bugün

sözlük yazarlarının itirafları

not: bu yazıyı 16 nısan gunu yazmıştım. nepale ektiğim bir çiçekten, yaşadığım manevi yolculuktan ve çiçeğe atfettiğim benı inciten ruhtan bahsettim 25 Nisan 2015'te buyuk nepal depremi oldu...
belki 20 gün önce olsa bende olmayacaktım artık dünyada... hayat ve doğa bu kadar garip...

umarım tüm depremzedelere gerekli yardımlar ulaşır. ve yaraları bir an önce sarılır.

----------------------------------------------------------------

https://www.youtube.com/watch?v=IBvB-8YCrr0

bu sıralar en çok sevdiğim şarkı nasıl güzel, ne güzel demiş abimiz ''birkaçımız öldü ama heyecan var hala''
zaman çok çabuk geçiyor son beş yılda hayatım beni mucizelere inandıracak kadar çok değişti, ben değiştim, insanlar değişti hava bile bir değişik bu aralar. hayatımın hiç bitmesin dediğim bir evresindeyim ne kadar kötü günlerde yaşasak, hayal kırıklığına uğrasamda biliyorum 'güzel günler göreceğiz''.

ilk defa çok güzel dostluklar kuruyorum, ilk defa tamamen kendimi açabileceğim insanlar var yanımda şunu yaparsam şu olurmu kaygılarından çok uzakta dilediğince saçmalamak aynı hedefe yürümek, direnmek gibi , sanat gibi güzel insanlar.

Domates peynirin tadı bile her yerde aynı değilken insan nasıl aynı olsun. Bir yanım özünü kaybetme diyor diğer yanım senin özün bu. Ne olduğunu bilmiyorum içimde geleneksel biri yatıyor. bu da beni en çok zorlayan şey. Hava alanlarını, otobus termınallerini hiç sevmiyorum her evime uzaklaşmak, kendime uzaklaşmak gibi geliyor. Özellikle şimdi doğdugum, çocukluğumun geçtiği ülkeden gidiş gelişleri başarabilmek beni biraz daha büyütecek sanırım. Her yolda başka bir şarkıya sarıyorum. Ve o şarkıyı sonra dinlediğimde o yolculuk, o düşünceler sarıyor etrafımı. Şöyle bir bakıyorum geçmişe nasıl garip ben değil gibi ama bir o kadar ben.,gerçek,aslı…

Geçen gün bir sohbet sırasında mesele intihar mevzusuna geldi, intihar etmek ne kadar garip bir durum. Bir ‘an’ cezalandırmak uğruna seksen yaşına kadar yaşayacaksan o kadar yılıda cezalandırmak demek. Nasıl büyük, nasıl ciddi bir karar. Tabi şimdi buradan büyük büyük konuşmak kolay sonra ilk intihar etmek ilk cezalandırmak istediğim ‘an’ aklıma geldi. Nasıl boktan ve saçmaymış, sonra diğerleri geldi aklıma, hepsi benim şu anda ben olmamı sağlayan özel anlar artık hepsini o kadar seviyorum ki … mesela ilk aşkım onyedi yaşında daha kendimi bilemezken öyle başa çıkmam gereken aşk acısı diye bir şey bıraktı gönlüme. hayatımın en dağınık zamanlarıydı her şeye o kadar çok ağlamıştım ki sonra aynanın karşısına geçtim ve söz verdim çok mutlu olacaktım o kadar mutlu olacaktım ki… hah onu yerine sanırım fazla düşündüm insan nasıl mutlu olur problemini. insan nasıl mutlu olurdu sahiden? Aşk mı mutlu ederdi? Başarı mı? Para mı? Yoksa kendini uyuşturmak mıydı mutluluk? Siktiğimin mutluluğu neydi? Evet en azından benim için hiçbiri değildi. Benim için mutluluk tüm boktanlıklara rağmen yaratmaktı, çığlık atmaktı. Mutluluk belki mutsuz olmaktı. Bu satırları buraya yazmak gibi boşluk gibi, buraya yazmak yerine çok okunan bir sözlüğe yazmak yerine buraya yazmak insanların 3 satırdan fazlasını okumadığını bildiğim için, boşluğa problemler bırakmak nasıl zevkli… bu yüzden mutluluk sorgulanacak bir durum değil. Çünkü çok değişken bir durum. işte ilk aşk bunu deneyimlememi sağladı. Kaldı ki şimdi bu deneyimimden başka ona dair bir şey hatırlamıyorum. Bir insana dokunmak ve ona kalıcı şeyler bırakmak mucize değil midir?

