bugün

sözlük yazarlarının itirafları

lise yıllarım. henüz 14-15 yaşlarındayım. mahallenin yağız delikanlısı olarak, ergenliğin verdiği heyecanla o kızdan bu kıza koşuyordum. bir gün birini severken, öbür gün başka bir aşkta buluyordum kendimi. ama hiçbiriyle uzun süre beraber olamıyordum.

hazırlık bitti, lise 1'e geçtim. o yaz apartmandaki yan komşumuz doğu görevi için ayrıldı şehirden. balıkesir'den öğretmen bir ailenin bolu'ya tayini çıktığını ve boşalan evi tuttuklarını öğrendik.

yaz mevsiminin ağustos ayı. günlerden 10'uydu. yani yıllar önce bugün. balkonda oturuyordum, kapının önüne 10 plakalı bir araba yaklaştı. evet, yeni komşularımız gelmişlerdi. arabada gördüğüm, benim yaşlarımdaki uzun boylu, uzun saçlı güzel kızın, hayatımın seyrini nasıl değiştirebileceğini o dakika nereden bilebilirdim ki... arabadan indiler. şaşkın ve meraklı gözlerle etrafa bakıyorlardı. balkonda olmam sebebiyle ilk benimle merhabalaştılar.

ben: buyurun, hoş geldiniz.
kızın babası: hoş bulduk delikanlı.

onlara apartman kapısını açtım, yukarı çıktılar. asansörden indiklerinde babanın ve annenin elini sıktım, ''tekrar hoş geldiniz'' dedim. hepsinin teker teker isimlerini öğrendim. kızın adı arzu'ydu. arzu'ya hoş geldin bile diyemedim. elini sıktığım andaki tebessümü her şeye değerdi. kalp çarpıntılarımın beynimde attığını hissediyordum. yüreğim adeta basınç yapıyordu vücuduma. her an patlayacak gibiydim. kuru kuru yutkunuyor, ayak üstü terliyordum.

günler, haftalar geçti. apartmanca yeni komşulara yapılan klasik ev gezmelerinden başka hiç konuşamamıştım arzu'yla. çok utangaç ve çekingen biriydi. kapıda gördüğünde bile yarım ağızla merhabalaşıyordu.

eylül geldi, okul başladı. o da lise 1'deydi. arzu'yla aynı sınıfa düşmemiz için ettiğim duayı, liseye giriş sınavı'nda bile etmemiştim. ama maalesef yan sınıfa vermişlerdi.

okulun ilk günü, okul çıkışı eve gidiyordum. arzu'ya bir an olsun yakınlaşmak için türlü türlü yollar deniyordum. tam yanına gidecekken babası yaklaştı okulun önüne. arabaya bindiler ve gittiler. bu durum yaklaşık 1 yıl böyle sürdü. evet, ben tam 1 yıl boyunca okula babasıyla gidip, babasıyla gelen kızın arkasından bakıp ''ah ulan ah'' diye iç çekiyordum. okul içindeki ufak sohbetlerimizden başka, daha fazla konuşamıyorduk.

bir üst sınıfa geçtik. aile ve komşuluk ilişkileri yerine oturunca okula beraber gidip gelmeye başladık. işte o günlerde gerçek aşkı bulduğumu ve önceden tanıdığım kızların hepsinin ufak, basit ve gereksiz birer ayrıntıdan ibaret olduklarını anladım. fakat, ona ben ne kadar yakınlaştıysam, o benden o kadar uzaklaşıyordu.

üstünden baya bir zaman geçti. artık okula ve çevreye ısınmıştı. aynı dershaneye gidiyorduk. aynı kitaptan ders çalışıp, vaktimizin çoğunu beraber geçiriyorduk.

yaklaşık 1,5 yıldır beklediğim an gelip çatmıştı. o gün ona, onu çok sevdiğimi söyleyecektim. kararlıydım. bir okul çıkışı aramızda şöyle bir diyalog yaşandı:

ben: arzu bir şey söyleyeceğim sana.
arzu: söyle mert.
ben: bayadır söylemek istiyordum bunu aslında. içime atmıştım duygularımı, hissettiklerimi...
arzu: bi' dakika mert.
ben: n'oldu?
arzu: ya onu söyleme işte lütfen.
ben: ama...
arzu: neyse gitmem lazım, sonra görüşürüz.

lafları ağzıma tıkmıştı. o da anlamıştı ne söyleyeceğimi, söyletmemişti. ''sonra görüşürüz'' demişti; ama bir daha yüzüme bile bakmamıştı.

dershanesini değiştirdi. okulda denk geldiğinde bile kafasını çeviriyordu. evet, 2 yıldır onu uzaktan uzağa seven, 2 yıldır kendisinden başka hiçbirini gözü görmeyen gencecik zavallı çocuğu daha dinlemeden, bir kalemde silmişti. bundan daha acı ne olabilirdi ki...

yaklaşık 3 ay sonra...

onu apartmanın çıkışında yakaladım. konuşmaya çalıştım, dinlemedi. o günün akşamında babamdan ''bir daha arzu'yu rahatsız edersen...'' diye başlayan bir cümle işittim. evet, beni babama şikayet etmişti. o kadar yıkılmıştım ki, devamını dinlemedim bile. bir kız için ilk defa, o gece ağladım belki.

sevmenin bu denli suç olduğunu o yaşlarda öğrendim. tepkisi çok ağırdı ve ben bunu hiç hak etmemiştim.

lise bitti...

üniversiteyi farklı illerde kazandık. üstünden birkaç yıl geçti. haliyle bazı şeyler unutuldu, ya da unutulmak istendi. ikimizin de ailesi hâlâ bolu'da. ve bazı seneler, tatil günlerinde gideriz bolu'ya, görüşürüz arada; kalpler kırık olsa da...

şimdi konuşma sırası bende...

bak dinle... o günlerde, senin için her gün yalnız başıma delirircesine okumaktan, zihnime istemsiz kazınan şiiri dinle...

durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç,
durup dururken bir kurt oluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç,
durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta,
durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
durup dururken kafamda güneşli bir duman,
durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
ve her seferinde ''sen'' çıkıyorsun suyun yüzüne...

kendine çok iyi bak...