bugün
- chp'li o tekin'in öcalan'ın fotosu ile pozu17
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler10
- sözlük yazarlarının pankekleri14
- çirkin erkeği yakışıklı gösterecek şeyler10
- belediyeler el değiştirince bütün foyalar döküldü23
- ismail kartal12
- akp seçmeni14
- sivasspor'a verilen penaltı27
- anın görüntüsü17
- ali erbaş10
- sinemaların batma aşamasına gelmesi22
- patiswiss17
- 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı14
- bülent uygun13
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi19
- 22 nisan 2024 sivasspor fenerbahçe maçı31
- trollerin karışması8
- fenerbahçe12
- yoga eğitmeni uzun boylu motorcu şamatacı erkek9
- her yaptığı yemeği paylaşan kızın amacı8
- profesyonel fotoğraf makinası tavsiyeleri10
- türk kızlarının beğenmediği erkek tipi13
- inmesi binmesinden daha zor olan şeyler14
- stanleywhite10
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı9
- junkman8
- siklememenin getirdiği huzur9
- icardi190510
- fenerbahçe'nin bu sene de şampiyon olamaması8
- yazarların en rum özelliği8
- galatasaray9
- bakire misin diye soran erkek12
- xdearm8
- johnny bellington17
- icardi1905'in adam gibi adam olması15
- chp genel merkezi önündeki aşırı üks araçlar9
- icardi1905 silik olsun kampanyası16
- binali yıldırım'ın servet15
- mersinden kıbrısa yüzmek12
- sözlükte fake alacak kadar ezik olmak8
- güzel kızların size abi demeye başlaması11
- arda güler9
- türk kızlarının zenci sevdası13
- susmayan durmayan israile gemi ticareti8
- evlenmezsek yaşlanınca ne yapacağız sorunsalı8
- bir insan sizi ne kadar kırabilir13
- şu anda çalan şarkı11
- sevgili kendim12
- afrika ülkeleri ve türkiyedeki enflasyon oranları29
- abberline tarzı saçma sapan başlıklar açmak8
“bir gün daha çaldım sensizlikten. zor da olsa vurdu saat gece on ikiyi... şimdi önümde yeni bir sensizlik var. içinde, beni neyin beklediğini bilmediğim yirmi dört saat daha var... sonra o da geçecek... işte böyle kovalayacak birbirini yarınlar. derken unutucağım seni, unuttuğumun farkında bile olmadan. doğrusu da bu zaten, aksi halde hatırlamış olur insan. “onu unuttum” demek bile hatırlamaktır. bu cümleyi aklıma getirmeyecek derecede unutmalıyım seni. izin kalmamalı... başkasını ararken yanlışlıkla senin numaranı çevirmemeliyim, kendimle dalga geçeceksem bu başka bir şey için olmalı... sana dair hiçbir fikir kırıntısı kalmamalı beynimde. zaman aşımına uğramalı tüm tasalar. hiç sevilmemiş, hiç yaşanmamış gibi yabancılaşmalısın. tesadüfen bir yerde adın geçtiğinde, irkilmemeliyim. hakkında sorulan her soru cevapsız kalmalı. çok seven insan aynı ölçüde unutmalı...
seni birgün hatırlanmamak üzere sileceğim. ama şimdi değil, çünkü ardında bıraktıklarından öğrenmem gereken çok şey var daha. eğer gerçekten dendiği gibi ayrılıklar-acılar insanı adam ediyorsa, ben kızmamalıyım gidenlere. ben senin ve senin gibiler sayesinde birgün adam olacağım. ama şimdi değil. çünkü dersini çıkarmam gereken çok ayrılığım var benim. “adam olmak adına, nice ayrılıklara...” bak gördün mü böyle dalga geçmeli insan kendisiyle. yanlışlıkla o numarayı tuşladığında değil...
