysa çoğu zaman kavuşulan an'dır ayrılık...
"Herkes kendi sevgisini sever" demiştim bir şiirimde; fakat biz, Sevgimizi sevebilmeyi bile tam bilmiyoruz...
"Aşık, 'mutsuz' insandır; mutsuzluğunun nedeni, elde etse bile sevgiliye asla ulaşamama duygusundandır. Foucault, "insan sevişirken bile yalnızdır," der. Fakat bu yalnızlık bile büyük bir hazla yaşanır. Bir anlamda da acıdaki hazdır aşk. Aragon, "Aşk, bize haz veren tek özgürlük yitimidir," der.
Aşk, yalnızdır; aşık yalnızdır.Başkasının arzusunu arzulayan arzu yalnızdır...Herkes kendi duygusunda, acısında, sevgisinde, arzusunda yalnızdır ve aşk, tek kişiliktir...
"Uzak, yağmur yağan ülkede yapayalnız iki kule..." Yunanlı şair Yannis Ritsos'a ait bu dizeyi okuduğumda, bir an bizim kültürümüzdeki aşkları ne güzel tanımladığını düşünmüştüm.
Aşklarımızı hep, "uzak, yağmur yağan bir ülkede yapayalnız iki kule" gibi yaşadığımızı... Bu geleneksel toplumda daha çok platonik, karşılıksız aşklardı yaşadığımız; aşık, genellikle uzak bir kule, biz ise kuşatılmış tek kale gibiydik... Koşullanmalar, tabular, yasaklar, sınıf ve mezhep ayırımları gibi ötekileştirmelere dek ne çok şey yetmezmiş gibi, işin içine bir de kendi çekingenliğimiz, deneyimsizliğimiz girince, çoğu zaman kuşatılmış tek kale olmaktan öte bir seçeneğimiz kalmamıştır(!)
Platonik aşklar elbette tek kişiliktir. Karşılıksız aşklar da tek kişiliktir... iki kişilik aşklara gelince, Erich Fromm, iki kişilik aşkı "bencil aşk" olarak tanımlıyor. Örneğin. bir çiçeği dalında görür, çok beğenir, seyreder, koklar ve gidersiniz. Onun dalında kalma, kendi olma özgürlüğüne saygı duyarsanız ve yüzden aşkı tekil yaşarsınız.Aşk, kişinin özgürlüklerine saygı gösterebilecek kadar ona değer vermektir.Ama bencil aşk, "mülkiyet" ister; bu yaklaşımın kökeninde aşk değil, köle-efendi ilişkisi vardır... Böylesi aşklar psikopatolojik aşklardır. Bu yüzden o çiçeği bencilce söker alır, odalara, evlere kapatır, kendi olmasına, hatta soluk almasına, çalışmasına bile izin vermez. Çiçeğin solması umurunda olmaz; çünkü hırpalanmış, kendi olmaktan uzaklaşmış olsa bile, önemli olan çiçeğin onun olup olmadığıdır. O, onu koparana aittir; onun mülküdür, eşyasıdır, oyuncağıdır, cinsel objesidir... iki kişilik aşklar, -çok ender istisnaları bir kenara koyarsak- bizim kültürümüzde genellikle böyle yaşanıyor...
Yani bencil bir mülkiyet duygusu cehaletle kesişince, aşk hırpalanıyor, cayıyor ve sonuçta hala yaşanabiliyorsa, yine tek kişilik yaşanıyor... Çünkü insan doğası önünde sonunda aşkı "koşullu" kılıyor; "benim istediğim gibi biri olursan seni sevebilirim" gibi yaklaşımlarla aşkı pazarlığa yatırıyor. Oysa aşk, sevgiliyi nasılsa öyle sevebilmektir... Goethe, "insan kayıtsız şartsız sevemeyecekse, o aşkın durumu parlak değildir," diyor. Bizim kültürümüzde aşk, 'kavuşma' ve 'mülkiyet'le ifade buluyor; oysa çoğu zaman kavuşulan an'dır ayrılık...
"Herkes kendi sevgisini sever" demiştim bir şiirimde; fakat biz, Sevgimizi sevebilmeyi bile tam bilmiyoruz...
güncel Önemli Başlıklar