bugün

yoğurdun tarihçesi

(Oldu olası birşeylerin ilklerini hep merak etmişimdir, meraklısına alıntı bir haber)

arama motoruna sordum; işte gelen yanıt: "Sütten ürettiğimiz besinlerden biri de yoğurttur. Yoğurt, süt proteinlerinin fermentasyonla çökelmesi sonucu oluşan pıhtıdan ibarettir. Genelikle kaynatılıp ılık hale getirilen süte az miktarda eski yoğurdun eklenmesiyle yapılır. Ilık olan sütün ortasına, daha önceden aynlmış ve suyla karıştırılarak inceltilmiş bir miktar yoğurt yavaş yavaş eklenir. Üzeri kapatılır ve soğumaya alınır.

Burada en önemli girdi, sütün yoğurt haline dönüşmesini sağlayan mayadır. Ve yoğurt yapımında bu görevi eski yoğurt üstlenir. Peki elimizde yoğurt mayalamak için eski yoğurt bulunmuyorsa ne yapmalıyız?

Ya da ilk yoğurdun mayası nedir?

Bu sorulann yanıtlan araştırdığımda, "göçebe olarak yaşayan atalarımızın kannca yumurtasından yoğurt yaptığına dair bilgiler edinildi. Bunun üzerine ilk yoğurdun karınca yumurtasından mı, kannca toprağından mı, ya da normal topraktan mı mayalandığını kanıtlamak için araştırmalar yapıldı.

Oktay ince de çalışmasında, eski yoğurt dışındaki doğal mayaların, sütün yoğurda dönüşmesinde işe yarayıp yaramayacağı ve eğer doğal mayalardan yoğurt olursa, ne kalitede olacağını inceledi. Araştırmasında deneysel olarak süte ev koşullannda değişik oranlarda standart (ticari) yoğurt ve doğal mayalar (normal toprak, kannca yuvası çıkışındaki toprak ve kannca yumurtası) ekleyip, elde edilen yoğurtlann ve bunlarla hazırlanan yoğurtların bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerini beş gün süreyle araştırdı. ince, araştırmasının sonuçlan konusunda şu açıklamayı yapıyor: "Doğal mayalar, içerdikleri çeşitli mikroorganizmalar ve bazı kimyasallann (formik asit vc türevleri vb.) sütü fermente etme özellikleriyle sütün yoğurda dönüşmesini sağlıyor.

Araştırmamızda denenen yoğurtların her bir neslinin, zamana bağlı olarak pH değerinde azalma olduğu saptandı. Doğal mayalarla elde edilen yoğurtlann 2, 3 ve 4. nesillerinde ölçülen pH değerinin, standart yoğurt pH'sı ile aynı düzeylerde olduğu saptandı. Yoğurtlann fiziksel görüntüsü bakımından doğal mayalarla elde edilen yoğurtlann 3. ve 4. nesillerinde hemen hemen lıiç serum aynlması gözlenmezken, ev yoğurdunda az da olsa serum aynlması oldu. Duyusal test sonucunda yapı bakımından en iyi yoğurt, karınca toprağıyla mayalanan yoğurt oldu; görünüm olarak kannca toprağı ve kannca yumurtası olumlu sonuçlar verirken, lezzet olarak da en iyi yoğurdu, karınca toprağıyla yapılan mayalamadan elde ettik.

Sonuç olarak, doğal mayalar kullanılarak yoğurt mayalama işlemi sağlandı ve kannca toprağıyla mayalanan yoğurt panelistler ve tüketiciler tarafından en iyi yoğurt seçildi. Eğer bir gün evinizde yoğurt yapmak için maya bulamazsanız, dışan çıkıp karıncanın oluşturduğu toprak tepecikten biraz almanız yeterli. Unutmayalım ki bu yoğurdu yemek için üç gün beklemek gerekiyor. Çalışmamızın ilerleyen aşamalannda elde edilen yoğurtlann mikrobiyolojik analizleri ve besin kalitesini de araştıracağız."

