bugün

kobe bryant

2 Aralık 2015 Çarşamba tarihinde, Kobe'nin basketbolu bırakması üzerine yazdığım yazı. Kobe'nin vefatından sonra paylaşmak istedim...

Bir Devrin Sonu: Elveda 95/98 Draftları, Hoşça kal Kobe !

Aslında hiç birimizin, hiç kimsenin suçu değil bu... Kader 95 - 98 yılları arasında öyle NBA Draftları çizdi ki milyonlarca basketbolseverin hayatına, o yıllardan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı... 90'larda çocukluğunu yaşayan bir nesil olarak çizgi film kahramanlarına ihtiyacımız kalmamıştı artık; süper kahramanlarla dolu draftlar bize öyle bir basketbol baharı yaşattı ki, şimdilerde o baharın kışındayız. içimiz her geçen sezon daha da paramparça oluyor. Kazandıklarımız, kaybettiklerimizi bir türlü karşılamıyor. Öldüresiye bir boşluğun içerisinde sonsuzluğa düşüyoruz.

Ah be 95/98 Draftları! Ne gereği vardı bunca yıldızı bir çırpıda başımızdan aşağı dökmeye? Kimi zaman aç, kimi zaman susuz, çokça uykusuz, bazen de buz gibi soğuk odada ev ahalisinden habersiz beklediğimiz gecelerimizin içimizi ısıtan, hayallerimizi süsleyen, süpernovaları şimdi birer birer aramızdan ayrılıyor. Her veda, bir hançer gibi saplanıyor yüreğimize. Her güzel şeyin bir sonu olduğunu liseden mezun olduktan sonra anlamıştık ama bu kadar güzel şeyin nasıl bir sonu olacağını kavramak için en derinde yudum yudum yaşamak gerekiyormuş meğer. Bir şeyin değil, her şeyin sonu bu adeta...

Oysa ne kadar şanslı bir nesildik. Jordan'ı da izleyebilmiştik capcanlı bir şekilde 2003'te mesela! Hep ayrıcalıklı gördük kendimizi, Nash, Iverson, Duncan, Garnett, Carter, T-Mac, Kobe, Kidd, Nowtizki ve daha nicelerini izlemiştik de, bonustan Wade, Lebron, Durant gibi yıldızların da gelişimine en canlı tanıktık.

Bu madalyonun görünen yüzüymüş meğer! Sessiz sedasız giderken bir çoğu aramızdan, en son Kobe'nin ayrılışıyla aslında herkesin içini yakan gerçeği fısıldadı Alman Panzeri Nowitzki:
" Bir çok büyük oyuncuya karşı oynadım. Duncan'a, Garnett'e, Carter'a karşı oynadım ama içlerinde her şeyiyle en iyisi Kobe'ydi... Onun basketbolu bırakacak olması hepimizin yaşlandığı anlamına geliyor, bu gerçekten büyük hayal kırıklığı..."

Ah be Dirk! Siz parkelerde parlarken bizler de sizlerle büyüdük, çocukluğumuz, ergenliğimiz, kocaman adam oluşumuz, her anımızda hayatımızın bir köşesinde yerini almış nadide motiflerdiniz. Sizlerle tanıştığımızda kimimiz ilkokula yeni adım atmış, çoğumuz henüz hiç bi kızla çıkmamıştık. Öyle saf sevdalandık ki bu oyuna...

Ve şimdi O! Sizin ve sizinle büyüyen bizlerin döneminin en büyüğü, Black Mamba - Kobe, bırakıp gidiyor uzaklara. Parkelerin içine o kadar odaklanmışız ki, sahanın 1 adım dışında olması bile sanki onu bambaşka bir gezegene uğurluyormuş hissi veriyor insana...

2002 NBA Batı Konferansı finallerinin en kritik maçında Hido'lu Sacramento'yu Robert Horry'nin son saniye 3'lüğüyle yıktığınızda takımının lideri olarak senden nefret etmiştim Kobe! Ağlamıştım o sabah ve göz yaşları içinde topumu alıp sabahın erken saatlerinde basketbol sahasının yolunu tutmuştum. O günlerde attığım tüm sayıları Lakers potasına atar gibi atıyordum...

Yine bir batı konferansı final serisi, Derek Fisher'ın 0.4 saniye kala attığı son saniye basketiyle bu sefer de Hido'lu San Antonio'yu devirdiğinizde maçın baş kahramanlarından birisi olan sana, yine çok sinir olmuştum Kobe!

Ve Hidayet'in liderliğini yaptığı Orlando Magic'i finalde yenip şampiyon olduğunuzda artık ağlamak için gözümde yaş kalmamıştı... Ve bu büyük oyuncuya içten içe hayranlık beslemeye başladığımı fark ettim. Ben saygı duymayı seçtim, en derinden bir tutkuyla Kobe!

Şimdi bir devir kapanıyor, yaşattığınız her şeyi için teşekkürler; 90'lardan 2000lere ve günümüze ışık tutan efsaneler...

"Maçın bitmesine son 5 saniye, top Kobe'nin ellerinde 5... 4... 3... 2.. 1... "

Hoşça kal Kobe, Hoşça kal çocukluğum, Hoşça kal Deli Çağım... Hoşça kal...
güncel Önemli Başlıklar