bugün

sözlük yazarlarının itirafları

Geçtiğimiz ayda çok şeyler oldu. Çok sevdiğim bir arkadaşımın kendisini tüfekle vurduğu haberini telefonda annesinden öğrendim. “Siz haber almadınız mı?” dedi. “Altı ay oldu.” Altı ay… Arkadaşımı ne kadar da seviyormuşum. Ölüm haberini aylar sonra, annesinden alacak kadar. Cenazesine gitmeyi bırak, mezarına gidecek yüzü bulamayacak kadar. “Bana ne oldu? Sevdiğim insanlardan ne zaman bu kadar uzaklaştım?” sorusunu yüzüme vurdum.

Geçtiğimiz ayda çok şeyler oldu. Çok sevdiğim başka bir arkadaşım, üç yıldır kanser olan ablasını kaybetti. Kız yirmi dokuz yaşındaydı. Son günlerini bir hastane odasında, ailesinin gözleri önünde bağıra bağıra geçirdiğini öğrendiğimde yutkunamadım. Cenazesinde yanındaydım. Bana öyle bir sarıldı ki… Dengem şaştı. O beni kollarıyla sıktıkça ben daha çok sıktım. Bana o mavi gözleriyle bakıp gülümsemeye çalıştı. “Kardeşim.” dedi. “Kardeşim…” Gün boyunca yanında kaldım. O konuştukça konuştum. Sustukça sustum. Ansızın, sessizce yükselen inlemelerine şahit oldum. “Allah’ım,” dedim. “şu acıyı paylaşmamızın bir yolu yok mu?…” Cenaze evden çıkarıldı. Kalabalık toplandı. Helallik alındı. Tabutu sırtlandığı an, yüz ifadesini gördüm. O öyle bir ifadeydi ki, sayın okur, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir durumda göremezdiniz. O yüzü ancak, canından bir parçanın cansız bedeninin içine konulduğu köhne bir tabutu toprağın dibine yollamak üzere sırtlanan birinin yüzünde görebilirdiniz. O çocuğun yüzünde, yirmi yıldır “ablam” diye sevdiği insanın cansız bedenini sırtlanmış birinin ifadesini gördüm… Ablası toprağa verilirken kıpkırmızı gözlerinden boynuna süzülen çaresiz damlaları gördüm. insanlar üzerine toprak atarken gözlerinde canlanan anılarını gördüm. Sadece yanında durdum. Elimden fazlası gelmedi.

Geçtiğimiz ayda galiba kaderimde büyük etki yaratacak bir şeyler oldu… Ziyandan başka getirisi olmayan sikik bir sistemin, gözümde o kadar da büyütmediğim bir sınavını, diğer insanların heyecanı yüzünden gereğinden fazla büyütmek durumunda kaldım. Sistem de gereğinden fazla büyüttü sağ olsun… Tüm arkadaşlarımla beraber, sonuç ekranının önünde apışıp kalmaktan ve “En azından elimizden geleni yaptık.” diyerek kendimizi avutmaktan başka yapacak bir şeyimiz kalmadı.

Hayatım değişecekti. Heyecanlıydım. Yuvadan uçup başka diyarlara göçecektim. Üniversiteli olacaktım. Geleceğimi inşa etmek için, ideallerim yolunda mücadele edecektim. Kaygılarım vardı, ama umutluydum da. Ne bileyim. Kendi halimde takılıp hayaller kuruyordum. Kitaplar okuyordum. Filmler izliyordum. Ders çalışmaya bile başlamıştım. Sonra, çok hızlı bir şeyler oldu. Bir baktık, ülkece ekonomik krizin eşiğine gelmişiz… Tamam, ülkemde kaos ortamı hiçbir zaman yerini huzura bırakmadı, siyasi çatışmalar, ekonımik sıkıntılar her zaman oldu. Şu genç halimle, geleceğime yatırım yapmam gereken en verimli zamanlarımda, kulaklarımı tıkayıp kendi yoluma odaklanmayı başarmıştım. Sonuçta elimden bir şey gelmezdi. Dünyada neler olup bittiğinin benim için bir önemi yoktu. Benim kendimi güçlendirmem lazımdı. Üniversitede yapacaklarım için özgürce planlar kurmam ve kendimi hazırlamam lazımdı. Kafamın rahat olması lazımdı. Ama şimdi, bir Amerikan dolarının yedi Türk lirasına dayandığı şu zamanlarda, planlarımdan çok gündemi takip eder halde buluyorum kendimi. Göz göre göre fakirleştiğimizi, her şeyin daha da boka sardığını, kara günlerin gerçekten de kapıda olduğunu çaresiz bir şekilde seyrediyorum. Bu durumun ne kadar trajik olduğunu tahmin edebilirsiniz… Bizler yarınların umudu değil miydik? Daha iyi bir gelecek için el üstünde tutulması gerekenler biz değil miydik? Yarınlar için kaygılanıp kendimizi o günlere hazırlamak yerine bu günlerin sıkıntılarıyla mı yüzleşmeliydik? Şu hayata bir sıfır geride başlamak zorunda mıydık?…

Geçtiğimiz ayda, anlatmak istemediğim bazı şeyler oldu. Geçecek şeyler oldu, asla geçmeyecek şeyler oldu. Galiba artık hayatın sert taraflarıyla yüzleşeceğim zamanlara adım atıyorum. Bir şeyler olmaya devam ediyor. Bir şeyler sürekli değişiyor. Bilmiyorum daha neler olacak.