Hayatımın en acı tecrubesi bir mutluluğa dönüştü al geldikmi yine aynı yere. Neyse şarkı bitmek üzereydi kafamı delice sorgulayan sorulardan uzaklaşıp birazdan hava alanından çıkacağımı düşünmek ruhumu rahatlatıyordu. Yapraklar bile uçup gidebilirken insan gidemiyor- gi-de-mi-yor. Barkodlanmış gibiyiz üstümüz başımıza milyonlarca etiket yapıştırılmış gibi. Nefes almalıydım nefes bunlar hep çocukluğumdan uzaklaşmış olmamla ilgiliydi.

denizinden uzaklaşmış kovadayım... kovadayım..diyordu şarkı uzak mıydı deniz? yoksa tam ortasında mıydım? Bilmiyorum. Hiç tanımadığınız, dilini bilmediğiniz bir yerde sizin üretmiş olduğunuz işler vasıtasıyla insanların onlara gelip bakması dil olmadan ruhen anlaşmak… mucize değil mi? Farklı harflerle düşündüğünüzü ortak bir görüntüde aynı anlamları birleştirmek. Neyse bunu fazla konuşmayalım. O kadar rüya gibi ki uyanırım diye korkuyorum.
işin kötü yanı mutlu olma sözümü fazla abarttım o kadar mutlu olacaktım ki… Mutsuzluğumu tüm dünya duyacaktı!! Kadınlar ve verdikleri sözler…

Dedim ya yol uzundu çok düşünme fırsatım oldu şarkıyı üst üste dinledim sözlerini ezberledim ama düşüncelerimi durduramadım. insanlar dedim insanlar nasıl garipler… Eskiden sevmezdim insanları nankör, çıkarcı gelirlerdi. Şimdi hepsinin hayatta bir misyonu olduğunu düşünüyorum. Bazıları bazılarının kalbını kırmak için dünyaya gelmiştir dedi bir şaman bana. Onunla bir hafta geçirdik, çiçeklerin ruhunu dinledik ağaçlarla uyuduk toprağı kucakladık. Kendimizi ve insanları affettik, nefes aldık.

Beni yakın zamanda kandıran insan onu bile afetim. Neden afetmeyim ki diye düşündüm? Neden biz olmamıştık? Neden benim onunla bir hayat kurma isteğimi benimle değil. O hep dalga geçtiğimiz insan profilini / çakma sarışında bulmuştu? Nefret doluydum, kör olmuştum. Nasıl olabilirdi? Bal gibi olurdu. Sadece ben ona fazla anlam yüklemiştim. O öyle bir insandı. Ne kadar da istemese kına gecesi yapacak, röfleli saçları olan, mangodan giyinen bir kızla evlenecekti. Çünkü hayatı boyunca nefret ettiği şeyleri yapmıştı. Ne zaman karşı çıkmış direnebilmişti ki? Çünkü o hayatı boyunca hayıflanacaktı bu yaşamanı keşkeler üzerinden deneyimlemeye gelmişti. hayatını değiştirmek için çaba gösteremeyecekti... çünkü belki böyle mutluydu. Çünkü benden nefret edemezdi. En fazla konuşmazdık ama nefret edemezdi. Cesaret edemezdi, ilk defa tamamen ona ait birini kaldıramazdı/kandıramazdı. Gerekirse kalbımi kırardı korkardı, nefret edemezdi. Hoşnutsuz olamazdı o yuzden ben onun hayatına ait olmazdım. Haklıydı o bile çok haklıydı. Bunların hepsini bir nergisin köklerine bakarken düşündüm. Sonra nergisi yeniden gömdüm yapraklarını sevdim ve ona gülümsedim. Gördün mü bak , dediğime geldin mi mektubu yırtabilirsin, ben gülümsedim.ve sonsuzluğa uğurladım. sonsuz keşkeler enkarnasyonuna...

benim içinse vakit yeni çiçekler dikme vaktiydi. Oradan uzaklaştım… Nepal de bir çiçeğin kökleriydi artık bir o kadar Ayahuasca.
bu yaşadığım acı ve hayal kırıklığı bana başka şeyler öğretti. onyedi yaşımdayken çektiğim o aşk acısı gibi, belki ismini bile hatırlamayacağım sadece deneyimler kalacak...

Daha cebimde güzel çiçek tohumları var sulanmayı, sevilmeyi ve güneşi bekleyen. Sizin ruhunuz bir semtin, bir mahallenin köşesinde ya değilse?

Ruhunuz bir semte sığar mı?

ardından aklıma Clarissa Pinkola Estésin şu satırları geldi;

kimi kadınlar, düşlerinde kendilerini yalnız görürler; bir başlarına. 16 yaşındayken mesela, henüz hayata yeni başlarken, sonradan fark edersiniz ki, o günlerde geleceğe ilişkin kurduğunuz düşlerde yalnızsınızdır. çok kadın tanıdım böyle. ilk gençlik yıllarında gelecek hayalleri kurarken tek başına kızıldeniz'e dalarken görmüştü kendini; bir evde bir sürü kediyle tek başına yaşadığını görmüştü; bir yük gemisine binip, siyah bir gocuk giyip tam güvertenin ucunda filtresiz sigara içerken görmüştü kendini. kendilerini böyle hayal eden kadınlar sonra adamları ve çocukları nereye koyarlar?
(bkz: women who run with the wolves)

evime dönmüştüm üstümde tüm düşüncelerin ağırlığı vardı. düşüncelerle vedalaştım. uyumayı seçtim, yeni dünyama uyanmak umuduyla...
güncel Önemli Başlıklar