bugün

hayata dair iç burkan detaylar

askerliği yedek subay olarak yapmıştım. o dönemde türkiye gerçeğinin istanbul'dan çok da fazlası ve farklı koşullarda yaşayan insanlarla dolu olduğunu daha iyi öğrenmiştim. bölüğümde yüz küsür asker vardı ve bunların büyük kısmı doğudan, taşradan gelen çocuklardı. bazıları öyle fakirdi ki onlara verilen sözde askerlik maaşı dışında harçlıkları yoktu. parasızlıktan çarşı iznine dahi çıkamayanlar vardı. kendi imkanlarım yettiğince görev süremin sonuna dek yoksul olan birkaç askere her ay para yardımında bulunuyordum. olayı rütbeli personelden kimse bilmiyordu. yalnızca çok sevdiğim ve posta olarak kullandığım bir çavuş haberdardı ve bana yardım ediyordu. çocuklaraysa bu yardımları kendi cebimden veriyormuş gibi değil de bölükteki diğer arkadaşlarının topladığı paralar sayesinde yapıldığını, ama kimseye bu durumu anlatmamalarını tembihleyerek yapıyordum...

askerlik bittikten sonra birkaç yıl geçmişti. bir gün kitapçının birinde bakınırken, esmer, upuzun sakallı ve gözleri boncuk gibi bir çocuk beni takip etmeye, ürkek bakışlarla izleyip çekinerek yanıma yaklaşmaya başladı.

"komutanım..."

"pardon, ne?"

"serenity asteğmen?"

"!!???"

"...bölüğü, adım..."

bu genç arkadaş yedek subay olduğum dönemdeki askerlerimden biriymiş. uzun uzun anlatmaya başlayınca onu ve diğer birçok çocuğu, komik anılarla beraber hatırlamıştım. beni derinden yaralayan asıl mesele ise onun da yardımda bulunduğum çocuklardan biri olduğuymuş. ben görevi bitirdikten sonra postam olan çavuş onlara tüm gerçeği söylemiş. yıllar geçmesine rağmen bu hikayeyi unutmayan çocuk her şeyi anlattıktan sonra uzun uzun sarılmıştık. minnet dolu gözlerinden dökülen yaşlara karşı koyamamıştım...

hayat öyle tuhaf ki insanı aynı anda mutluluk, hüzün, mahcubiyet ve şaşkınlık hissiyle ağlatabiliyor. bir iyiliğin birinin kalbine dokunup onda ömür boyu silinmeyen derin bir iz bıraktığını gördükçe o an sizden daha mutlusu olmuyormuş.