bugün

tımar sistemi

osmanlı imparatorluğu'nda geçimlerini veya hizmetlerinden ötürü ortaya çıkan masraflarını karşılamak üzere bir kısım görevlilere* tahsis edilmiş olan vergi gelirleri şeklinde işleyen toprak sistemi. rahmetli ömer lütfü barkan ise osmanlı tımarını daha açık bir şekilde; "osmanlı'da görevlilerin, devlet adına görmüş oldukları hizmetleri karşısında maaş yerine kendilerine verilen vergi toplama hakkı" diyerek açıklamıştır.

kısacası bu sisteme göre belli bir miktar toprağın vergi toplama hakkı bir sipahiye verilir, sipahi de topladığı vergiler karşısında devlete gerektiği vakit, beslediği askerleriyle destekte bulunurdu. tımar sahibi, ne tımarı dahilindeki toprakların, ne de bu toprakları işleyen köylünün vermekle yükümlü olduğu resimlerin* mülkiyetine sahipti. sadece devlete ait vergileri, kendi namına toplayabilme işini yürütüyordu. bu bir maaş mahiyetindeydi. nitekim 17.yy'a değin nakit ekonomi gelişmediğinden ve para naklinin ulaşım güçlüklerinden kaynaklı olarak çok zor olacağından dolayı, devlet maaş yerine böyle bir uygulamaya gidiyordu. sipahinin sahip olduğu hak ve yükümlülüklerin devredilmesi, tımarın satılması, vakfedilmesi ya da başka bir yolla herhangi birisine doğrudan intikali söz konusu değildi. zira belirttiğimiz üzere tımar sipahiye temlik değil tevcih edilirdi. yani toprakların mülkiyeti devletindi. yalnızca sipahi öldüğü vakit tımar erkek evlatlarından birisine kalabilirdi. sipahi ayrıca belli bir miktar akçelik tımarı aldığına dair bir berat sahibi olurdu.

tımar sisteminin tarihsel menşei konusuna geldiğimizde ise, iran-moğol devlet müesseseleri, türk-hakanlık geleneği, islam ve roma devlet geleneği gibi birçok kaynaktan beslenen osmanlı devleti için örnek ve köken teşkil edebilecek çok sayıda yapıya rastlıyoruz. ta ki perslerin satraplıklarından selçukluların iktasına kadar pek çok benzer birim olduğunu görebiliriz. bunların arasında da en çok dikkat çekeni, osmanlı'ya olan yakınlığı da göz önünde bulundurularak bizans pronoialarıdır. selçuklu iktası da tımara büyük oranda kaynaklık etmiş olsa da, iktada topraklar mülk olarak verildiğinden, tımar sistemindeki işletim anlayışından farklıdır.

tımar sistemi içinde köylüden alınan vergileri ise çift resmi, öşür ya da haraç, maktu vergiler ve işlenen suçlardan alınan vergiler olarak sıralamamız mümkündür. çift resmi ya da raiyyet rüsmu dediğimiz vergi, tımardaki şahsi vergiler sınıfına girip kişinin statüsüne göre değişmektedir. örneğin tam çiftlik işleyen birisinden 22 akçe alınırken*, yarım çiftlik işleyenden 11 akçe alınmaktaydı. kişi evli ancak arazisi yoksa yani bennak ise, bundan daha azı, mücerred dediğimiz bekarlardansa daha da azı alınırdı. haraç ve öşür de bildiğimiz üzere üretilen hububattan oransal olarak alınan vergiydi ve genel olarak ayni olarak ödenirdi. maktu vergiler dediğimiz vakit ise, hububat üretimi dışındaki bağça ve bostanlardan, koyundan, sürüden*, yaylak kullanılıyor ise yaylaktan, zeytin ağaçlarından ve hatta arı kovanlarından alınan ekstra vergiler akla gelmektedir. son olarak işlenen suçlardan alınan vergileri ise şu şekilde özetleyelim: efendim diyelim ki birimizin hayvanı kaçtı ve kayıp olduğu süre boyunca başka birimizin işlediği toprağa zarar verdi ve nihayet bulundu. bulunduğu zaman kadı karşı tarafa tazminat bağlayabileceği gibi sipahi de gelip verilen zararlar oranında belli bir miktar para alabilmektedir. ayrıca bir de vergiden muaf sınıflar vardı. bunların başında hz.ali ve hz.muhammed soyundan geldiğine inanılan şerif ve seyidler geliyordu. ya da ırgat yardımıyla toprak işletmediği sürece bive denen dul kadınlardan, emekliliğe ayrılmış olan kişilerden* ve çoluk-çocuktan vergi alınmazdı. cüzhanlardan* ve duabuyanlardan* da vergi esirgenirdi. ayrıca imamlardan da şahsi vergiler alınmazdı. yok "ben illa toprağımı sürerim" diyen imam olursa da, paşa paşa öşürünü öderdi.

sipahi, kendisine tevcih edilen tımarın vergi büyüklüğüne göre devlete asker yetirirdi. sefer zamanında askerin toplanması için bir yer belirlenir, tüm sipahilerin beraberlerindeki cebelüler ile burada belirlenen zaman içinde bulunması beklenirdi. eğer 3000 akçelik bir tımarınız varsa bir zırhlı askeriniz* ve atınızla gelirken, 5000 akçelik bir tımarınız olduğunda bu tutar 2 zırhlı asker, 2 at ve 2 çadıra, 20.000 akçelik bir tımarınız olduğunda da 5 mükemmel zırhlı asker, 5 at, 5 çadıra* çıkabilmekteydi. herkes belirlenmiş olan merkezde toplandığında sayım yapılır ve gelmeyenlerin tımarları ellerinden otomatikman alınır ve gelenler arasında pay edilrdi. seferde yararlılık gösteren askerlere ise yaptıkları işe göre meblağı değişen ve terakki denen prim ödenirdi. tımarlı sipahilerin ve yanlarındaki askerlerin oluşturduğu eyalet ordusu, 1527-28 mali bütçesine göre 80.000 civarındaydı. aynı dönemde merkezdeki kapıkullarının sayısı ise 27.000 civarındaydı. böylece eyalet ordularının, osmanlı askeri gücü açısından ne derece önemli olduğunu da anlamış bulunuyoruz. merkezdeki orduların tersine bu tımar askerlerinin mali yükümlülükleri tımar sahibine ait olduğundan, devlet ekonomik açıdan da kayda değer bir yükten kurtulmuş oluyordu böylece.
*
güncel Önemli Başlıklar