bugün

utanilan anlar

işim çiftleri evliliğe ikna etmek. o nasıl iş demeyelim, öyle bir iş bu. görevim iyice masraflardan bunalan ve nişanı bozmaya çalışan erkeği sakinleştirmeye çalışmak ve onun yanındayken hiç çaktırmadan çiftin kadın olanına düğün sırasında yapabileceği oldukça pahalı saçmalıklar satıp çift ayrılmadan çok pis pahalı bir düğünü onlara satmak. her seferinde artık bıktım diyen erkeğin yanında kadına ikisine de iyilik yapıyormuş gibi paketleri çatır çatır satıyorum, ikisi de bir şey anlamıyor ama vicdanım da çok acayip rahatsız onu da kendi ayakları ile geldiler diyip susturuyorum.

yine bir iş günü, odamda sanki bilgisayar başında çok önemli işlerim varmış gibi davranıp müzik dinleyip arkadaşlar ile dedikodu yapıyorum. artık nasıl bir daldıysam, nasıl kör olduysam arkamdan bir el uzanıp ekrana dokundu.

- şu fotoğrafı açsana, kız güzelmiş

titreye titreye korkup hemen ekranı kapattım, patron o an hiç yakalamamış gibi davranmak istiyorum ama çok pis yakalanmışım, derken odaya iki genç, iki yaşlı insan ve görümce ve kız arkadaşlar olduğu anlaşılan kişiler doluştu. resmen kurtarılmıştım, düğünümüz var ile başlayan param yok diye biten konuşmalarını ulan ben patrona ne diyeceğim diyerek dinliyordum çünkü biliyordum ki bunun hesabı çok acayip sorulacaktı. cevap ve fiyat vermem gereken bir ton sevgili güzin ablalı yazı vardı, en kötüsü hala bir türlü beğenemediğim sandalye örnekleri ile ilgili fabrikalar ile görüşülecekti. işten atmazdı biliyordum ama öyle bir hönkürecekti ki öyle böyle değildi. bahçeden geçen kedi ile kavga eden bir adamdı o, düğün sahibine kızıp düğünü bozan manyağın biriydi. hala aklım az önceki yaşanan olaylarda, onları kazıklamam için tüm gözler bana çevrilmiş. biliyorum ki herkes o an ağzımdan çıkacak şeyi duymak için sabırsızlanıyor.

- evlilik pahalı, bence bu tür şeyler çok gereksiz

ne dedim ben diyerek patronuma baktım, o da ne dedin sen diye bana baktı, sonra ne oluyor lan diye düşünüp hepimiz birbirimize baktık. sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmadı. utançtan kıpıl kıpıl olmuş yanaklarımı saklamadım, gülümsemeye çalışırken hiç durmadan titreyen üst dudağımı da saklamadım hiç.