bugün

arap

resmi tarihe körü körüne bağlı, açıp okumaktan son derece aciz, bugüne kadar söylenenleri noktasına virgülüne papağan gibi tekrarlıyan kişiler tarafından karalamalara maruz kalan ve fırsat bu fırsat diyerek kendi çirkin kafatasçı ideolojilerine alet edilen halk. şimdi efendim, bu araplar'ın bizi arkadan bıçakladığı teranesi senelerden beri sakızdır ağızlarda. özellikle turgut dedemizin şu çılgın türkler kitabından sonra yine de şahlandığını (bkz: yine de şahlanıyor aman) söylemek mümkün. peki gerçek böyle midir? gelin hep beraber bakalım.

2. abdülhamit tahttan indirilip ittihat ve terakki'nin yönetime el koyduğu bir dönemden bahsediyoruz. milliyetçilik akımlarının bir bir peydah olduğu bir dönemde ittihat ve terakki'nin iktidarıyla ve rusya'daki tatar türkçü aydınların da yarattığı dalgalanmalar ile birlikte osmanlı'da türk milliyetçiliği yani panturkizm de çok büyük bir gelişme yaşar bilindiği üzere. enver, mustafa kemal, kazım karabekir gibi önde gelen asker aydınların da dahil birçok türk milliyetçisi gayrimüslim azınlıkların ülkeden çıkartılması, müslüman-türk nüfusun temel alındığı bir devlet yapısının oluşturulması, müslüman olsa bile türk olmayan milletlere kendi kaderlerini tayin hakkı verilmesi ve sınırların bu hususlara göre çizilmesi esasları üzerinde son derece ısrarcıdırlar. ki balkanların o dönemde bir gecede elden çıkması gibi olaylar bunu doğrular niteliktedir de denilebilir aslında.

neyse, özet geçelim buraları. bu dönemde araplar'a ve kürtler'e karşı devlet, politikasını değiştirmiştir. demiryolundan bahsedilmiş. pek güzel. osmanlı demiryolunu niye yaptırdı peki? araplar için mi? güldürmeyin adamı. 400 yıldan sonra kürdistan ve arabistan'ın kendi vatanına dahil olduğunu hatırlayıp merkezi yapılanmayı güçlendirmek istediği için tabi ki. demiryolu ulaşımla birlikte -batı dilinde- medeniyet de demektir. demiryolu olan yere öğretmen gidecek, eğitim gidecek ve bu eğitim de haliyle devletin resmi ideolojisine uygun bi şekilde biçimlenecektir. diğer bir deyişle asimilasyonun sağlanması ve merkezi yönetime bağlamak için ilk aşamadır demiryolu. (bkz: gidemediğin yer senin değildir) yani araplar'ı ve kürtler'i bu şekilde kendine bağlama siyaseti güdülmüştür öncesinde abdülhamit, sonrasında da ittihat ve terakki tarafından. mekke'ye asker göndermenin de, kanal harekatının da özünde yatan temel neden budur yani. buna karşı çıkan ve anadolu merkezli bir yapılanma önerisi sunan m. kemal ve çevresi ise bilindiği üzere partinin üst yönetim kadrosundan uzaklaştırılmışlardır. buna karşın son dakika atağı ile arabistan yarımadası elden çıkınca ittihat ve terakki m. kemal'in dediğine gelmiş, bari anadolu'yu temizleyelim mantığıyla anadolu'daki homojen ırk yapılanması aşamasına ağırlık verilerek ermeniler devlet tarafından silahlandırılan türkler ve kürtler tarafından ya da doğrudan asker tarafından katledilmiş ve sürgün(tehcir) edilmişlerdir. (soykırım mı, değil mi tartışmasına girmiyorum, ama gerçek şu ki ermeniler'e yaptıklarımız alnımızdaki kara bir leke olarak kalacaktır, ta ki yaşananları olgunlukla kabul edip geçmişimizle yüzleşene kadar)

tüm bunlara tanıklık eden ve yok sayıldığını gören kürt ve arap öndegelenleri (aşiret ağaları) ise haliyle statükolarını ve de kimliklerini(kimlik işin yandaş bulma kısmı için geçerli aslında) korumak adına bir seçim yapmak durumunda kalmıştır. ki birinci dünya savaşı'nın son safhasına kadar arap halkı tarafından öndegelenlerin isyanları pek destek bulamamıştır tüm bunlara rağmen, keza kürtler için de durum aynı. bu tercihte ise etkin rol oynayan gene biziz, daha doğrusu ordunun hataları. balkanlarda olanın bir benzeri de arabistan'da yaşanmış, savaşı kaybedince arkamıza bakmadan terketmişizdir arap topraklarını. o noktadan sonra sorarım size, arap olsaydınız n'apardınız? bir tarafta size kızıldeniz'in diğer tarafına toplarının namlularını çevirmiş ingiliz zırhlıları, diğer tarafta sizi hiç düşünmeden satan, ne haliniz varsa görün diyerek sizi kendi halinize bırakan ve fakat savaşı kazansaydı sizi yoketmek için ellerini avuşturan devletiniz. araplar'ı olaya pragmatik ve oportunist yaklaştıkları için kimse suçlayamaz. eğer araplar ingiltere'nin yanında yeraldılarsa bunda ingiltere'den önce osmanlı'nın hatalarıdır aktif rol oynayan.

işte burda çok büyük bir ortalama işine gelmeyene inanmama eğilimi* var aslında. şöyle ki; zamanında fransız devrimi'nden etkilenip de ulus bilinciyle osmanlı'ya isyan eden sırplar'a, yunanlılar'a, bulgarlar'a, ermeniler'e ve müslüman halklardan araplar ve kürtler'e hain damgasını yapıştırırken aynı devrimden etkilenip de kendi ulus devletimizi kurmaya kalkan biz türkler kendi kendimizin aragazcısı, iyiki yapmışızcısı oluveriyoruz, diğer bir deyişle kuralları çift taraflı koyuyoruz. devletin bunu yapması ve okumayan gençlerin bu hataları düşmesi şaşırtıcı birşey değil de, konu hakkında ahkam kesenlerin aynı hataya kafa üstü dalması komik oluyor.

ulus devlet yapılanmalarına işte bu yüzden karşıyım. çünkü bu yapılanmalar doğası gereği milliyetçi orjinli, sorgulamaya değil öğretilene biat etmeye, araştırmaya değil öğretilenle yetinilmeye dayanan bir eğitim sistemi geliştirirler. neden mi? halkı kendi çıkarları doğrultusunda koyun gibi güdebilmek için. milliyetçilik ise yaşayabilmesi için doğası gereği kendine içten içe ya da açıktan kendine düşman arayan bir ideolojidir, hayatta kalabilmesi bu düşmanlığa bağlıdır, bu düşmanlıktan beslenerek güçlenir bu kadük ideoloji ve öyle bir zaman gelir ki bu kadük ideoloji engellenmezse telafi edilmesi imkansız acılar yaratır işin sonunda.

bir dipnot: fakir ve cahil olmaları dolayısıyle arap burjuvaları üzerinden tümden araplar hakkında bir genelleme var dikkatimi çeken. tariş emeklisi aysel teyze'nin sözünü aklıma getirdi bu; ''önce herkes kendi kıçındaki boklara baksın, sonra milletin donundaki bok hakkında ahkam kessin.'' türkiye halkları çok mu übermensch durumda, gsmh'miz 20bin dolarlarda mı geziniyor, türkiye'deki eğitim seviyesi çok mu iyi de kendi boklu donumuzu görmezden gelip arapları aşağılıyoruz a canlar?