şu durumda bile gülümseyebiliyorsam, epey yol katetmişim demektir seni unutma yolunda. acaba diyorum bu yazıyı yazmasa mıydım? neden dersen canım acımıyor ki? yani yazıya başladığımdan beri bir tek sigara dahi yakmadım. evet, çok az kalmış seni unutmama... bunu hissediyorum... yazmasam da olurdu ama ölmek üzere olan yokluğuna can çekiştirmek hoşuma gidiyor! amatör bir şairin intikamı olsa gerek bu...
oysa ben bunları yazmak için başlamamıştım sana. hatırlıyor musun o ilk günü? insanın tanımadığı birinin masasına yaklaşıp, o tatlı gerginliği yaşayarak “merhaba” demesi ne kadar garip. kimbilir neler düşünmüştün o an... beni senin yanına iten şey neydi diye çok merak etmiştim zamanında. elinde sigaran, bakışlarını bir noktada toplamıştın. buydu belki de beni sana çeken manzara. ben sessiz insanları, az konuşan insanları hep tanımak istemişimdir. çok sustuklarına göre vardır anlatacakaları bir şey mutlaka diye düşünmüşümdür. neden sonra farkına varmıştım kaybolmuş bir insana selam verdiğimin. neden az konuşuyorsun diye sorduğumda verdiğin cevap etkilemişti beni. “susturdular...” anlıyordum. neden diye sormaya gerek yoktu. artık bakışlarını topladığın o noktanın yerini benim yüzüm almıştı, konuşmaya başlamıştın nihayet... “dinleyecek bir insan buldum” diyordun ya da buna inanmak istiyordun. suskunluk benim dilime uğramıştı sonra. soru sorma sırası sendeydi bu sefer “sen de pek konuşmuyorsun, neden? ” benim cevabım seninkinden biraz farklıydı. “kelimelerimi çaldılar, bana söyleyecek söz kalmadı” sonuçta ilk ortak noktamızı bulmuştuk, -susmak-... ikincisi ise, yani karşılıklı yaşadığımız en gerçekçi şey -ayrılmak-... ve nihayetinde –unutmak-... farkında mısın bilmem insana hoş gelen hiçbir ortak yönümüz yok... hep kaybetmek üstüne, susmalarımızın içinde bile yenilgiler var... insan, ilk başta iki yaralı kişinin birbirini daha iyi anlayabileceğini, mutlu olmak adına birbirlerine daha sıkı sarılabilecğini düşünse de, aslında tam tersi doğru... biri hasta, biri doktor olmadan olmuyor aşk... o yüzden bizim mutlu olmamız uzak ihtimaldi....
ben, bugün bunları yazmak için gelmemiştim o masaya. gel gör şimdi unutmak üzereyim. pek sevimli değil bu... -bir insanı unutmak - anlamı olmalıydı oysa geride kalanların... biz şimdi onca zamanı unutmak için mi yaşadık? geriye birkaç şey kalmalıydı hatırlanmaya değer... akla geldiğinde insanın içini titreten, anlatıldığında dinleyen kişiyi düşündüren, en azından bir sigara yaktıracak kadar burukluk veren bazı anılar kalmalıydı geriye... demek ki biz unutmak zorunda kaldığımız tüm zamanları biraz boşa haracamışız. şu an benim aklıma gelen zamanlar’ın çoğu zorlama... belki ilerde bir anlamı olur ümüdiyle, adettendir diye yaşanmış, klişeleşmiş şeyler...
galiba zamanı geldi de geçiyor. eğer yapacak bir şey kalmadıysa en doğrusu bu, unutmak!
göreceksin seni hiç bir şey olmamış gibi... seni, yüzüme o tatlı gerginliği alıp da masana hiç yaklaşmamış gibi... adını hiç duymamış, ellerinden hiç tutmamış gibi... hiçbir anı, hiçbir geceyi, hiçbir mutluluğu ve hiçbir acıyı yaşamamış gibi unutucağım... sonra bu yazının karşısına geçip, yine hiçbir şey olmamış gibi okuyacağım senden kalan kırıntıları...
üzgünüm, yapacak hiçbir şey yok artık...
belki de unutmak, adam olmaya çalışan insanların tek silahı...”
okan savcı
seni birgün hatırlanmamak üzere sileceğim. ama şimdi değil, çünkü ardında bıraktıklarından öğrenmem gereken çok şey var daha. eğer gerçekten dendiği gibi ayrılıklar-acılar insanı adam ediyorsa, ben kızmamalıyım gidenlere. ben senin ve senin gibiler sayesinde birgün adam olacağım. ama şimdi değil. çünkü dersini çıkarmam gereken çok ayrılığım var benim. “adam olmak adına, nice ayrılıklara...” bak gördün mü böyle dalga geçmeli insan kendisiyle. yanlışlıkla o numarayı tuşladığında değil...
