bugün

ibni sina

ibni Sina hicri 370 miladi 980 senesi Ağustos ayında Buhara Khormisen kasabasında doğmuştUr. Babası Sina oğlu Abdullah'tır, Belh'te doğmuştur. Saman oğullarından 2 nci Nuh ibni Mansur (M, 976 - 977) zamanında Buhara'ya geldi, işbilir liyakatli bir iş adamı olduğu için vezirlerin dikkatini çekti, çeşitli görevlerden sonra Khormisen'e memur olarak gönderildi. Ve burada Afşen Nahiyesinden Yıldız isimli bir kızla evlendi,
Eserlerini Arapça yazdığı için ibni Sina'ya Araptır diyen bazı Garp mütefekkirleri olmuştu. Halbuki ibni Sina Türktür,
ibni Sina biraz büyüdükten sonra babası ile birlikte bunhara'ya döndÜ, orada tahsile başladı. 1O yaşında Kur'anı, ezberledi. Daha sonra çeşitli hocalardan hesap, hendese fıkıh, kelam, mantık, felsefe, tıp okudu, Bazı okuduklarını mÜşahadeden geçirirdi.
Durmadan çalışıyor, okuyor ve yazıyordu, GündÜzÜn halledemediği meseleleri gece uykuda hallediyordu,
Bu şekilde çalışan ibni Sina daha sonraları metafiziğe başladı. Bu hususta hayli çalıştı. Çözemediği anlayamadığı bir hayli meseleyi, elde ettiği Farabi'nin bir eserindcn öğrenince Secde-i Şükrana kapandı, fakirlere sadaka verdi.
ibni Sina'nın fikir inkişafında Samanoğulları sarayının bÜyük tesiri olmuştur, Hastalanan, Samanoğlu Nuh, ibni Sina'nın tedavisi ile iyi olmuştur. Bu muvaffakiyeti sonucu Şarkın genç, dev alimine meşhur "Sivan'ul hikme" ismindeki saray kütüphanesinin kapıları açılmıştır. Farabi'nin "Ettalim'üssani" adlı eserini burada yirmi iki yaşında tetkik eder.
Babasının ölümündcn sonra Harzem'e gitti. Bazılarının tesiri ile gazneli Sultan Mahmud'un takibatına uğradı. Bu endişedcn dolavı canını zor kurtararak Cürcan',a (1019)) da geldi.
bugün tedrisle uğraşan büyük bir üstad veya hastaları ile uğraşan tabip, yarın memleketin idaresini üstlenmiş bir vezir, ertesi gün hükümdarın takibinden kurtulmak için saklanan mahpus.
Ama o dershanesinde ve kliniğinde olduğu gibi, nezaret masasında da hapishane köşelerinde de daima düşünen bir alim, yazan bir müellif olarak kalmıştır.
Onun korkunç kasırgalar önünde sürüklenen bir hayat içinde bitmeyen tefekkürü, daimı didinişi dimağ ve bünyesinin ne payansız bir enerji ve hayatiyete sahip olduğunu göstermektedir.
irfan sahasının genişliğini anlatan eserlerinin listesini tetkik ettiğimizde karşımıza sistem sahibi bir Feylesof, alim bir tabib, kudretli bir mantıkçı, keskin nazarlı hey'et şinas bir riyaziyeci, tecrübe ve müşahedeyi rehber edinen bir alim yükselmektedir.
Gariptir ki eserlerinin en kıymetlilerini ya takibata uğradığı veya bir kalede mahpus kaldığı zamanlarda yazmıştır.
ibni Sina ilmen olduğu kadar ahlaken de üstün bir insandı. Siyasi yollarla kendisine türlü cefa çektirmiş insanlardan intikam almak fırsatı eline geçtiği vakitlerde bile buna tenezzül etmemiştir.
Genç yaşlarında bazı islama uymayan fikirleri vardı. Sonradan Horasan'ın meşhur evliyalarının ıslahı ile tamamen Ehli Sünnet çerçevesine girdi. Hatta son zamanlarda söylediği sözlerinden bazıları şöyledir: "Bütün kainatın sığınağı senin mağrifetindir. Seni övenler senin sıfatının vasfından ikiz kaldılar. Biz beşeriz sen bizim tevbemizi kabul et. Seni hakkı ile tanıyamadık."
"Ey bütün kainatı harekete getiren Zatı Ala! Maksad ve garaz sensin ve sen öyle bir gayesin ki senin yerini başkası tutmaz. Kalbinde senin azametinden başka hardal tanesi kadar sevgi bulunan kalb hastadır."
"Yarabbi, vuku bulduğu kimseyi dar bir maişet çerçevesi içine alan fitneden sana sığınırız. Yarabbi, şimdi sana döndük dönüşümüzü kabul et. Senden yüz çeviren kalpleri kendine çevir. Eğer sen nefislerimizin hastalığını ve körlüğünü iyi edip şifaya erdirmezsen senden başka kime müracaat edilir."
Dünyaya da "işte dünya dediğin budur, kenetlenmesi kırılmak ve yapılması yıkılmak içindir" gözü ile bakan ibni Sina bütün malını Allah için verdi. Vefatına kadar her gece yüz rekat namaz kılıyor ve her üç günde bir hatim yapıyordu.
Sahte gururunu bir türlü yenme kudretini kendinde bulamayan batı, sufli hurafeler içinde boğulurken şarkın ilim sultanı kainatın değişmez kanunlara bağlı olduğunu, arz kabuğununh orogenik ve tektonik kuvvetlerle tevvün ettiğini izah etmişti.
Kitapları, başta "kanun" ve "urcuze" olmak üzere bir çoğu latinceye, daha sonra, ingilizce'ye, fransızca'ya,almanca'ya tercüme edilmiş, defalarca basılmıştır.
1023 tarihinden itibaren alaüddevle ebu Cafer kaküveyh'in yanında günlerini geçirmiştir. 21 haziran 1037'de hayata gözlerini yumdu.

kaynak: "emraz" h. arif pamuk