bugün

biri her şeyim olsun istiyorum

soğuk bir hastane koridorunda tanıştım onunla...
27 yaşında yani birçokları için daha hayatının baharı sayılabilecek yaşta kanser hastası bir genç kız.

gözüm boşlukta dolaşırken farkettim, durgun ve yaşlı gözlerini. gencecik, biraz sonra mr'a girmek için sıra bekleyen bir genç kız. kulağımda alanis that i will be good derken farkettim onu. doğruldum, yanına gittim.

tanımıyorum ama oldum olası tanışmayı severdim zaten insanlarla. yüzümde kocaman gülümsememle sordum yardım edebilir miyim diye. annem dedi, ms hastası. gelemedi.

olsun ben varım diyebildim.

korkuyorum dedi.

her ne kadar ne olacağı hakkında hiçbir şey bilmesem de korkma dedim. gözleri doldu, bir insanın ağlamamak için çaba sarfederken nasıl göründüğünü ilk kez o zaman fark ettim. yanına oturdum. elinde kocaman bir şişe ilaç içmesi gereken. içemiyorum, çok midem bulanıyor dedi. yürüyelim açık havada, belki faydası olur dedim.

beş dakika önce tanıştığım kız, koluma girmiş, çantası elimde dışarıdaki buz gibi havaya inat sanki günlük güneşlikmiş gibi yürüdük.

neyin var dedim. çok kısa oldu cevabı, kanser.

kanser... bir kelime bu kadar anlam ifade edebilir miydi, şaşırdım. hakkında sayfalarca gözyaşı dökebilecek kadar anlam yüklüydü tek başına göğüs germeye çalışan bir kızın vücudunda.

sustum, tek kelime edemedim. teselli cümleleri o kadar anlamsız geldi ki.

ilacı bitince tekrar girdik hastaneye. mr'a alacaklardı, gitmezsin değil mi çok korkuyorum dedi. gitmem dedim. Biyopsi'de bayılmıştım korkudan bayılınca yanımdan ayrılma olur mu dedi.

bilemiyorum ağlamamak için kendini zor tutan benim farkıma varmışmıydı. ayrılmam dedim.

-çantam sende kalsın.

çantasını tutmuş o soğuk hastane koridorunda henüz adını bile bilmediğim birini bekliyordum içimde tarifsiz bir endişeyle. insan tanımadığı birine ne kadar üzülebiliyormuş o zaman öğrendim. elime verdiği kocaman enjektörlerle bekliyordum onu. ondan çok ben korkuyordum.

bir ara ablanız enjektörlerini istiyor diye bir ses duydum, buz kesen ellerimle uzattım enjektörleri. içeride ne yaptıkları hakkında hiçbir fikrim yoktu. ama sanırım en az onun kadar ben de korkuyordum.

yarım saatten fazla olmuştu. farkında olmadan dua etmemle allah'a belki de en yakınlaştığım zamanlardan birini yaşadığımı o an anladım.

ne kadar zaman geçti bilemiyorum üzerinden. sadece kapıda bitkin, umutsuz o kızı görünce uzun zaman olduğunu tahmin edebildim. titriyordu. korkudan, hastanenin soğuğundan, enjektörlerden, içine girdiği o kocaman aletlerden belki de, endişelenilecek kadar titriyordu. sanki biraz sonra kollarımda bayılacakmış gibi. montunu giydirdim hemen. elimde çantası hastanenin cafe'sine gittik. bir insan yeni tanıdığı birine çantasını emanet edecek kadar nasıl güvenebilirdi?

ikimiz de konuşmuyorduk. sıcak bol şekerli bir çay aldım biraz da yiyecek bir şeyler. çayı içince biraz kendisine geldi. titremesi durdu ve anlatmaya başladı.

tanımadığı birine, bilmediği bir hayatı, öznesi sanki kendisi değilmiş gibi, üçüncü tekil şahsını anlatıyordu içinde büyüttüğü.

"hayatta aklına gelebilecek her konuda hayal kırıklığı yaşadı."

o küçük kızın hayatını özetleyen en anlamlı cümleydi ağzından ilk çıkan.

sevdiği kanser hastalığı yüzünden ayrılan ve yüzüstü bırakan, işinden çıkarılmış, hayatındaki tek tanıdığı ms hastası annesi olan, babasının vefatından sonra okuyamayıp daha 13 yaşındayken çalışmaya başlayan.

sigara olsaydı keşke dedi. o an hiç sigara içmemiş benim bile ilk aklıma gelendi. sanki ciğerlerime çekip tüm broşlarımda sindirdikten sonra dertlerimi salıverecekmişim gibi gelmişti. senin içmemen lazım dedim.

konuşurken ikimizde zorlanıyorduk ağlamamak için.

-cebimdeki tek para dönüş için yol parası biliyor musun? yoksa sana çay ısmarlamayı çok isterdim. seni allah çıkardı karşıma.

işte o zaman çantasını bana verirken içerisinde kaybedecek hiçbir şeyinin olmadığı, sadece 1 lira yol parasıyla birkaç enjektörün bulunduğunu bilemezdim. keşke bilseydim.

çok uzun konuştuk. çok uzun bir hikaye dinledim ben. her anı acıyla dolu olan. bunların hepsini buraya yazmak zor. ne kendimde o takati bulabilirim, ne de sizleri o kadar sıkmak isterim.

ama sorduğum bir soruya aldığım cevap aslında içimi en çok burkandı. ne kanser hastası olması, ne hasta annesiyle kalması, ne çektiği acılar, ne ayrılıkları....

ne istiyorsun hayattan dedim.

"biri her şeyim olsun istiyorum."

kim olduğu önemli değildi. onun acısı kanserden değil yalnızlıktandı o zaman anladım. hem annesi gibi bir şevkat göstersin, hem babası gibi korusun biri istiyordu. bir dostu gibi dertleşmek. bir arkadaşı gibi eğlenmek belki bilemem. hepsi birden olmamıştı. bari birisi olsaydı...

hayatta hiçbir şeyi olmayan insanlar, en mütevazi istekleriyle aşındırırlar dua kapısını. onu o zaman anladım.

kalktık masadan. üzerine konuşacak, söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. telefonunu istedim. hiç tereddüt etmeden verdi. Her şeyi olamazdım belki ama bir yerlerden başlayabilirdim diye düşündüm.

Hoşça kal derken ve bana sarılırken, sanki bir daha hiç görüşemeyecekmişiz gibiydi. belki de arayacağıma inanmıyordu onca ayrılıktan sonra.

şimdi 2-3 günde bir arıyorum. iş bulduk ona birlikte. çalışıyor. yeniden başlayacağız bir şeylere. sözü var bana. Her şeyi değilim ama ikimiz de biliyoruz mutlaka bir şeyleri olmuştum. hem de tek bir bardak sıcak çay karşılığında...