bugün

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

konuşamadıklarımı, söyleyemediklerimi, söylemenin konuşmanın, yorum yapmanın kusur sayıldığı, insanları fikirleri ve anlayışları ile yargılayan topluma karşı, içinden geçenleri istediğin gibi dile getirememek ne büyük acı. aklından geçenlerle, dilinden dökülenlerin arasında bulunan 7 farkı çözebilecek olanın, sadece sen olduğun bir bilmece. kim bilecek seni, kim gerçekten tanıyor, sen kendini ifade edemezken, ben edemezken. hayatının en büyük yanlışını, kendinden başka kim bilebilir ki, kim birbirini gerçekten tanıyor, aşık olmak demek, körü körüne bağlanmak mı? yoksa insanın bir ihtiyacı mı, karşı cinse bel bağlamak. yakından baktığında benliğinde kendinin bile görmekten korktuğun, kaçtığın, saklandığın gerçeklerle, insan ne kadar tanıyor kendini?
Yazmak çoğu zaman konuşmaktan daha mı kolay geliyor, hele yargılanma, yadırganma, hayıflanma güdülerinden uzaklaşmaksa, evet. aklına geleni geldiği gibi, geldiğinde yazmak.
hayaller olur hep, zihninde, iç dünyanda... kimi zaman kendini öyle kaptırırsın ki, hayalinde başlarsın yaşamaya, gerçek dünyanın o sıkıcı, sıradan, köhne halinden sıyrılıp, kendi yarattığın, kurallarını kendinin koyduğu bir dünya oluşturursun kendine, anlık bir mutluluk yaşarsın, bir tebessüm yerleşir yüzüne, gözler uzaklara dalar ve kalmak istersin kendi dünyanda. yalnızlıktır kimi zaman insanın ilacı, mutluluktur kimi zaman yalnızlık, tüm duygularını döküverirsin, umarsızca, korkmadan, utanmadan...
seni bu acı dünyaya döndüren bir ses, bir bakıştır bu mutluluğun sonu, kayıp gider elinden dünyan bir anda, ne büyük acıdır ki yalnızlığından sıyrıldığında, umutsuzluğa kapılmak...