bugün

ismail kılıçarslan

ismail Kılıçarslan, "Gerçek Hayat Dergisi"nde diyor ki; Ben artık kendimi bizim mahalleden hissetmiyorum. islâmcılık pozisyonunu reddediyorum. Dindarlık, islâmcılar eliyle tasfiye ediliyor. Şimdi bizim mahalleden değilim dedim ya... Dedikoduyu meslek haline getiren ve düne kadar bendenize islâmcı geçinen, islâmcılıktan geçinen gibi yaftalar yapıştırmaya bayılan yarım danteller Ahmet Hakan olmaya çalışıyor yaftasını çıkarabilirler ceplerinden. Mahalleniz de sizin olsun, islâmcılığınız, dergileriniz, sözlükleriniz, siteleriniz, sürekli Alternatifini yapalım lan diyen zihniniz falan da. Ben namaza başladım yeniden. islâmcılıktan daha önemli işlerim var. Yasin ezberlemeye çabalıyorum.
Yanlışım varsa Allah affetsin ama benim de yıllardır kafayı yorduğum bir konudur bu. Bir kaç kez televizyonlarda söyledim diye topa tuttular. Müminle islâmcı arasındaki fark sorulmuştu bana. Demiştim ki "islâmcı, başına bir iş geldiği zaman karakola, mahkemeye koşar fakat mümin ya affeder ya da Allah'a havale eder." Çünkü mümin, başına gelen şeylerden dolayı karşısındakini suçlamaz. Kötüyle değil kötülükle mücadele eder, Allah'a sığınır, kendi muhasebesini yapar, sonrası için de bazen tedbir alır.
islâmcılık, dinin felsefesi, siyaseti ve yaşam biçimi olarak karşımızda duruyor. Bir islâmcının gün içinde girip çıkacağı mekânların sayısı müminden çoktur ve bunun için kınanmaz. islâmcıysanız barın kapısında "Bir arkadaşa bakıp çıkıcam abi" deme şansınız vardır. Hareket alanları ve manevra kabiliyeti geniştir. islâmcının belâ anında liberal veya demokrat bir partiye oy verebilme hakkı gizlidir. Mümin ise yaban eşeği gibi inatçıdır. Kendisini yolundan edecek her şeye karşı tavırlıdır. Görmez, duymaz, işitmez, çok şükür yobazdır!
Bazı islâmcılar, namazlarını kaçıran filozoflar topluluğuna dönüştü. Bir çoğu "Allah" demekten korktuğu için "Tanrı" demeyi yeğliyor. Onlardan bir kaç kitap ismi sormaya kalksak "Wittgenstein, Heidegger"geveleyip duruyorlar. Örtünmeyi "Allah'ın emri" diye savunamayıp "Kişi Özgürlüğü" başlığı altında tartışabiliyorlar. Tasavvufa "Ritüel" olarak bile sahip çıkamıyorlar. Şu dünyada 'azın çoğu yenebileceğine dair' hiç bir inançları yok. Şarap kadehiyle meşrubat içince gizlenebildiklerini sanıyorlar. Oysa sıvılar, içinde bulundukları kabın şeklini alırlar... Bir meşrubat, kadehin içinde şarap kalıbıyla duruyorsa iş bitmiştir! 35 yıl ateist yaşadım. Hayatımda Allah olmadığı için "inşallah"a dilim dönmüyor "Umarım" diyordum. Şimdi "Umarım"diyen Müslümanlar görünce bilimsel bir hayrete kapılıp kafamı ezecek odun arıyorum.
ismail Kılıçaslan'ın islâmcılıktan filan bahsettiği için değil, ara verdiği namazlarına başladığını, Yasin ezberlemeye çalıştığını duyunca çok mutlu oldum, evde bayram havası esti. Zira Müslüman Müslüman'ın namazını sorar, sorgular, takip eder, kardeşinin namazlarında sorumluluğu vardır.
ismail ticareti biliyor! Geçici bir dünyanın beş kuruş etmeyeceğini zaten biliyordu ama iyice idrak etmiş. Bu sözleri söyleyecek kadar cesur, doğal olarak şu andan itibaren yüreğimizde nezih bir yerin sahibidir. ilmihalden kopmuş, ingilizce, Kuantum Fiziği, Kişisel Gelişim, Uzay Geometrisi peşine düşmüş bir toplumdan zaten rahatsızız. Müslüman'ın hedefi cennet olmalıdır. Cennet için de kul olmak, kulluğun vazifelerini idrak etmek, ibadetleri aksatmamak gerekiyor.
Kabirde sorulacak soruları biliyoruz: Rabbin kim, kitabın ne filan... ilk sorgularımız namazdan olacak... Biliyoruz ki orada Kuantumdan soru çıkmayacak. Bu dünyada bilim nereye giderse gitsin, öbür dünyada bir "Yasin" okuyabilenler bir çoğunu geride bırakacaklar. Bu dünyada dindar olanın cennette mekânı geniş olacak...
Geçen gün Ülke Tv'de Sadık Battal'ın "Tahta Köprü" programına konuk olmuştum ve sürpriz olarak telefonla dünya ahiret kardeşim Hakan Albayrak katılıp şöyle demişti: "Artık bir kaç Müslüman arkadaş bir yerde otururken haydi namaza diyemez olduk çünkü bu cümle artık özel hayata müdahele sayılıyor." dedi, çok haklıydı.
ilmihal bilgisini kaybettik edeli herkes hakkını mahkemelerde arıyor, ölümü unuttuk. Yaşamın içinden ölüm iteklenince zalimleştik. Jargon gitti. Dilimiz ve tipimizle Müslüman'ı temsil edemiyoruz. Dilinden, giyiminden kopya vermeyen, yaşam tarzıyla, okuduğu kitaplarla gizlenmesini beceren ama "Müslüman değildir" diyemediğimiz insanlara karşı şüphelerimiz bizleri de günaha sokmaya yetiyor.
Zahirine bakarak "Bak bir Müslüman geliyor." diyemez olduk. Dudakları duayla kımıl kımıl, hacıyağı kokan, tesbihli, namazlarını kılan, eşgali belli Müslümanları özledik. Bu laikleşme süreci nereye kadar devam edecek? Uzlete mi çekilsek, sadece kendimizi mi kınasak, bilmiyorum ki ne yapsak da artık Müslümanlara soru sormayı bırakıp mutmain olsak...
ismail Kılıçaslan kardeşim de "Yasin" i ezberleyecek ve ben ondan önce ölürsem arkamdan bana da okuyacak inşallah... Mümin olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu...

Bir tercih sunuyor hayat bize... Cennet, cehennem, vapurlar filan... Hesap ortada!
Bülent AKYÜREK / http://www.habertaraf.com
güncel Önemli Başlıklar