bugün

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

hayatımın en zor akşamlarından biriydi. her şeyi tam olduğu, sağlığı sıhhati yerinde olduğu halde ölmek isteyen insanların yüzüne tükürmek istedim, kendi acılarımdan tiksindim.

on beş yaşında bir kız kuzenim var, bir buçuk yıl önce elinde bir yumru oluşmuştu, kanser olduğu yapılan yanlış ameliyat sonucu ortaya çıktı. Almanya' da yaşıyorlar ve nasıl boktan bir sağlık sistemiyse o ilk ameliyat tümörün yayılmasına sebebiyet verdi, bir süre kemoterapi aldı ve iki berbat ameliyat daha geçirdi. son ameliyatların da yanlış yapıldığı öğrenilince ailesi türkiye' de deneyimli bir doktora getirdiler. dün doktor iki parmağının alınması gerektiğini ve başka bir alternatif olmadığını söyledi.

hastalığı hususunda o kadar olgun bir çocuk ki dökülen saçlarına, kirpiklerine ve yorgun bedenine rağmen inanılmaz neşeli ve umut dolu. ailesi de yıpranmış haliyle ve tüm olgunluğuna rağmen bir çocuk olduğu için parmaklarının alınmasının gerekli olduğunu kısmen saklamışlar. bugün alanımdan ötürü benden yardım istediler konuşmak adına ve tüm kuzenlerinin toplanıp destek olarak konuşmasının uygun olacağını söylediler, oldukça boktan bir fikir olmasına rağmen kabul ettim elbette.

yedi kişi çocuğun önüne dikilip ameliyatın gerekliliğinden söz açtık. gözlerini tavana dikişi, parmaklarıyla oynayışı, dolan gözleri.. yer yarılsa da içine girsem dediğim yegane an. tek kelime edemeyip ağlamaya başladı tabii. durumun aptallığına dayanamayıp başka bir odaya götürdüm, o ağladıkça ben içime ağlayarak konuştum. bu denli soğukkanlı olduğumu bilmezdim, kendimi sıkmaktan tüm vücudum titriyordu ; halen başım ağrıyor ve midem bulanıyor fakat o an gözlerim dahi dolmadan tüm dirayetimle konuştum onunla. yarım türkçesiyle, ' ameliyatı kabul ediyorum ama korkuyorum, nasıl bir his parmaklarım şimdi var ama birkaç gün sonra yok ' deyişindeki çaresizlik kalbimin orta yerine oturdu.

ne denli olgun davransa da, güçlü durmaya çalışsa da neticede çocuk. ışın tedavisinin iyi geleceğini sayıklayıp durdu bir süre, onu başka alternatifin olmadığına ikna etmek için hayli uzun bir konuşma yaptım lakin ben de eridim onunla. uzun konuşmalar ve ağlayışlar sonucu ikna oldu, ben o odadan tek damla gözyaşı dökmeden çıkmayı başarabildim ama orada neler bıraktım bilmiyorum; kalbimden, ruhumdan bir şeyler koptu sanki. kendi acılarımdan utandım, eşek kadar heriflerin ufacık bir sorunda hayata küsüşlerinden utandım, bir çocuğun minik kalbini acıyla kıvrandıran her şeye sövüp saydım.

umuyorum ki iyileşip eskisi gibi huzurla gülümseyecek. acının yarattığı paylaşma ihtiyacıyla hayli karmaşık bir yazı yazdığımın farkındayım fakat elimden fazlası gelmiyor. sevgili yazar, sağlığına ve sevdiklerine, saçlarından parmaklarına her noktana sarıl, her noktanı sev. hepimiz yapıyoruz ne yazık ki lakin burun kıvırıp yüz çevirdiğimiz hayatlar bazen başkaları için o kadar kıymetli bir konumda olabiliyor ki.. yaşamın ne denli kıymetli olduğunu bir çocuğun yaşamak adına verdiği mücadelede anlıyorsunuz, umarım ne siz ne de sevdikleriniz bir nefesin mücadelesini vermek durumunda kalmazsınız.

Usta ve margarita' da şu satırlar geçiyordu : " Evet, insanoğlu ölümlü," dedi. "Ama bu kadarla kalsa çok önemli değil. işin kötüsü, insan hiç beklenmedik bir anda ölüyor. işte işin püf noktası bu. Ve insan, akşama ne yapacağını bile bilecek durumda değil."

Oysa ne kadar eminiz ölümsüzlüğümüzden; kibrimizden utanıyorum.

Gecenin parçası olsun, insan insan.

"Can, can deyü söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim"

https://youtu.be/fEzpsVi1Qd0