Vallahi isterseniz çıkar kannca yuvası bulur, onun toprağından alır yaparsınız. Ya da ilk yoğurdun bulunması hikâyesini bir de kı-sacık da olsa benden dinler, hangisinin olup olmayacağına karar ve-rirsiniz.

Geçmiş zamanlann birinde hayvancılık yapan bir aile bireyleri otlanmaktan geri dönen ineklerini ya da koyunlarını sağıyorlarmış. Mevsim bahar, yer de bizim Anadolu'ya da onun paralelinde bir ül- keymiş. Hayvanı sağarken zaten kapalı olan havadaki bulutlar öyle bir boşalmış ki, sağmayı yapan kişi kendini korunaklı bir yere zor atmış. Geride kalan süt kabım düşünen kim, kalakalmış ortada.

Neyse bahar yağmuru bu, geldiği gibi de gitmiş. Ancak hava da karardığı için kişi gidip süt kabını almayı unutmuş. Ertesi sabah yine iş güç hayvanlan otlatmaya göndermek gerektiği sıra aklına dün akşamki süt kabı gelmiş. işlerin sonunda gitmiş süt kabını bulmuş ve yerden almış. Ama o da ne? Sallanınca dökülmesi gereken süt taş gibi duruyor. Şaşmış kalmış elbette. Alışılagelmişin dışında bir süt olmuş. Merakla bir parmak daldırmış. A o da ne? Süt kabının içinde olan, öyle beyaz süt gibi ama, daha yoğun bir şey. Merak bu ya elbet o parmak ağza da gitmiş. Aman ne güzel de bir tat! Ve işte yoğurt böyle doğmuş.

Olur mu olmaz mı? Deneyin bakalım nasıl olacak görün. Bu bil-giyi, internetteki sitemden ve hava raporlarımdan beni takip eden bir gıda uzmanı profesör hocam yazmıştı. Sayın hocamız bir Doğu Anadolu gezisinde sütün yağmur suyuyla mayalandığını kendi gözleriyle şaşırarak gördüğünü, tattığını; ancak böyle bir şeyi kendisine birinin aktarma yapması halinde kesinlikle inanmayacağını da yazarak iletmişti. Konu üzerinde dünya literatürüne geçmiş çeşitli efsa-neler de vardır. En yaygın efsaneyse incir yaprağından süzülen yağmur suyunun bakire kız tarafından süte ilavesiyle yoğurt yapmasıdır. Tabi bu efsanelere yapılan yorumlar hemen peşi sıra gelmekte.

Efsanenin yorumu şöyle olmakta:

"Efsane ile bilimi ayırmak zorundayız. Efsanelerdeki gerçeklik ise ayrıca soruşturulabilir. incir yaprağındaki enzimler sütü pıhtılaş- tınr ama bu, yoğurt değildir."

işte bu yorumlan yapan kişiler yağmur suyunda her türlü bak-teri ve mantann bol bol olduğunu, zamanla da zenginleştiğini, ayrıca her çeşit aminoasitlerin de olduğunu bilselerdi emin olun ki başka konuşurlardı.

Dedim ya, bu kısacık bir bölümdü. Ancak yine demiştim bu kitap suyun romanı, yağmur suyunun Sahra çöl tozlanyla bulut içerisinde yaşadığı güneş ışığıyla tetiklenen, bazen de yıldırımlarla alevlenen aşklannın serüveni. Bu serüven her bir bölümünde bilim dünyasına yepyeni ufuklar açmayı da hedefliyor. Hem yağmurun serüvenini inceliyoruz, hem de onun geleceğe tutacağı ışığın daha iyi araştınlması için gençlerimize yepyeni fikirler sunuyoruz. Elbette, kullanmasını bilene, düşünenlere, akıl eden kimselere, öğüt alan kimselere.

Cemal Saydam'ın "Havadan Tozdan" kitabından alıntılanmıştır.