şu durumda bile gülümseyebiliyorsam, epey yol katetmişim demektir seni unutma yolunda. acaba diyorum bu yazıyı yazmasa mıydım? neden dersen canım acımıyor ki? yani yazıya başladığımdan beri bir tek sigara dahi yakmadım. evet, çok az kalmış seni unutmama... bunu hissediyorum... yazmasam da olurdu ama ölmek üzere olan yokluğuna can çekiştirmek hoşuma gidiyor! amatör bir şairin intikamı olsa gerek bu...
oysa ben bunları yazmak için başlamamıştım sana. hatırlıyor musun o ilk günü? insanın tanımadığı birinin masasına yaklaşıp, o tatlı gerginliği yaşayarak “merhaba” demesi ne kadar garip. kimbilir neler düşünmüştün o an... beni senin yanına iten şey neydi diye çok merak etmiştim zamanında. elinde sigaran, bakışlarını bir noktada toplamıştın. buydu belki de beni sana çeken manzara. ben sessiz insanları, az konuşan insanları hep tanımak istemişimdir. çok sustuklarına göre vardır anlatacakaları bir şey mutlaka diye düşünmüşümdür. neden sonra farkına varmıştım kaybolmuş bir insana selam verdiğimin. neden az konuşuyorsun diye sorduğumda verdiğin cevap etkilemişti beni. “susturdular...” anlıyordum. neden diye sormaya gerek yoktu. artık bakışlarını topladığın o noktanın yerini benim yüzüm almıştı, konuşmaya başlamıştın nihayet... “dinleyecek bir insan buldum” diyordun ya da buna inanmak istiyordun. suskunluk benim dilime uğramıştı sonra. soru sorma sırası sendeydi bu sefer “sen de pek konuşmuyorsun, neden? ” benim cevabım seninkinden biraz farklıydı. “kelimelerimi çaldılar, bana söyleyecek söz kalmadı” sonuçta ilk ortak noktamızı bulmuştuk, -susmak-... ikincisi ise, yani karşılıklı yaşadığımız en gerçekçi şey -ayrılmak-... ve nihayetinde –unutmak-... farkında mısın bilmem insana hoş gelen hiçbir ortak yönümüz yok... hep kaybetmek üstüne, susmalarımızın içinde bile yenilgiler var... insan, ilk başta iki yaralı kişinin birbirini daha iyi anlayabileceğini, mutlu olmak adına birbirlerine daha sıkı sarılabilecğini düşünse de, aslında tam tersi doğru... biri hasta, biri doktor olmadan olmuyor aşk... o yüzden bizim mutlu olmamız uzak ihtimaldi....
ben, bugün bunları yazmak için gelmemiştim o masaya. gel gör şimdi unutmak üzereyim. pek sevimli değil bu... -bir insanı unutmak - anlamı olmalıydı oysa geride kalanların... biz şimdi onca zamanı unutmak için mi yaşadık? geriye birkaç şey kalmalıydı hatırlanmaya değer... akla geldiğinde insanın içini titreten, anlatıldığında dinleyen kişiyi düşündüren, en azından bir sigara yaktıracak kadar burukluk veren bazı anılar kalmalıydı geriye... demek ki biz unutmak zorunda kaldığımız tüm zamanları biraz boşa haracamışız. şu an benim aklıma gelen zamanlar’ın çoğu zorlama... belki ilerde bir anlamı olur ümüdiyle, adettendir diye yaşanmış, klişeleşmiş şeyler...
galiba zamanı geldi de geçiyor. eğer yapacak bir şey kalmadıysa en doğrusu bu, unutmak!
göreceksin seni hiç bir şey olmamış gibi... seni, yüzüme o tatlı gerginliği alıp da masana hiç yaklaşmamış gibi... adını hiç duymamış, ellerinden hiç tutmamış gibi... hiçbir anı, hiçbir geceyi, hiçbir mutluluğu ve hiçbir acıyı yaşamamış gibi unutucağım... sonra bu yazının karşısına geçip, yine hiçbir şey olmamış gibi okuyacağım senden kalan kırıntıları...
üzgünüm, yapacak hiçbir şey yok artık...
belki de unutmak, adam olmaya çalışan insanların tek silahı...”
okan savcı
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar