bugün

bağımlılık teorisi

modernleşme teorisine tepki olarak doğmuştur. modernleşme teorisi doğu toplumlarının bilimsel ve teknolojik anlamdaki geri kalmışlığını, batı toplumlarının yaşadığı tarihsel süreçlerden geçmemiş olmasıyla açıklamaya çalışır. oysa teori bu bağlamda latin amerika ülkelerinin geri kalmışlığının nedenini açıklayamaz.

işte tam da bu noktada immanuel wallersteinın ''dünya sistem teorisi'' durumu açıklar niteliktedir. dünya sistem teorisine göre iş bölümlerine göre merkez, çevre ve yarı çevre ülkeler vardır. çevre ülkeler merkez ülkelere ucuz işgücü ve hammadde temin etmekle görevliyken, merkez ülke uluslarası bir takım siyasi ve ekonomik yaptırımlarla ürünlerini çevre ve yarı çevre ülkelere pahalıya satar. bu yüzden bağımlılık teorisine göre üçüncü dünya ülkeleri diyebileceğimiz bu çevre ülkeleri herhangi bir büyüme ve gelişme gösteremez.

merkez ve çevre arasında bir köprü görevi gören yarı çevre ülkeleri ise; çevrenin ve kendisinin merkeze bağımlılığı ve çevrenin kendisine bağımlılığı arasındaki fark dikkate alınarak gelişme gösterebilir. (güney kore, tayvan, hindistan gibi...) fakat sistem içerisinde çevre ülkelerin hiçbir şekilde gelişme gösterebilmesi mümkün değildir. teorisyenler, latin amerika ülkelerinin kültürel, ekonomik ve toplumsal anlamda son 400 yıldır gerçek anlamda gelişme kaydetmediklerini söylemektedir.

marksist fikirlerden de beslenen wallerstein ve diğer teorisyenlere göre küresel kapitalist sistem emperyalizm ve sömürgenin devamı niteliği taşır, teoriyle emek ve sömürge sistemi uluslararası düzeye taşınmış olur.

ayrıca Bağımlılık kuramcıları ekonomi ve politika arasında hiçbir fark görmezler. gelişimlerini geç tamamlayan çevre ülkeler, kültürel bir ekonomik ve siyasi istikrar olmadığı için, savaşlar, iç savaşlar ve darbelerle boğuşmak zorunda bırakılırlar. ve maalesef küresel kapitalist sistem bu şekilde devam ettiği ve çevre ülkeler merkez ile olan ekonomik ilişkilerini kesmediği müddetçe de hiçbir gelişme kaydedemeyeceklerdir.
güncel Önemli Başlıklar